Özür ve Türkler'e cevaplar

"Haysiyet, Onur, Kişilik, Gurur ve Millet-II" Başlıklı yazımı geciktirdiğim için özür dilerim. Bunun ulusal bazda sebepleri vardı, ama yazıyının devamını mutlaka yazacağım.

Şimdi ise Türkler'den bize gelen ve tümü aynı telden çalan bazı e-maillere cevap yazmayı düşünüyorum. Böylece Kürtler ile Türkler'i biraz mukayese etmiş olacağım. Öncelikle söyleyeyim, ben kişi olarak asla ırkçı değilim. Türkler'i sarı ırk içinde sayarsak genel olarak bu ırkın dünya uygarlığına damgasını vurduğu bir çok alanı görürüz. İlk akla gelenler; mimari, heykel traşlık, kağıt gibi önemli bir buluş, barut gibi tahripkar bir buluş vs hep bu ırka aittir. Ama eğer Türkler bu ırktan tamamen boşanmak istiyorsa, ortada "Orhun Yazıtları" gibi MS 700'lü yılların sonlarından kalma yazılı bazı abideler dışında Selçuki ve Osmanlı'ya kadar "uygar" görünümlü hiç bir şeyleri kalmaz.

Şimdi bu bazda Kürt ve Türkler'i tarihte bıraktıkları ve Düşmanlar'ı tarafından sahip çıkılarak veya sahip çalışılmaya çalışılarak yok edilmeye çalışılan izlere bakalım.

Müzik ve folklar alanında:

Ben Kürt Müziği'nin üç kaynağı olduğu sonucuna vardım. Bunlar; Avesta'nın Magular tarafından okunuşu esnasında etrafa yayılan sözel notalar, bugünkü dengbejlerin ataları olarak kabul ettiğim ve antik çağ Kürt Sarayları'nda icra-i sanat eden sanatçılar ve Kürtler'in dağlık alanlarında yüksek terennüm edilen stranların öncelleri. Bunlara Kürdistan'da sıklıkla görülen katliamlardan şikayetleri, zulümleri dile getiren tabii yapıtları ekleyebiliriz. Ayrıca aşk yapıtlarını da eklemeyi unutmayarak..

Bu hali ile Kürt Müziği hiç zorlanmadan Selçuklu ve Osmanlı Sarayları'na girmiştir. Hele Osmanlı'da Fuzuli gibi usta yapımcıların yarı türkçe eserleri Osmanlı Sarayı'nın arşilerinde baş köşededir. Bu Ustamız'dan bir kıta koyalım buraya:
Fuzulu rınd-î şeydadır
Hemişe xelqe rusvadır
Sorun kim bu ne sevdadır
Bu sevdadan usanmaz mı?

Bunun gibi pek çok şair ve sanatçımız Osmanlı Sarayı'nı zenginleştirmişti Osmanlı Sarayı'nın.Müzik alanında Bizans'tan kalma iskeleti en başta ve rakipsiz bir şekilde Kürdi makamlarla zenginleştirilmişti. Bir araştırmaya göre Kürt Makamları, tamamı itibarı ile Türk Sanat Müziği olarak adlandırılan şarkıların sekiz misli bir çoğunlukta kullanılmıştır (bydağı Site'ı). En çok kullanlan Kürt Makamları şunlardır: Kurdî, Hîcazkar-ı Kürdi, Acem Kurdî, Muhayyer Kurdî, Neva Kurdî, Dîlkeşhaveran, Kurd Şahnaz Maqamı.. Buna karşın "Turki" adı taşıyan hiç bir makama rastlamayız.

Türkü ve stran alanında:

Türkü alanı Anadolu ve Kürdistan'da çok dardır. Batı Anadolu'da tamamen Grek, Trak, Pomak, Sırp ve Bulgarlar'ın eserlerinin tercümesi hakimdir. Doğu Anadolu'da (yani Kayseri'ye kadar olan alanlarda) yer yer Turkoman ve yerli halkların etkisi görülür.
Türk hırsızlığı alanında en önemli yeri tutan Kürdistan'ı bu alanda ilk ve temelli "Kahraman" Muzaffer Sarısözen'dir. Sivaslı olan bu Zat 1944'te, Halil BediiYönetken ve Rıza Yetişen ile birlikte Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Muş'ta, daha sonra, 1950'de Van, Kars, Çorum ve Ağrı'da, 1952'de İzmir, Siirt, Mardin ve Bitlis'te derleme "adı altında tarihin en büyük kültür hırsızlığını yapmıştır.

Halk oyunları alanında Kürtler'in damgası apaçıktır. Bazı uluslararası alanlarda alınan madalyalar bu sayededir. Son zamanlarda ise "bir parça fazla ekmek" için Kürdistan'ı pazarlayan kişiliği bozuk Kürt kökenli adamlar(!) geride kalan stran ve lawiklarımızı Türkleştirmekle ile meşguldurlar. Ama kökü hala yaşayan Kürt Milleti'ndedir.

Felsefe alanında

Kürt Milleti felsefe alanında Ortadoğu'nun üç büyük dinini, Grek "Logos"unu etkilemiş tek milletttir. Avesta'nın bu konuda oynadığı rol bütün önemli Batılı Düşünür tarafından kabul edilmiştir. Cennet cehennem kavramı, doğru çerçevenmiş bir İblis formu, ölümden; yani ruhun vücuttan ayrılmasından sonra yaşanacak olan hesap günü, Orijinal Zerdüştilik'te kadın erkek eşitliği bunlardan sadece bazılarıdır. Mary Boyce göre; "Zoroastrianism is the oldest of the revealed world-religions, and it has probably had more influence on mankind, directly and indirectly, than any other single faith."

Oysa Türkler'in felsefe alanında dünyaya sunduğu hiçbir şey yoktur. Onların dinsel alanda yaşadıkları Şamanizm bile kendi içinde tutarlı değildir. Sonradan seçtikleri Buddizm, Zerdüştizm, Manişeizm, Hristiyan ve İslam dinlerinin bileşimi eklektik bir felsefeye sarılmalarını anlıyoruz. Ama bunlar "ev yapımı" değildir. Borç alınmış felsefelerdir. Bundan dolayı Türkler kendilerini hep boşlukta hissetmişlerdir.

Türkler'in ileri oldukları tek alan, talan ve asimilasyon alanıdır. Her geçtikleri yeri harabeye çeviren bu barbarlar sürüsü, bugün bile oyunlarla ayakta durabiliyorsa olay manidardır. (gerekirse daha açık ve etraflı cevaplar verilir)

2008-01-28

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-01-28




Gorusunuz