Bilge Yalçin Küçük, Cahil Kürd'e karsi-I
Fransa'da devam ettiği ve uzun sürmeyen kursta öğrendiği bir kaç kelime hariç, ki onları da yanlış biliyor (mesela erkekler için tüm ısrarlara rağmen "hevala mın" demekte ısrar etmesi gibi), Bay Küçük hiç bilmediği bir dili, Paris'teki bir üniversite kursunda, öğrendiğini sandığı bu dili anadil olarak konuşan insanlara karşı kullanarak bir şeyler yumurtluyor. Çünkü O, bu dili Paris'te öğrenmiştir! Büyük bir hayranlık duyduğu Fransız Prof..larından biri olan Lecoq'tan ders almıştır ve Pers yazıtlarından haberdardır. Sokaktaki bir Doğu uygarlıkları öğrencisi bile Pers Yazıtları'nın üç alfabe ile yazıldığını bilir.
Ama Bay Küçük her satırında övünerek kaleme aldığı karmaşık yazısında ne idüğü belirsiz fikirlerle ortaya çıkıyor. Tıpta bir bu tür saptamalarda bulunanların söylediklerine "laf salatası" deniliyor. Burada bu hastalığı tartışmayacağım, ama Küçük'ün her konuşması bu türdendir. Beni boşa çıkarmak için kaleme aldığı satırları dikkatle okuyun, eğer Zerdüştilik ile biraz tanışmışlığınız varsa, bu adamın cehaletini açıkça görürsünüz. Mesela Bay Küçük o çok bahsettiği "Pers Yazıtları"nı hiç karıştırmamışa benziyor. Bende ise Muhtelif Pers Kralları tarafından kayalara işlenmiş olan bu yazıtların tümü mevcuttur ve ben bu yazıtları baştan sona analitik bir incelemeye tabi tutmuştum. Zarathuştracılığı ve Avesta'nın vermek istediği mesajları çözümlemek 15 yılımı aldı.. Yani Bay Küçük'ün ilk okuldan siyasalı bitirinceye kadar geçen süre ile karşılaştırabilir.
Ama Bay Küçük demagoji tarzını kullanarak bize karşı inceden inceye üstü kapalı sandığı bir saldırıya geçiyor. Şöyle yazıyor bu embesil: "Bu da yapılmıştır ve yalnız biz, Zerdüşt ün kürtlüğü konusundaki aydınlığımızı, Bulut'a değil, başka bir Kürte, Sıraç Bilgin'e borçluyuz; Bilgin, yakın zamanda çıkardığı "Zarathustra" adlı kitabının arka kapağında, kitabının "üç yıllık bir araştırmanın ürünü" olduğunu kaydettikten sonra, "çeşitli alternatifleri tartıştık ve Peygamber'in Kürt kimliğini açıkça ortaya koyduk" diyor. Bu ortaya koyuş, hiç kuşkusuz, insanoğlunun bilgi tarihi açısından, çok büyük ve çok önemli bir katkıdır." Fakat Küçük Küçük yanılıyor ve bilim adamlığı bilimsel bir çalışma serüvenini takibe yetmiyor. Küçük, ikinci baskıda birinci baskıyı red ettiğimi atlayacak kadar hasta bir zihniyete sahiptir. İkinci cildde Zarathuştra'nın bir "Proto-Kürd peygamber" olduğu şeklinde önemli bir düzeltmede bulunmuştum. Buna göre Zarathuştra'nın mensup olduğu topluluk Daha sonra Kürt olarak anılacak olan bir topluluktur. Kürtler'in bir halk olarak ortaya çıkışları zaman almıştır, fakat Persler'den dah geç değil..
