Kalleş bir savaş başlamıştır, ona göre davranalım..
Hayati bir viraja artık fiilen girilmiştir.
Türkler'in "başarılı bir vuruş" ile kitlesine ve bize mesaj vermek için uygun "av" beklediği bu geri dönüşsüz virajda korkuya yer yoktur. Bu savaş hem Kuzey ve hem de Güney için belirleyici olacaktır. Cephede, kitle içinde, diasporada dimdik duracağımız günleri yaşıyoruz.. Ama..
Bugünlerde Türk tezlerini deyim yerinde ise emir belleyenler ile bu tezlere direnenler arasında derin bir ayrışma yaşandığını rahatlıkla gözlemliyebiliyoruz. Bu ayrışma tam da ak koyun ile kara koyunun belli olduğu karanlık, kirli, eşitsiz kuvvet kullanımının meşru sayıldığı bir zorbalar saldırısına karşı imanlı direnişçilerin tüm güçlerini ortaya koyduğu direnişin zirve yaptığı bir sıraya rastlıyor.. Düşman çok ustaca, yalanlara dayanan bir politika güderek elinden geldiğince olayları ve yapılanları saptırdığı bir psikolojik savaşı birlikte yürütüyorken bazı Kürt kardeşlerimiz, baş cellat Türk'ü bile aşacak bir kararlılıkla direnenlerin yakasına yapışmış ha bire "durun", direnmeyin, silah bırakın demekle meşguller.
Gerilla'yı saymazsak, silahların susmasını en çok isteyen insanlardan biri de benim. Vicdan sahibi hiç kimse gencecik evlatlarımızın toprağa düşmesini istemez. Savaşın iğrenç yüzünü, köylerimizi ve Lice, Şırnak ile Cizre'yi dolaşan veya oralarda, o iğrençliği yaşayanlar en iyi bilirler. Ama bunca emek verilerek, bunca gözyaşına mal olmuş bir bağımsızlık veya en azından özgürlük savaşı/savaşımı hiç bir şey alınmadan yarıda kesilemez. Gerilla bunu şehitlere ihanet olarak algılar. Peki ne yapılmalı? Bunu en iyi bilecek olanlar gerilla yöneticilerinin kendileridir. Taktik mi değiştirilir, "Yalnız Kurt" eylemleri mi geliştirilir bu onların bileceği iştir. 35-40 yaşına kadar ömür tüketmiş olanlar, OTURDUKLARI YERDEN GERİLLAYA TAKTİK VERMESİNLER! Şunu yap bunu yapma diyenler sempatizan dahi olsalar hata içerisindedirler. Ya ellerini taşın altına sokacaklar ve katılım sağlayacaklar, yada bol keseden atmayacaklar. Gerilla şu anda direnmeyi seçmiştir.
Burada gerillaların ve Kürt Halkı'nın çok kullandığı iki özdeyişin tam yeridir; şöyle: "Direniş hayattır!", "Biz hayatı uğrunda ölecek kadar seviyoruz!" Bu iki özdeyişin anlamını kavrayamayanlar, Türk'ün kirli yüzünü de göremezler. O yüz ki, emirle yalan söylemekte hiçbir sakınca görmez.. Evlerini yıktığı Kürtler'in gözlerinin içine baka baka "biz sizi çok seviyoruz, asıl düşman direnişçilerdir" diyen bir zihniyeti hangi alanda dinleyeceksiniz? Hangi sözlerine "amin" diyeceksiniz? Anlamak mümkün değil..
Gelecek yaz aylarında (Yaratıcı güç nasip etmesin) Askerbaşı ünvanını devralacak olan Başbuğ, "savaşanların ve karar mercilerinin işlerine karışılmasın" derken gazetelerin artık savaş taktikleri konusunda susması gerektiğini, sinsi ve asimetrik savaşın başladığını, moral bozucu yayınlara yer verilmemesinin şart haline geldiğini ifade ediyordu..
Muntazam ordusu, uluslararası destekleri bulunan Türkler, buna rağmen medyalarından gelen en ufak bir eleştiriyi dahi moral bozucu bulurken bazı Kürtler'in rahatları bozulmasın diye başvurdukları taktikler, doğrusunu isterseniz, mide bozucudur. Eskiden beri tekrarladığım bir tesbitim var, şöyle: "Korku insan içindir. Aşırı korku taşıyan birinin, her an sıcaklaşabilecek bir alanda siyaset yapması gerekmez. Bunların yapacakları en büyük hizmet susup bir kenara çekilmektir. Eğer Türk Devleti'nin kontra kesimi ve istihbaratı onları tehditle konuşmaya siyaset yapmaya zorluyorsa, Türk Devleti'nin bu konudaki pratiğini çok iyi bilen biri olarak bu kişilerin yurdumuzu terketmesini, hatta Türk egemenliğindeki sınırları aşıp başka yerlerde güvenlik aramalarını salık veririm. Belki de pozisyonlarını direnişçilere çıtlatma cesareti göstermeleri kayda değer bir olay olur. Bir misal vereyim: TKDP'nin güçlü olduğu, Güney'e yardım ettiği günlerde, parti yönetimindeki bir insanımız MİT'in baskılarına dayanamayarak "teslim" olmuştu. Fakat bunu bir türlü kendisine yediremiyordu. Fırsatını bularak arkadaşlarına durumu bildirdi ve evini yükleyerek Kürdistan'dan ayrıldı.. Bence hiç olmazsa bu da bir hizmettir.
Ama şimdiki rahatçılar, Kontralar'la ilişkileri olmayanlar dahil, kendilerine birer bahane uydurmuş, direnişçilere veryansın ederken kimsenin bunlara "susun be adamlar" deme olanakları da yoktur. Böyle bir durumda hemen bağıra çağıra Türk gazete ve TV'lerine giderek ölüm listesinde olduklarını bire bin katarak anlatırlar. Bu biliniyor. Bunlar toplumdan mümkün olduğunca tecrit edilmeli, böylece mücadelecilere, direnişçilere zarar vermeleri önlenmelidir.
Bakınız, için lamı cimi yok, açık ve iğrenç metodların kullanıldığı bir savaş dönemine girilmiştir. Bu savaşın nerede duracağını, nerelere kadar uzanacağını bilmiyoruz. Sınır denilen Kürtler arası çizgiye 200 Bin asker yığan Türkler herhalde bunu "nokta opresasyonu" dedikleri kalleş bir savaş için oraya yığmadılar. Böylesine bir savaş için "bordo bereliler", komandolar ve özel timlerinden başka hiç bir askeri birliğin beş para bir değeri olamaz.. Peki neden bu kadar askeri oraya topladılar?
Tabii ki Kerkük referandumunu engellemek için. Şu anda referandum yapılması için yaşanan gecikmeden dolayı sorumlular birşeyler söylemek zorundadırlar. Kerkük Referandumu bir kez geciktirildi mi, "çem û çem" gider. Bu bilinmeli. Biz eski duruşu özledik. Eğer bilmediğimiz bir çok zorunlu teknik sebepler yoksa referandum süreci mutlaka başlatılmalıdır. Türk'ün hot-zotları ile vardığı nokta bu referandum ile aşılır. Devlet Başkanları Gül'ün, Kerkük'ü, Türkler'in "kırmızı çizgisi" olarak ilan etmesi cevabını bulmalıdır. Türk ne karışır Irak'ın içişlerine?
Devam edecek
2007-11-16
Sirac Kekuyon (Bilgin)
2007-11-16
Gorusunuz