ABD-Kürdistan ve CIA Raporları-I
Şu kritik günlerde WP forumunun önümüze koyduğu CIA Raporları'nı önemsiyorum ve bir dereceye kadar da olsa Türkler'in Kürdistan'a karşı savaş açması (kendileri buna Sınırötesi Harekat diyor) gerçeği ile ilintili görüyorum. Bundan dolayı tarihi bir gelişim içinde kısa notlar halinde, fakat özlü olarak can alıcı noktaları yakalamaya çalışacağım.
Bilindiği gibi devletler, organları ile birkte bir bütünlük arz ederler. Politika belirlenmesinde, yürütmedeki devamlılıkta bu organların rolu esastır, ki buna "derin devlet deniliyor. Bu organlardan başında gelen istihbarat örgütleri dış politikanın belirlenmesinde temel bilgileri sağlamakla yükümlüdür. İstihbaratın önermine dikkat çekmek için Saddam Diktatörlüğü'nün bu alandaki faaliyetinin genişliği ile ilgili bir misal verelim: Amerikan kaynaklarından öğrendiğimiz kadarı ile 2003 Savaşı sırasında sadece Kürt Militanlar bir milyon sayfanın üstünde istihbarata dökümanları ilde etmişlerdir. ABD gibi kendisini II Dünya Savaşı'ından sonra dünya devi olarak kabul ettiren ve bu üstünlüğünü Sovyetler'i yıkarak pekiştiren bir devletin dış politikası öyle rast gele saptanmaz.
Bu ön tesbitlerden sonra şimdi esas konumuza dönelim. Önce ABD-Kürdistan ilişkilerini açalım: Bazı kaynaklar ki bunlar yine ABD kaynaklıdır, Washington Yönetimleri'nin Kürdistan'a olan ilgileri oldukça eskidir ve dinsel kitap kaynaklıdır. Bu kitabı yorumlayan ABD'liler İsrail ile birlikte Kürtler'in de birer devlet sahibi olması gerektiğini söylerler. Fakat biz somut olarak bu ilgiyi Wilson döneminde görürüz. Wilson 1918'de yayınladığı prensiplerinin 12. maddesi dolaysız olarak Kürtler'i ve Ermeniler'i ilgilendiriyordu. Hiç kuşku götürmeyen bir şekilde dinsel saiklerle Amed, Sirt, Van ile çevlerenmiş Botan, Hakari ve Güney'e doğru bir coğrafya'nın Kürtler'e bırakılacaktı. Sevr Antlaması imzalandığında İngilizler "yarım gönül" bu antlaşmayı kabul etmişlerdi.
Ardından Türkler'in 1922'de Yunanlılar'la giriştikleri savaşta kazandıkları zafer geldi ve Lozan'da Kürtler, II. Dünya Savaşı boyunca yanlış ata oynamanın cezasını çekerek bir kenara atıldılar. Bu antlaşmada Kürt Milleti bir azınlık olarak dahi kabul edilmemişti. Zaten İngiltere 1922'de Kürdistan'ın Güney'ini kurdurduğu yapay Irak Devleti'ne zora dayalı olarak katmıştı. Her şey petrol alanlarına egemen olmak içindi..
Öte Yandan ABD, Lozan Antlaşması'nı kendisi için onur kırıcı bulmuştu. Özellikle Ermeniler'e "Batı Ermenistan"ın kurulması için vaad edilen toprakların verilmemesi çok önem arz etmişti ve Wilson Prensipleri'ne karşı bir tavır alma olarak algılanmıştı. Kürtler ise artık hesaba katılmıyorlardı bile. Bunda Halifeyi savunma adına kendi ulusal haklarından vazgeçmenin etkisi oldukça büyüktü. Ama ABD Lozan'ı imzalamamıştı. İşte bu imza krizi çok önemliydi. Ermeni Sorunu'nun bilhassa Irak'ta Saddam'ın devrilmesine yol açan müdahaleden sonra demoklesin kılıcı gibi Türkler'in başında sallanır hale gelmesine Kemalist inkarcı-ilhakçı Türk rejimlerinin oldukça hassas davranmasının sebeplerinden biri de böylece Sevr günlerine dönüleceğini algılamalarıdır.
Ama ABD yine de Türk Devleti'ni tamamen dışlama niyetinde değildi. Bunun elbette sebepleri vardı. Bu sebeplerden biri Türk Devleti'nin ilhak ettiği Kürdistan ile birlikte arz ettiği stratejik konumudur. Bir ikincisi Sovyetler Birliği'nin istikrara kavuşması ile birlikte Türk Devleti'nin işbirliğini kazanarak Akdeniz'e bir çıkış kapısı bulmasıdır..
Bu ve bunun gibi korkuların eşlik ettiği bir yönelimle ABD, Türk Devleti ile kendi "Lozan antlaşması"nı imzaladı (Ağustos-1923). Fakat ABD Senatosu bu antlaşmayı (dostluk ve işbirliği antlaşması) anında redetti. En nihayetinde, Kemalistler'in Sovyet kartını oynayarak bu yeni devletle (1925) "dostluk ve tarafsızlık antlaşması" imzalamasının da katkısı ile 1927'de "modus vivendi" (durumu geçici olarak ayarlama) usulu takip edilerek karşılıklı büyükelçi görevlendirilmesi yoluna gidilmişti. Bundan sonrası artık Türk Devleti lehine, Kürt Halkı aleyhine işleyen bir süreç olacaktı. Bunun belirgin ispatı Sadabad Paktı'nda, Kürtler ile ilgili bölümde kendisini ele verir:
"Sınır sorunlarının kalıcı şekilde çözülmesi (pakta üye devletlerin tümünün İran'la sınır sorunu bulunmaktaydı. Ayrıca bu sınır sorunları nedeniyle özellikle Türkiye-Irak-İran üçgeninde Kürt aşiretleri sınır tanımayan isyanlar yapmaktaydı. Bu paktın imzalanmasının en önemli nedenidir" (imzacılar; İran, Irak, Türk Devleti).
Kuzey'de Kürt Milleti'nin kaderi ile ilgili olarak bunlar cereyan ederken, Güney'de İngilizler, Kürdistan'ı zorla Araplar'a sunmak için, Birinci Dünya Savaşı sonrası ilk büyük direnişçimiz olan Kürdistan Kralı Şêx Mehmud Hafid'i (Berzenci) RAF'a (Royal Air Force) bombalatıyordu. 1918'den 1932'ye kadar çeşitli fırsatlarla direnişi sürdüren bu büyük Welatparêz en nihayetinde Güney'de Araplar arasına sürgüne gönderildi ve ömrü boyunca orada kaldı. 1932'den sonra bu kez direniş bayrağını Mustafa Barzani kaldırdı. Çeşitli aralıklarla 1947'ye kadar Arap ve Fars rejimlerine karşı direnen Barzani de karşısında hep baş düşman petrolu ve onun patronu İngiltere'yi buldu.
İkinci Dünya Savaşından sonra dünya Kürtler için daha da daralacak, CIA ve diğer istihbarat örgütleri'nin rolu belirginleşecekti.
(Devam edecek)
2007-07-12
Sirac (Bilgin) Kekuyon
2007-07-12
Gorusunuz