Bugün biraz gülümseme ile karışık düşünelim...II
Siz başlığa bakmayın, bugün gülümseme pek olmayacak gibi.. Bu bölümde çok küçük özetler halinde bazı hatıralarımı kaydedeceğim.
Ben kişi olarak çok kötü bir dönemde Amed Zindanı'nda bulunduğum için ne olduğumu tartamadım. Mesela büyük direnişlerin tetiklendiği 14 Temmuz Ölüm orucu başlamadan çok önce tahliye olmuştum. O zamana kadar tüm zindanda Mazlum Doğan dışında bir direniş haberi gelmedi bize. Başka var mıydı, yok muydu bilmiyorum. Mazlum, Newroz 1982'de bedenini ateşe verirken; "Bu ateşi sakın kimse söndürmesin! Bilakis harlayın" demekle Düşman'a olan kinini seslendirmiş, daha sonraki direnişleri tetiklemişti..
Bizim yattığımız koğuşta iddialı kimse yoktu. Hepsi halktan insanlardı. Dolayısı ile olaylar bireysel düzeyde kalıyordu. Bu yazıyı bazı yalan ve karalamalara cevap olarak planlamıştım. Ama geniş bir hatıra demeti vermek için sayfalar yetmez. Tabii ki sadece olgulardan bir demet hatırayı sunacağım bu yazıda asla yalana yer vermeyeceğim. Vicdan sahibi tüm 39. Koğuş tutukluları tanıklık etsin. Şimdi bazı enstantaneleri ile tekrar zindan günlerine dönelim:
......................
39. Koğuş her koğuş gibi zulmün zirve yaptığı bir yerdi. Esat, İç güvenlik şefi.. Her gün yeni planlar yaparak gardiyanlara dağıtır, işkence uyfulatırdı. Şimdi tek tek bazı örnek olgulara bakalım:
......................
-Arkadaşı net bir şekilde hatırlamıyorum. İtin teki yine bir ihbarda bulunmuş, gardiyanlar kafayı ona takmışlardı. Koğuşun normal dayak faslından ayrı olarak fazladan dayak yeme sırası ona gelmişti. En nihayetinde kanalizasyona açılan boruya bir somun ekmek koyan gardiyanlar onu suçlayarak, "mübarek ekmeği bok çukuruna atmak"la suçluyorlardı. O çukurdan çıkardıkları ekmeği zor kullanarak bu arkadaşa yedirdiler. Dayak daha da dayanılmaz hale gelmiş, gardiyanların zevklerine zevk katılmıştı. Yere balgam kusup yalattılar. Bu seanslar günlerce sürdü..
.......................
-Arkadaş Midyatlı idi. Bir astsubay öldürmekle suçlanıyordu. Gardiyanlar iddianame gelir gelmez bu arkadaşı ekstra "sorgu"ya aldılar. Böylece astsubayın intikam seansları başlamış oluyordu. Görülmemiş şiddette yönelmişlerdi bu genç arkadaşa. Hem aşağılayıcı hem de fiziki işkence uygulanıyordu.. Mesela, bu arkadaşın cinsel organına ip bağlayıp çeke çeke ranzaların önünde sıraya dizilmiş olan bütün koğuş mensuplarına izlettiler.. Genç acılar içinde kıvranıyordu.
........................
-Arkadaş Kırvar Aşireti'nden idi (Siverek). Yönetim aramızda tutuklu bulunan aşiret reisi Ahmet Kırvar'a kancayı takmış, onu geniş ölçüde korkutarak ve havuç politikası güderek Türk Devleti için ajanlaştırmaya çalışıyordu. İşte bundan olsa gerek bu ihtiyar Kırvarlı'yı seçmiş, müthiş bir ekstra dayak faslından geçirmekteydiler. Her gün falaka ve bulabildikleri çeşitli işkence metodları uygulanıyordu bu Arkadaş'a..
Çok sonradan, bunlar tahliye olduklarında Ahmet Kırvar artık Türkler'e sadakatta Bucak (Sedat) ile yarış halinde olacak kadar "Türkleşmiş"ti.
....................
