Onuncu gün: Kar duası..
"10 Gün" başlıklı yazımda 'Türkler ne yapacaklarını şu önümüzdeki on gün içinde gösterecekler' demiştim. Şimdi bugün-yarın on gün doluyor.
Görünen o ki yapacakları şeyler çok sınırlı.. Psikolojik savaş çerçevesinde çakal gibi ulumaktan başka bir halt yiyecek gibi görünmüyorlar. Askerbaşı'nın o meşhur; "yaptıklarınızın on mislini size ödettireceğim. Pişman olacaksınız!" türü böğürmesi daha birkaç gün öncesindeydi.. Peki "Ne oldii?"
Yine hatırlatıyorum: Bu kalleşlere karşı tedbiri elden bırakmamak gerekiyor. Gerilla ve Kürt Ordusu bunu zaten biliyor. Önemli olan herkesin önüne geldiği gibi kalem oynatmaması, Ortadoğu denklemini bilmeden "kendince" akıl vermemesidir. Başka niyetlerle atılan adımları bir ilkokul talebesi bilgisi ile yorumlamak, eğer yaygınlaşıp ciddiyete binerse sadece moral bozukluğuna yol açar. Bereket versin ki bu gerçeği kavrayanlar azımsanmayacak sayıdadır.
Şimdi bir soru sorarak biraz derinleşelim: Türkiye neden son zamanlarda kıymete bindi?
Dünyanın içinden geçmekte olduğu zorlu süreç, İkiz Kuleler'in ve Pentagon'un hedef alındığı büyük terör eylemi ile tırmanışa geçti. ABD bu saldırı ile büyük bir şok yaşadı ve kısa bir süre sonra terörörün merkezi olarak ortaya çıkan Pakistanı müttefikleri ile birlikte vurdu. Oradaki Terörist Taliban rejimi çöktü, ideologu ile birlikte dağlara ve vadilerde yeraltına çekilerek yaygın iç ve dış terör eylemleri gerçekleştirmeye başladılar. Bu eylemlerden en çok nasiplenen devlet Pakistan'dı. Yemen, Sudan, Somali gibi ülkeler birer üs olarak kullanılmaktaydı.
ABD'nin ikinci Irak müdahalesi bu çekirdek gelişmelerin ışığında gerçekleşti. Saddam'ın devrilmesi elbette nükleer silah üretimi veya el-Qaida ile ilintili olmadığı ortaya çıkmıştır. Irak'ın işgalinin iki önemli sebebi vardı:
birincisi; Terörizm ihracatını Irak sınırında kesmek ve İslam devletlerinin kalanına sirayetini önlemekti. Bu konuda en hassas durumdaki devletler Suriye ve Mısır bir fiske ile aşırıların eline geçebilecek kadar iyi örgütlenmiş birer Anti-demokratik, kan dökücü yer altı örgütü ile on yıllardır boğaz boğaza bir savaşın içindedirler.
Fakat bu konsept, Lübnanlı Şii Lider Nasrallah'ın İsrail'e karşı direnişi ile yara aldı. Bu Türk Devleti'ni kıymete bindiren faktörlerden sadece bir tanesidir.
Türkiye'yi şu son on-onbeş günde kıymete binriren diğer sebep ise Pakistan'da yükselmekte olan ve el-Qaida'ya yakın duran muhalefetin (Nawaz Şerif'in liderlik ettiği bir nevi cephe) şiddet temelinde sokaklara dökülmesi, buna şiddet yanlısı olmamasına rağmen, Benazir Butto'nun da katılması, şiddet yanlılarının iktidar yürüyüşünü ve dolayısıyla kanlı bir rejimin yerleşmekte olduğunu gösterir.. Böylece Afganistan-İran ve Pakistan üçgeni tamamlanmış olacaktır.
ABD'nin Pakistan'ı içine almakta olan Şiddete dayalı bu "İslami" tsunami dalgasını durdurmak için batıdaki bariyeri güçlendirme lüzumunu hissetmiştir gibime geliyor. Böylece hem Ortadoğu petrollerinin terörist ellere geçmesini önleyecek, hem de fiili terör dalgasını özgür dünyaya yayılmadan durduracak veya etkisini zayıflatacaktır. Üstelik Pakistan'ın elindeki zayıf nükleer bombaların el-Qaida yandaşlarının eline geçmesi memkündür. Bu ise nükleer bir savaşa yolaçabilir.. Bir arkadaşın yazdığı gibi küçük çaplı bir dünya savaşı da çıkabilir. Dolayısı ile çok nazik günler yaşanıyor..
Jeopolitik konumunun bilincinde olan Türk Devleti'nin patronları olan askerler, Erdoğan'ın Ankara'ya dönüşünden sonra yarı memnuniyet ifade etmelerine rağmen, hala Güney'e girmekte, en aşağısından psikolojik savaş açısından, kararlılık göstermek gibi bir pozisyondadırlar. Bunu şu ana kadar ikinci elden (Birand, Baykal vs) ilgili kulaklara duyurmaktadırlar. Böylece Erdoğan'ın ağzı kulaklarına varan memnuniyeti soru işaretleri ile dolu bir endişe ile takip edenleri görüyoruz.
Ama resmen gördüğümüz manzara ise Türk Askerbaşı'nın "kar duası"na çıktığıdır. Kar yağsın da "Güney Seferi" ertelensin temel dualarıdır.
Sağa sola bağıran biri, bizim köylerde "korkudan bağırıyor" diye nitelenir. Ama korkunun ecele faydası yoktur.. Kürdistan'ı kabullenmek onlar için bir kaderdir. ABD'nin Kürdistan'ın istikrarın sağlanması konusundaki rolünün bilincinde olduğu, bu istikrar gücünü tehlike sokmayacağı bellidir. Bu husus Türkler'e de bildirilmiştir.
Ama unutmayalım hala çözümleyemediğimiz bazı gizli konular olabilir. Fazla iddialı yazamayız. Çünkü elimizde, Türk Yazarları'nda olduğu gibi, istihbarat raporları yoktur.
Kısacası sürece yeni faktörler katılmıştır. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. PKK "Türk'e sunulmuş bir yem" olarak görülmemelidir. Bakacağız göreceğiz.
2007-11-09
Sirac Kekuyon (Bilgin)
2007-11-09
Gorusunuz