Ben çeşitli alternatifleri tartışarak Proto-Kürt bir peygamber ile karşı karşıya olduğumu gördüm. Lecoq'a öğrencilik yaparak ve bunun üstüne pek birşey eklemeden kalem oynatmakla Sirac Bilgin veya herhangi bir araştırmacı eleştirilemez. Beni her yönden eleştirebilir, ama Zarathuştra konusunda buna girişmek için daha bir kaç fırın ekmek yemesi gerekir. Ama herif-i na şerif durmuyor dalgasını geçiyor: "Bu ortaya koyuş, hiç kuşkusuz, insanoğlunun bilgi tarihi açısından, çok büyük ve çok önemli bir katkıdır." Dedik ya adam gözü kara..Her yere tereddütsüz balıklama atlıyor. Atladıkça da foseptik çukuruna batıyor. Oysa ben 150 cıvarında kaynak tarayarak bunları sınıflandırdım. Bunları Zarathuştra Doğulu'dur diyenler ile Batılıdır diyenler olarak kalın çizgileri ile ikiye ayırdım. Sonra herbir gruptaki tek tek bireyin dayandığı arkeolojik, yazılı ve günümüze sarkan tradisyonları inceledim. Bunu Uluslararası bir konferansta sundum. Mitoloji konusunda sunduğum ve Berlin Kürt Enstitüsü'nün Almanca yayınladığı "dokumentation der Konferenz zu Avesta" eseri incelerseniz, bu çalışmalar konusunda vardığım seviyeyi daha iyi anlarsınız. Orada Alman ve İngiliz profesörlerinin yayınladığı tebliğler ile benim tezlerimi karşılaştırma fırsatı da bulursunuz. Bu satırlarla övünme gibi küçültücü bir amaç gütmüyorum, ama bilimde tevazu tanımadığım için, satırlarımda eğilip bükülmeyi de red ediyorum.
Küçük git-gel aynı "türküyü 'çığırır'": Fransalı şu önemli kişi "şöyle dedi". Bu insanlar Fransız. O halde bunlar doğru söylüyorlar ise Bilgin yanlış yazıyor! İşte bu düz mantığına bir örnek. Şu alıtıya bakınız: "Fransa'da en standart 'ne biliyoruz' dizisinde bu konuyu yazan, alanın en yetkili uzmanlarından birisi Du Breuil, Avesta'nın yazım dilinin, eski Doğu Iran dili ve eski Afgan diyalektiği olduğunu kaydediyor". Eh Küçük'in ilah bildiği Bir Fransız böyle yazdığına göre, mutlak doğru budur demektir.
Peki ne diyor Du Breuil: Avesta Dili eski Doğu İran ve eski Afgan diyalektidir demekteymiş.. Biz Küçük'ün peygamberine uymak zorunda olmadığımıza göre kendi araştırmamıza bağlı kalacağız. Acaba doğru mu saptamışız ona bir bakalım.
Ben Du Breuil'in elinde bulunup bizim ulaşamadığımız delilleri bilmiyorum. Ama 2000'li yıllara kadar ortalık yerde dolaşan bütün deliller ya elimde ya da ulaşıp kütüphaneye geri verdiğim bütün yazılı delillere ulaştım. Du Breuil'in kast ettiği dil ve diyalektler Baktria dilinden türemişlerdir. Doğu'da geniş bir alanda konuşulan Baktria Dili'nden elimize ulaşan ve MS 2000 yılına ait yazılı belgeleri inceleyen Diakonoff, bu dilin Avesta'nın yazıldığı dilden ayrı bir dil olduğunu ortaya koyuyor. Bu araştırmacı Avesta Merkezli olarak Doğu'daki dillerle ilgili çok önemli delilleri bu arkelolojik bulgu sayesinde çürütüyor. Hatta bununla da yetinmeyen Diakonoff Avesta'nın yazıldığı dili Batı'ya çekiyor. Kendisiden önce Mills, Jackson, Multon, Klasik Grek Yazarları, Geleneksel Zerdüşti yayınları, Arap yazarları, Kazwini (1263), Diakonoff, Herzfeld vs sayılabilir.
Fakat en önemli bulgu, Mandelshtam'dan geldi. Avesta'yı Doğu'dan alıp Batı'ya, Medya'ya yerleştiren bu bulgu'yu gözlemleri ile Herodot da destekler.
