Başbuğ, manipulasyon ustası..

Başbuğ, manipulasyon ustası..

Türk Genelkurmay Başkanı 14.04’te Türk Basını’nın bazi usta yalancılarının ve bir iki “Doğrucu Davut”un dinleyici olarak katıldığı bir konuşma yaptı. Asıl dinleyiciler Harp Akademileri öğrencileri olarak takdim edilmişken asıl hedef kitle tüm Kürt ve Türk Halk kitleleri idi. Türk TV’leri bu konuşmayı hiç dokunmadan hedef kitleye ulaştırdılar.

Konuşmasına bazı genel doğruları mantıklı bir girişle başladı, sözü Kürdistan’a getirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yapısını anlatan Başbuğ, bu noktadan itibaren manipulasyonlarına başladı. Güya Türk Ordusu’nun her kademesinde “vatanın her köşesinden gelen” insanlar subay dahi olabiliyorlar.. Bilindiği gibi Türkler’in “vatan” kavramı ilhak edilmiş Kürdistan’ı da kapsar. Ben açıkça ve net olarak, 1966’dan sonra hiç bir Kürt’ün Harb okullarına alınmadığını biliyorum. Kendim, 1962’de Türk askeri okul öğrencisi idim. 2 ay on günlük öğrencilik hayatımdan sonra 30 Ocak 1963’de Kürt olduğum için Türk askeri okulları ile ilişkim kesildi. Bunun üzerine danıştayda dava açtım ve 1966’da kazandım. O sırada Türk genelkurmayında askeri okullar komutanı olarak bulunan Kenan Evren’in ayak direttiğini öğrendim ve doğrudan doğruya onunla karşılaşmak üzere makamına gittim. Adımı söyler söylemez, “Sen değil danıştaydan, meclisten karar getirsen bu okula giremezsin” dedi. Ama basının, Türk Meclisinde bulunan Kürtler’e yazdığım mektupların ve miting tehdidinin etkisi ile tekrar “Türk Askeri Okulu”na girdim. İki defa daha atıldım ve bu macerayı Kürt Mitingleri sayesinde bitirdim. Türk Ordusu’nun en baş düşmanlarından biri olarak Kürt millitanı oldum.

Bu tarihten itibaren alınan bir kararla bir daha Kürt kimlikli hiç kimse Türk ordusunun subay sınıfına alınmadı.. Bir tek kişi göstersinler.

Türk Devleti’nde yazılı kurallar ile tatbikat hiçbir zaman biribirini tutmaz. Bilhassa sıkıyönetim ve olağanüstü şartlarda bu çok bariz bir şekilde görülür. Dolayısı ile “kanun önünde eşitlik” olarak ifade ettikleri gerçek dışı olay laftan ibarettir. Bir misal: 1967’de Türk Devleti komandolarını Kürdistan’a sevk etmişti. Burada köy baskınları düzenleyen Türk Devleti’nin bekçi köpekleri (gerçek köpeklerden özür dilerim) Kürt İnsanı’nın onurunu kırmak için her türlü piçliği yapmıştı. Erkekleri bir tarafta çırılçıplak soyan bu insanlık dışı kişilikler, Karşılarına kadınları dizmişlerdi. Bu arada Erkeklerin cinsel organlarına bağladıkları ipleri kadınlara çektiriyor, onların utanç içinde kalmaları için ellerinden gelen şeyleri yapıyorlardı. Sivil halka dışkı yediren ordu, Başbuğ’un yönettiği ordu değil mi? 20 Bin cıvarında faili meçhul cinayeti hangi işkenceler altında işlediklerini halkımız fısıltı gazeteleri ile yaymaktadırlar..

Başbuğ’un enalışılmış yalanı, Kürtler ile Türkler’in karışık yaşadıkları, bundan dolayı Kafkaslar’da veya balkanlarda, hatta Irak’taki “etnik” mücadeleler Türk(iye)’de olmamaktadır. Başbuğ “Ülkemizde (siz bunu ilhak edilmiş Kürdistan ve asimilasyonla Türkler’e kazandırılmış topraklar olarak okuyun) farklı etnik kökenli vatandaşlarımız arasında ayrık ve homojen yaşam alanları oluşmamıştır” demekle manipulasyonunu sürdürmüştür. Dünya politikası ile ilgilenenler, Balkanlar’da ve Kafkaslar’da özerk devlet çekirdekleri bulunduğunu bilirler. Çeçenistan, Dagistan vs böyle devletlerdir. Oysa Kürdistan inkar ve imha politikası ile sindirilmiştir. İlhak edilmiştir. Coğrafi yer adları bile Türkler’in kullandığı dile çevrilmiştir..

