ABD-Kürdistan ve CIA Raporları-V(son)
Dünyada bir milletin yaşayabileceği en büyük kalleşliği Kürtler 1972-1975 arasında yaşadılar. Hem sırtından, hem göğsünden bıçaklanmak ne demektir bunu ancak yaşayan bilir..Öyle ya, bir yandan anlı şanlı Sosyalist Ruslar, öte yandan ise Dünya devleti ABD, Kürtler'in bütün gayretlerini, umutlarını insafsızca yerle bir etmek için sanki birlik olmuş gibi harekete geçmişlerdi. Sonuç, yeryüzünde hiç bir milletin yaşamadığı bir trajedi oldu. Evet dizinin bu son bölümü bu trajediyi sadece özetleyerek verecektir.
---------------------------------
Kürtler'e, CIA ve kucağındaki onun bunun çocuğu Türk kontraları tarafından Kuzey'de böylesine vahşi bir yöneliş yaşatılırken, "en büyük çıbanbaşı" olan Güney, Güney'in ihtilalcileri ve Başkan Barzani bundan nasibini almamazlık edemezlerdi. CIA ve Türk Devleti'ndeki yavrusu Kontralar, bu çıbanbaşının "zararlarından" barbar Türk Devleti'ni korumak için Kuzey Kürtleri üzerinde yoğun bir psikolojik savaş baskısı kurmaya ve Barzani konusunda kafalarını karıştırmaya çalışıyorlardı. Böylece Kürt ihtilalinin, en aşağısından fikir açısından yayılması engellenecek, Türk Devleti'nin güvenliğine katkı sunulacaktı.
Başkan Barzani'ye karşı esas olarak dini motifler kullanılarak saldırıya geçilmişti. "Kızıl Molla", "Komünist molla" gibi adlandırmalardan geçilmiyordu. Fakat oklar daha zayıf bir halka olarak gördükleri Ahmed Barzani'ye (Mistefa Barzani'nin ağabeyi) yöneltilmişti. Türk Basını; "Şêx Ehmed kendisini Allah illan etti", "Şêx Ehmed domuz eti yemeyenleri öldürüyor" vs gibi ilkel suçlamalarla doluydu. Bütün bunların kaynağı elbette kontr-gerilla idi. Fakat bu tür suçlamalar Mardin, Siirt, Amed, Hakkari ve kısmen Çewlîg'de etkili olamıyordu. Kuzey'e gittikçe daha temkinli bir yaklaşım vardı. İşte bunu güçlendirmek için Türk Devleti'nin hizmetinde olacak şekilde değiştirilen Nurculuk gibi "yumuşak" bir dini çizgi bazı yörelerde hakim kılındı.
Bütün bu çabalar ihtilalcileri yıldırmadı. Savaşını büyük bir inançla sürdürdü. Araplar'a Karşı 1961'den beri giriştiği üç savaşı zaferle sonuçlandıran İhtilalciler, dördüncüsünü de Arap kesiminde iktidara gelmiş olan Baas iktidarına (el-Bekr-Saddam ikilisine) karşı kazanınca bu darbeci faşistlerle 1970'te esaslı bir antlaşma imzaladılar (veya 11 Mart Beyanı yayınlandı). Barış ortamı 1972'ye kadar sürdü. Ama 1972, her bakımdan hayati bir dönüm noktası olmuştu. İki ayrı kutup, iki ayrı komplo ile Kürtler'in bu en büyük ihtilalini yıkmak için çalışıyorlardı. Evet; bir yanda Sovyetler Birliği Irak Komünist Partisi'nin Bağdad'a taşınmasını ve El-Bekr- Saddam iklisinin ilan ettiği "ulusal cephe"ye katılmasını sağlamış, öte yandan da KDP'yi "uzlaşmaz" olmakla suçlamıştı. 1974'e doğru Sovyetler tarafından dikkatli bir şekilde tırmandırılan bir tecrit politikası güdülmüş, sonuçta Irak'a en gelişmiş hava silahları ile donanmıştı (Soxoi, TU-22, Mig-23 uçakları). Buna ek olarak geniş ölçüde modern konvansiyonel silahlarla donatılan Irak ordusu, bu silahları hiç tanımadığı için 8000 Sovyet danışmanı da "öğretmen" olarak gönderilmişti.
