ABD-Kürdistan ve CIA Raporları-IV
Türkler, Türkiye ve ilhak ettikleri Kürdistan'da gladionun varlığını sistemli bir şekilde red ediyorlardı. Başbakanlık yapmış olan Ecevit bile 1974'e kadar bu oluşumdan haberdar olamamıştı. Ama hiç hesaplamadıkları bir yerden golü yiyeceklerdi. Evet, eski CIA Şefi William Colby "(gladio türü) bir organizasyon(umuz) da Türkiye'de var" diyerek Türkler'in o meşhur inkar (veya gizlilik) geleneğine darbe vurmuştu. Bunun üzerine örgütün iki generali; Harekat Dairesi Başkanı General Doğan Beyazit ve Özel Kuvvetler Komutanı Kemal Yılmaz 3 Aralık 1990'da bir basın toplantısı düzenleyerek "Komunist işgale karşı direnişi örgütleme" amaçlı olarak tanittiklari Türk "gladyosu"nun adını da açıkladılar: Özel Harp Dairesi.
Özel Harp Dairesi'nin operasyonel bölümü, kendisini çok daha iyi kamufle etmek için su yüzüne çıkmış kuruluşlara muhtaçtı. Bu kuruluşlar belli bir anti-komünist ideolojiden yararlanmalı ve komünizme karşı büyük bir kin ile yüklü bulunmalıydılar. Bunlar ülkücülerden başkası olamazdı. Ülkücüler hem komünistlere, hem de turancı yayılmacığın önünde bir set gibi durmakta olan Kürt (komünist)ler'e karşı istenen duruşu sergiliyorlardı.
Colby, bu görüşü destekler mahiyette, "iblis teferruatta gizlidir" misali, bazı eklemelerle şöyle yazıyor: "Türkiye'yi komünistlerin eline düşmekten kurtarmak için, CIA bazı anti-komünist kuruluşlara yardım etti. Peki bu anti-komünist kuruluşlar hangileri idi? Yine en yetkili kalemlere başvurduğumuzda bunların "komünizmle mücadele derneği", "Ülkü Ocakları (Ülkücü Gençlik)" ve MHP olduğunu görürüz.
Tabii ki Türkler'e yapılan bütün bu gem kabul etmez yardım kaynağını, Truman Doktrini'nden alıyordu. Truman Doktrini'nin candamarları: Komünizmi önleyici kalkanlar oluşturmak (NATO, CENTO, SEATO vs), mahalli veya dost devletlerin içinden paramiliter ve militer fiili anti-komünist birimler oluşturmak ve eğitim, ekipman ve parasal açıdan desteklemek, psikolojik savaş yürütmek.. Türkler bunların üçünü de marksistlere ve Kürtler'e karşı işlettiler. 12 Mart öncesinden itibaren ortaya çıkan sivil komando eğitim kampları (MHP'liler), CIA'in denetiminde binlerce militanı eğitilmiş, eylemlerinde bir nevi dokunulmazlık kazandırılmıştı.
Türkler'in, Türk Devleti'nin sınırları içindeki yerleri itibarı ile, CIA denetiminde komando eğitimi aldıkları yerler ikiye ayrılabilir. Bunlardan birincisi, daha az gayretle komando eğiten merkezlerdir. Bu komandolara; Ankara, Çanakkale, Kayseri gibi yerlerde, pratikte Kürdistan'da, halkı aşağılama, korkutma ve mücadele azimlerini kırma amaçlı olarak eğitim verilirdi. Barzani'nin Önderlik ettiği "Eylül Devrimi" günlerinde, bilhassa 1960'lı yılların ikinci yarısında seçilmiş hedef halindeki köylerimize karşı yöneltilen Komando zulmü, Kürtler savaştığı için değil, benliklerine sahip çıkma eğilimlerinin belirmesi ihtimaline karşı yürütülüyordu.