Fakat Başbuğ’un alışılmış yalanlarından birinci sırada yer alanı, Atatürk dönemi ve sonrasında Kürtler’e asimilasyon uygulanmadığı yalanıdır. Asimilasyonda en gaddar adım, Kürtçe yasağı olmuştu. Oktay Çaparoğlu şöyle yazıyor: “1925 yılında çıkan ve kürtçeyi yasaklayan şark ıslahat planı’nın 41. maddesinde doğu ve gündeydoğu (Siz Kürdistan diye okuyunuz) illeri tek tek sayıldıktan sonra şöyle denmiş: ‘hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda ÇARŞI VE PAZARDA Türkçeden başka dil kullananlar, hükümet ve belediyenin emirlerine aykırı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılacaktır.’”

Türk Devleti yukarıdaki küçük alıntıda da görüldüğü gibi, Türk olmayan milletleri zorla asimile etmek için ne gerekliyse yapmıştır. Türk Askerbaşı Başbuğ yalanda sınır tanımaz bir duruş sergilemekte, Bu konuda Prof Dr Metin Heper’e pervasızca yüklenmektedir. Prof. Dr. Metin HEPER, etnik çatışmalar konusunda ortaya konulan kuramsal modeli (ki siz bunu inkar edilen ulusun, inkar eden ulusla çatışması olarak okuyun) şöyle ortaya koyuyor:

- Devletin belirli bazı etnik unsurları zorla asimile etme çabaları,
- Bu unsurların bu çabalara direnmesi,
- Devletin bu unsurların çabalarını bastırması ve asimilasyon çabalarını yoğunlaştırması.
Ama Başbuğ bunu ”Askeri bilimsel” metodlarla red ediyor ve milleti geri zeka sayan şu cevabı veriyor: ”Prof.Dr. Metin HEPER'in de belirttiği üzere, anılan üç aşamalı etnik çatışma modeli Türkiye için geçerli ise, 1938-1984 yılları arasındaki huzur ve barış ortamını nasıl izah edebilirsiniz? Dolayısıyla bu model, Türkiye için geçerli değildir. Gerek Osmanlı İmparatorluğu gerekse Cumhuriyet döneminde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır.”

Başbuğ’a şu karşı soruyu sormak gerek: Acaba siz devşirmeler ve Türkler Kürdistan’da direnecek bir tek kişi bırakmışmıydınız? (Devam edecek)

2009-04-15

A Sirac Kekuyon




Gorusunuz



itiraf

ALI BARAN

2009-04-16 01:37 - Genel kurmay ne diyor?Teroriste bir insan onunda ayilesi var,niye daglara cikdiklari arastirmali.Kurmay harp okuluna kurdlerin alinmasi,iki sefer altini cizdigi turkiyeli halki,alt kimliklerden bahsetmesi,cesitliligin zengin olararak kabul etmesi,hukumetin daha kapsamli yasal duzenlemelerin yapilmasi basli basina pkk hareketine karsi yurutmus oldugu savasta nasil basarisiz olduklarinin basin onunde itirafiydi.Genel kurmayin konusmasiyla birlikte Kurd partisine yonelik genis kapsamli baskinlar ve tutuklamar,hukumetin kutdistanda secimi kaybetmesini kendi icine sindirmemesinde kaynakliyor,cunku kurdistanda devletin tum imkanlarina,fetullah gulen cematinde,isbirlikci kurde ragmen.AK parti savasta beslenerek hukumete geldi,o yuzden turkiyeden adil bir barisin saglanmasini surekli provike ediyor .Turkiye demokratiklesirse ak parti saltanati biter.AK parti artik askeriyenin daha gerisine dustu diyorum.sevgilerimle

HPG Komutanı Nurettin Sofi'den daha uzman değil.

Demirci Kawa

2009-04-15 21:04 - Sayın Mamoste PKK süreci mukemel değerlendirdi.Çatışmasızlık kararı aldı.Biliyorduki tc buna uymayacak.Yarın hewlerde yapılacak kürt konferansında,pkk ben ateş kes kararı verdiğim halde,dağda ve ovada saldırı ve tutuklamalarla karşılık buldum.Bu durumda pkk muhalifleri,abd,tc,ırak temsilcileri ne söyleyecek.TC siyasetine büyük darbe vurdu. Zaten tc saldırdı ve suçlu taraf oldu.Şimdide pkk diyorki ateşkesi gözden geçireceğim.Vurmaya başladığında haksız düşmeyecek. saygılar.