Zarathuştra'yı Doğu'ya yerleştiren araştırmacıların cevap vermek zorunda oldukları bir soru eker kafalara, ki bu, Avesta'da yer alan en önemli rituellerden biri ölü gömüp gömmeme ve ölü yakıp yakmama yaklaşımıdır. Ölüleri gömüp gömmeme, Avesta'da tarif edilen din için felsefi bir sorundur. Avesta'ya göre ölü, Nasu'dur, kirlidir. Tabiatın temiz elementleri olan ateşi, suyu, havayı ve toprağı kirletmemeli. Bunun için ceset bir tepenin başında, açıkta, "daxma" denilen etrafı çevrili bir yere bırakılır. Kurtlar ve kuşlar etlerini yedikten sonra kemikleri gömülür. Bu açıdan A. M. Mandelshtam tarafından ortaya çıkarılan bir gerçek bizi, Avesta'nın yayıldığı coğrafya ve tarih konusunda Mary Boyce başta olmak üzere "Doğu İrancı" klikten uzaklaştırır. Boyce, Avesta'nın, eğer zamanında yazılı hale getirilmemişse, sözel olarak geliştirildiği veya eğer yazılı hale getirilmişse yazıldığı tarih olarak M. Ö. 11-14 yüzyılları işaret eder ve bize İran'ın doğusundaki Aryan ülkelerini Avesta'nın doğduğu coğrafya olarak önerir. Bu konuda, yukarıda da kaydettiğimiz gibi, bilhassa Vendidad ve 19. Yaşt merkezli polemikler oldukça yaygındır. Oysa eğer Avesta ilk olarak Doğu'da yayılmış olsaydı, ölü gömme veya yakma olayı, en aşağısından Avesta'nın ortaya koyduğu dinin yaygınlaşmasından sonra, görülmemeliydi. Bilindiği gibi Zarathuştra'nın geliştirdiği dini reform, neredeyse tamamıyla Hinduizm'e karşı bir ideolojik mücadele şeklinde yansımıştır. Kastlaşmaya karşı halkın özgür iradesi ile tiranlara ve egemenlere karşi tavır almaları bu arada nakl edilebilir.
İşte bu noktada Mandelshtam'ın ortaya çıkardığı ölü gömme ile ilgili bulgular yol gösterici oluyor. Bu araştırmacı, İran'ın doğusunun hemen tümünde, Amu Derya Nehri'nin kuzeyinden tutun (günümüzün Ortaasya'sı) günümüzün Batı Türkmenistanı'na kadar olan kuzeyde ve Kuzey Baktria'nın tümünde ölülerin yakılarak gömüldüğünü saptamıştır. Üstelik bu mezarlar tam da M.Ö. 13-14 Yüzyıllar'a ait.. Eğer Baktria'da, söz konusu zaman diliminde, Avesta düşüncesi hakim olsaydı ölüleri yakmak gibi bir ritüeli saptamak mümkün olmazdı. Çünkü bu ritüel, Avesta'da en büyük günahlardan biri olarak kabul edilir. Gömmek de öyle. Avesta'ya göre ceset yakanlara nasıl yaklaşılması gerektiğini, Avesta'nın Vendidad bölümündeki VIII. Fargard'ın 73-74'üncü bölümlerine bakarak daha net anlayabiliriz:
"73. Ey Maddi Dünya'nın yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri! Eğer Mazda Tapıcıları yürürken veya koşarken veya at sürerken ya da araba kullanırken, üstünde ceset yakılan bir ateşe rastlarlarsa, üstünde bir cesedin pişirildiği veya kızartıldığı (bir ateşe) rastlarlarsa ne yapmalıdırlar?
"74. Ahura Mazda şöyle cevapladı: "Onlar (Mazda Tapıcıları-NB) ceset yakan adamı öldürecekler, derhal öldürecekler onu...."
Devam edecek
2008-04-11
Sirac Kekuyon (Bilgin).
Gorusunuz