Bay Başkan Talabanî, görüş açımın ışığında ve ne yapılabilir-I

Ortadoğu'da siyaset çok bir kaygan zeminde, bazan kaygan kişiliklerin elinde çirkinleşerek yürütülür. Bu alanda dürüst şahsiyetler aptal gibi algılanır. Biz de son bir haftayı böyle yaşayan Liderler ile çamurlu sahayı seven kişilikler arasında geçen çekişmeleri kahrolarak izlemek durumunda kaldık.. Bakınız şöyle bir göz atalım..

Yazı dizisini geçtiğim sırada bu kez PDK ile YNK arasında siyasi problemlerin varlığını Bay Başkan'dan da duyduk. Bay Başkan'ın "Irak bölünürse, ÜÇE, DÖRDE VEYA BEŞE BÖLÜNEBİLİR" demesini de söylenenlere kattığımızda tablo biraz daha berraklaşıyor.. Bay Başkan siyasi ihtirasları gereği Barzani'yi köşeye sıkıştırmak için eskiden yaptığı gibi, yeniden dış ittifaklar araştırma ve geliştirme aşamasına gelmiştir. İşte bunun için Türkler verilecek yüksek tavizlerle kendisini dost olarak kucaklayabilir düşüncesindedir.

Bakınız şu onur kırıcı davranışlara:

-Türk Askerbaşı'nın "PUKMedia terröristtir" belirlemesinin hemen ardından Sayt'a bir çekidüzen vermiş, Türkçe yayını da kaldırmıştır.

-Kerkük konusunda Kürtler'i çamura batıracak "erteleme" olayının arkasındaki gölge bu Zattır.

-AKP'nin propagandasını yaparak Kuzey'de, Türk Legalitesine uygun siyaset yapan resmen en büyük örgütü, genelde ise tüm Kürt Örgütleri'ni aşağılamakta hiç bir sakınca görmemiştir..

-Türkler'e çalışan bir Arap gazeteciye, PKK konusunda İraki bir harekat planı açıklamak suretiyle Türkiye'ye şirin görünmeye çalışan yine bu Zattır.

-Türkler'in Kürdistan'a karşı ekonomik ambargo uygulamasının ilk adımı olan "Türk Şirketleri"nin Kürdistan'dan geri çekilmesine sessiz kalan Bay Başkan değil mi?

-PDK ve ABD'nin Türk Devleti ile ilişkileri bozuk iken TC'ye göz kırpması ise hiç anlaşılır bir iş değildir.

Türkiye ile ilişkileri pişirmeye çalıştığı tam da bu zaman diliminde Bay Başkan'ın çabaları bağımsızlığa veya özgürlüğe giden yola set çekmektedir (Duy mezarında Mıstefa Barzanî!) Ama Kürdistan topraklarında yiğitler tükenmez. İşte bunlardan biri de 140. Madde uygulama yüksek komitesi başkan yardımmcısı Nermin Osman'dır. Sayın Osman "Şêr Şêre, çı jin û çi mêre" (Arslan arslandır, dişi erkek fark etmez) özdeyişimizi hatırlatırcasına bir demeç vererek, "140. Maddenin uygulanmasının ertelendiğine ait hiç bir resmi karar yoktur. Biz süreci hızlandırmayı kararlılıkla sürdürüyoruz. 1 Ekim'de 140. Maddenin uygulanması ile ilgili toplantımız vardır." Mealinde kesin sözler sarf etti.. Sayın Osman'a endişelerimi geniş ölçüde ve zamanında giderdiği için teşekkürler ediyorum.. Kürt Milleti böylesi çalışkan, ulusal bilinci yüksek şahsiyetlere sahip olduğu için gururludur ve Sayın Osman'ı yalnız bırakmayacaktır.