Komandolar, sabahın erken saatlerinde bilhassa Siirt, Mardin, ve Hakkari yörelerindeki köyleri kuşatıyor, sonra tüm halkı meydanlık bir alanda toplayarak en adi işkencelere, insanlarımıza en onur kırıcı davranışlara başlıyorlardı. Köy erkekleri bir tarafta çırılçıplak soyuluyor, penislerine ip takılarak kadınlara çektiriliyorlardı. Buna uymayan kadınları da aynı şekilde soymaları işten bile değildi. Bütün bunlar sadece kendis olmak isteyen Kürt Milleti'nin hiç bir silah kullanmadığı bir süreçte cereyan ediyordu. Özellikle yabancı devletlerin "demokratik mücadele" dayatmalarını esas alan ve demokrasi havariliğine soyunanlar, tarihimizin bu kesitini asla unutmamalı, Türk'ün asıl niyetini ortaya koyan askerlerin; "Ne mutlu Türk'üm demeyenler düşmandır" saptamasına iyi bakmalıdırlar..
İkinci grup komandolar doğrudan doğruya ve eylemlerinden hiç bir cezai sorumluluk ile sınırlanmadan ölüm makinaları olarak yetiştirilen gruptur. Bunlar başta sadece Bolu'da eğitiliyorlardı ve Viet Nam'daki ABD komandoları gibi "mavi bereliler" (Delta Güçleri) olarak bilirler. Hatta bu Delta Forces Anti-Kürt Bolu Komandoları'nın eğitimini de üstlenmişlerdi. Şimdi bir de Eğridir Komando okulu aynı eğitimi, aynı sorumsuzlukla almaktadırlar. Bu Komandolar tamamen profesyonel olacaklardır. Eğridir, tabiat yapısı itibarı ile Kürdistan'a benzediği için eğitim yeri olarak seçilmiştir. Eğridir grubu ile CIA'in ilişkisi konusunda hiç bir kanıta ulaşamadım, ki bunu da bir not olarak kaydetmek istiyorum...
1961'de 12 sendikacı tarafından, ki bunlardan biri Ahmet Muşlu adlı biriydi, Türkiye İşçi Partisi kuruldu. Muşlu 49'lar davasında muhbir pozisyonundaydı. Bu partiye daha sonra (1962) Marksist Mehmet Ali Aybar ile Sovyetçi Boran-Aren ikilisi ve diğer eski tüfekler de katıldı. Bu parti aynı zamanda geniş ölçüde Kürt Marksistleri'nin de umut bağladıkları bir platform haline geldi. Bu platfor işi 1965 yılına kadar neredeyse tek başına yürüttü. 1965'te TKDP'nin kurulması ile birlikte "millilik" ve "marxistlik" alanında Kürdistan sathını kapsayan bir mücadele başladı. Tabii Türkler de boş durmadılar ve atılan her demokratik adımı mahkum edip "sorumlusu Kürtler'i" zindanlara tıktılar.
1963'te bir kaç dergi çıkarıldı. Bunların sonumluları (deng, dicle-fırat, riya rast, roca newe) derhal tutuklandılar ve 23'ler diye bilinden davanın faili olarak yargılandılar. 1966'da TİP içinde "Türkiye Halkları" veya "Türk ve Kürt Halkları" deyimlerini kullananlar "Yeni Akış" adlı bhir dergi etrafında toplandılar ve kısa bir süre içerisinde tutuklandılar. 1967'de "Doğu ve Güneydoğu kalkınma mitingleri"nin "sert konuşmacıları"ından 14 kişi Ankara'da yargışlandı. 1968'de TKDP yöneticileri "Muş Oteli" baskınından sonra tutuklanıp Antalya'da yargılandılar. En nihayet DDKO'lar kuruldu. Bu örgütlerin fedakar çalışanları komando zulmunu belgeleyip Türk Cumhurbaşkanı Sunay'a bir rapor halinde sundular. Neticede 12 Mart darbesi geldi ve barışçı mücadele günlerinin en büyük tutuklama furyası yaşandı. 500'ü aşkın Kürt Aydın ve köylüsü peyderpey tutuklandı ve halka büyük bir gözdağı verilmeye çalışıldı.
Bu tutuklama furyası, köylere komando baskınları, bir milleti tümüyle aşağılamaları hep barışçı metodlarla mücadele edldiği bir ortamda hayata geçiriliyordu.. Bunu sakın unutmayınız!
Not. Pike Raport ile yazı serisi sona erecek ve bunun ışığında bir toparlayıcı bir yazı yazılacaktır.
2007-07-27
Sirac (Bilgin) Kekuyon
2007-07-27
Gorusunuz