Fakat görünen düşmanla baş etmek kolaydı. Asıl zor olan seninle birlikte görünüp, seni sırtından vuranlarla baş etmektir. İşte ABD ve CIA'in yaptığı bu idi. Hikayeyi dikkatle özetleyelim:
Mayıs-1972'de Nixon-Kissinger ikilisi Moskova'daydı. Orada "bütün ülkelerin barış ve güvenlik içinde yaşaması, dış müdahalelere maruz kalmaması için şartları daha da iyileştirmek" için bir anlaşmaya vardılar. Fakat bu güvenlik Kürdistan'ı kapsamıyor olacak ki hemen ertesi gün Nixon-Kissinger ikilisi doğrudan doğruya Tahran'a uçtu, orada Şah ile bir araya geldiler. Orada Kürtler'in ahlaki ölçüleri hor görecek şekilde kullanılmasını ön gören (cynic) bir plan hazırladılar. Bu "cynic" nite3lemesi sadece bana iat değildir. İşte Pike Raport'ta geçen bir pasaj, yazar naklediyor: "The U.S. coldly betrayed its erstwhile Kurdish 'allies,' but even then, as the Pike Commission sardonically noted, 'The cynicism of the U.S. and its ally had not yet completely run its course.'": Olayı ortaya çıkaran Pike Raport'un yayınlanması ile bir çok Amerikan kurumu ve şahsiyeti aynı nitelemede bulunmuştu; cynism... Komplonun başmimarlarından Kissinger ise her zamanki yüzsüzlüğü ile olayı başka yöne çekmeye çalışmış ama muvaffak olmamıştı.
Projenin mimarları olan Şah, Nixon, Kissinger ve CIA, esas olarak Kürtler'in savaşta zafer kazanamayacağı kontrollu bir yardım sunulmasını, Irak'ın zayıflayarak Şah'ın istediği taviz noktasına gelmesini öngörmüşlerdi. ABD, bu proje için 16 milyon dolarlık bir bütçe ayırmış ve planın yürütülmesi için CIA'i görevlendirmişti. İran Tarafı ise SAVAK'ın kontrolunda olmak kaydıyla en modern silahlarını ihtilalcilerin "yardımına" sunmuş, kullanımını da İranlı subaylara bırakmıştı. Fakat bir çok yazılı kaynak 16 milyon doların tümünün ihtilalcilere ulaştırıldığını belirtmesine karşın, ben bu paranın ancak 2.5 milyonluk diliminin bu çilekeş savaşçıların önderine ulaştırıldığını biliyorum.
Nixon-Kissinger ve devrik Şah'ın isteği 6 Mart Cezayir antlaşması ile yerine gelmişti. İran hemen 7 Mart'ta Kürdistan'daki bütün kuvvetlerini geri çekmişti. Normalde nüfusu 1.5 milyon olan Kurtarılmış Bölge, Halk'ın göçü ile 2.5 milyona yükselmişti. Bütün bunları korumak için bir ordu gerekiyordu. İhtilalcilerin tüm dünya irtibatları kesilmiş, şerefsizce orta yerde bırakılmışlardı. Barzani Tahran'a yardım istemek ve şerefli bir çözüm bulmak için gittiğinde onu, mağrur bakışlı şerefsiz bir Şah kabul edecek ve aşağıdaki ültimatomu verecekti:
Üç seçeneğiniz var,
-Bir aylık süresi olan affın bitiminden önce Irak güçlerine teslim olmak,
-İran'dan sığınma hakkı istemek,
-Kapatılmış İran sınırına hiçbir şekilde güvenmeden savaşa devam etmek..
Barzani şerefli bir çözüm bulmak için ABD yönetimi'ne CIA vasıtasıyla defalarca mektuplar gönderdi, ama boşunaydı..9 Mart'ta Kürdistan'a dönen Barzani umutsuzdu. 10 Mart'ta son bir teşebbüste bulunarak Bir mektup daha yazdı. Barzani'nin karargah'ına gelen CIA elemanlarına mektubu verdi. CIA mensupları da umutsuzdu.. Ama bu son teşebbüs çok ilginç olduğu için yazılan mektubu aynen veriyorum (Benim Barzani adlı kitabımdan):
Barzani şöyle yazıyor:
"Halkımız ve askerlerimiz arasında büyük bir şaşkınlık ve telaş yaşanmaktadır. Halkımızın kaderi şimdiye kadar görülmemi bir tehlike altındadır. Yok olma tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bütün bunlara herhangi bir açıklama bulamıyorum. Sizlere ve ABD Hükümeti'ne hitap ediyoruz. Bizlere söz verdiğiniz gibi yardım edin ve yanımızda olun. Hayatımızı ailelerimizin şerefini korumak için bu probleme namuslu bir çözüm yolu bulun.."
CIA de bu durumdan çok etkilenmişti. Çağrının daha etkili olabilmesi için o sırada Tahran'da bulunan CIA Şefi Washington'daki merkezine şöyle bir not gönderdi:
"Şayet ABD Hükümeti bu durumu halletmezse, dünya kamuoyunda bizim Kürtler'i yalnız bıraktığımız izlenimi hakim olacaktır. Cezayir Antlaşması sadece onların umutlarını yıkmakla kalmamış, bilakis binlerce binlerce insanın hayatını tehlikeye atmıştır. ABD Hükümeti'nin Kürtler'e yardım etmesi çok namuslu bir şey olsa gerek"..
ABD Hükümeti'ne gelince Barzani'ye hiç bir cevap vermediği gibi, CIA ilgililerini "göreviniz misyonerlik değildir" diye azarlamıştı..
2007-07-30
Sirac (Bilgin) Kekuyon
2007-07-30
Gorusunuz