Yazı dizisi hazırlanırken gelen ikinci haber Washington'dan.güçlü bir ses daha geldi.. General Petraeus, Kongre üyeleri karşısında sigaya çekilirken eğilmedi, yanlışlar yaparak Demokratlar'ın eline yeni silahlar vermedi (bkz Hanife'nin yazısı ve daha önce astığımız konuşma metni). Bu konuşma Kongre'nin ezberini bozmasa da onları düşündürecek argümanlar sunuyor.

Öte yandan önemli iki gelişme daha aynı süre içerisinde şekillenmeye başladı.. Birincisi İsrail'in Suriye'de şöyle bir görünmesi, ikincisi ise gelişen Fransa-İran çelişkisinde "savaş" kelimesinin daha açık bir şekilde dile getirilmesidir. Bunların ikisi de hayatidir ve geri dönüşü tamamen taraflardan birinin beyaz bayrağı çekmesine bağlıdır. Söz konusu yaşamın kendisi olunca iş gerçekten oldukça ciddileşir. Açıklıkla kaydedelim: Bu saatten sonra ya Batı, İran ile Suriye'nin nükleer güce sahip olmasına göz yumarak bölgedeki tüm müttefiklerini tehlike altına sokacak, ya da İran ile Suriye'ye "sertleşmiş politik mücadele" gereği savaş açacaktır.

İşaretler gerçekten kalın hatları ile bir savaşı, ince hatları ile bu savaşın planlamasını işaret ediyor. Türk Devleti bu savaştan kazançlı çıkmanın hesaplarını yaparken elbette, Irak'taki istikrarsızlaştırma (destabilization) sürecinde ABD'yi sıkıştırdığı günleri unutmuşa benziyor. ABD, yeri geldiğinde bu tür düşmanca yaklaşımları unutmadığını gösterir. Mesela BM genel kurul toplantısına gidecek olan Erdoğan, umduğu randevuyu alamamışa benziyor. Biz buna yüksek bir anlam yüklemiyoruz, ama Erdoğan'ın sıradan bir başbakan olduğunu hatırlatması bakımından ilginçtir.

Peki İsrail gerçekten Suriye'yi vuracak mıdır? Bu, yakın gelecekte Suriye'nin Nükleer silah elde etme çabasından geri adım atıp atıp atmamasına bağlıdır. Kore gibi "sabıkalı" bir devletin teknik olanaklarına dayanarak, ismi zikredilmemesine rağmen, Rusya'ın fiili desteğine bel bağlayarak programını devam ettirirse İsrail'i hiçbir gücün tutamayacağından emin olabiliriz.

İran'a gelince yalan söyleyerek hedefe yürümek bu devletin geleneksel politikasıdır. En son şu uran zenginleştirme sürecindeki dosyasına baktığımızda bu yalanları daha yalın görürüz. Fransız Dışişleri Bakanı Kürt dostu Bernard Couchner, Kürdistan Başkanı Barzani ile uzun uzun ne konuştu elbette bilmiyoruz. Ama bu ziyaretten sonra İran-Fransa çelişkisi daha da derinleşti ve açıkça ifade edilmeye başlandı. Bundan dönüşü ben kişi olarak çok zor buluyorum. ABD yerine Fransa'nın bu savaşa soyunmasını da AB'yi İran'a odaklamaya yönelik bir taktik olarak görüyorum. Son zamanlarda her savaşa seyirci kalıp parsa toplamaya alışık olan AB'yi de terletecek olan bu süreçte Fransa'nın rol yüklenmesi bu bakımda önemli olabilir.

Suriye'nin kaderi ise önümüzdeki günlerde alacağı tavra bağlı olacaktır. İşte bütün bunlar olurken Bay Başkan'ın PDK aleyhine ortaya çıkması, PDK'nin ve giderek Kürtler'in Baş Düşmanı Türk Devleti ile flört etmesi ne kadar kabul edilebilir, anlamak mümkün değildir..

Devam edecek

2007-09-18

Sirac Kekuyon (Bilgin)

2007-09-18




Gorusunuz