-Özel bir ekstra işkence faslı geçirenlerden biri de Çavgun soyadlı bir PKK'li idi. Çavgun yaralı olarak koğuşa getirilmişti. Yarasına hiç bakılmıyor, doktora götürülmüyordu. Çavgun bu haksızlık karşısında onların önünde eğilerek "doktora gitmem gerek" falan gibi yalvarışlarda bulunmuyordu. Nasıl olsa götürmeyecek, üstelik dalgalarını geçe geçe durumunu daha da kötüleştireceklerdi. Ona da fazladan işkence seansları uygulanmaya başlanmış, yaralı haliyle her yerine rastgele vuruluyordu. Benim koğuş sorumlusu olarak yapabileceğim bir şey yoktu.. Sadece gardiyanların dikkatini başka yerlere çekmeye çalışıyor, ona biraz da olsa nefes aldırmaya çalışıyordum. Çavgun bilmediğim bir sebepten dolayı birgün, "bu koğuş için iyi ki buradasın" demişti. Fakat aynı Çavgun Avrupa'da aleyhime bir çok propaganda yapmış, bir yazısında hakaret dolu cümleler kullanmıştı.. Hayret ettim. Neden? Bütün koğuş şahittir.. Kendisi dahil hiç kimsenin canı benimkinden fazla yanmasın diye uğraşmıştım. Bilmiyerek yaptığım bazı hatalar var idiyse bunu da ilgili şahsı kollamak için yaptığımdan eminim..Ama ne yapalım, politika oldukça kalleştir.
..............................
-Esat Oktay bir gün büyük bir çalım ve öfke ile koğuşa daldı. Koğuştaki beş odanın açılmış kapıları ile yaratılan koridorda uzun uzun volta attı ve birinci odanın kapısında durarak söze başladı:
-Bu koğuşta birileri beni öldüreceğini söylemiş. Yiğit olan yapar. Ben propagandayı çok severim ve intikam söz konusu olunca dünyanın en gaddar insanı olurum. İntikam almak isteyenler ve hepiniz dinleyin. Ağabeyimin uçağı Kıbrıs'ta bir hava akınında düşürülmüştü. Bunun intikamı elbette ağır olacaktı. Kıbrıs'a çıktığımızda yakaladığım ilk "Rum" bir çavuştu. Onu soyarak bir direğe bağladım. Yanıbaşına da rakı masamı kurdurdum.. Başladım içmeye.. Bir yudum, rakıdan alıyor, kasaturamın bir vuruşuyla "Rum'un vücuduna giriyordum.. Böylece rakı bittiğinde Rum da bitmişti.. İşte ben buyum.. Kim iştahlanıyorsa çekinmesin.."
............
-Aynı Esat'la ilgili bir kısa not geçelim.. Amed Zindanı'ndaki görevi bitmiş olan Esat, Türk kesiminde bir yerlere "binbaşı" rütbesi ile tayin edilmişti. O sırada Arkadaşımız Ahmet de bir iş için İzmir'e mi ne gidiyordu. Tesadüf bu ya Esat da aynı istikamete başka bir otobüsle yoldaydı. Bir ilçede verilen istirahat molasında Ahmet otobüsten inip etrafa şöyle bir baktığında gözü Esat'a ilişmişti. Esat da onu görmüştü. Bir hayli tedirgin vaziyetteydi. Ahmed'i tanıyanlar onun bazan düşünürken el-kol hareketleri yaptığını bilirler. İşte böylesi bir hareketle Esat'ı parmağı ile işaret etmiş ve kemerini düzelterek oraya doğru yürümüştü. Kemer düzeltmeyi "silah kontrolu" sanan Esat vaziyeti çok yanlış yorumlamış ve Ahmed'i azraili sanmıştı. Birden bire var gücü ile kaçmaya başlayan Esat'ı yakalayana aşk olsun!..
...........................
-Esat bizi o günlerde yemek işkencesine almıştı. 198 kişiye (o günlerdeki mevcudumuz) bir buçuk karavana veriyordu, ki bu, adam başı yarım avuç yiyecek demekti. İş dayanılmaz hale gelince gardiyanın (komutan er) karşısına geçip yiyeceğin yetmediğini, ya arttırılmasını, ya da bize kantin aracılığı ile yiyecek bir şeyler ısmarlama fırsatı verilmesini istedim. Gardiyan buna karşılık "her gün birinize istediğiniz kadar yiyecek verebilirim, diğerleri aynen devam edecek" dedi ve bana dönerek "sen istediğin kadar alabilirsin" dedi. Ben iğrenmiştim: Kat'i bir dille"Asla!" dedim. "Neden" diye sordu. Cevabım oldukça net ve dokunaklı olmuştu: "Arkadaşım aç dururken bu dünyada hiç kimse bana bu teklifi kabul ettiremez" dedim ve dayak faslını bekledim.. Ama, hayret tam tersi oldu, gardiyan "işte insan olmak budur" dedi ve gitti. Bugün istediğiniz kadar ekmek ısmarlayabilirsiniz dediler.. Bilhassa Kırvarlılar, adam başı neredeyse onar ekmek almış ve dahası bitirmişlerdi..
............................
-Yine bir arkadaş göze kestirilmişti. Fazladan işkenceye tabi tutuluyordu.. Bu arkadaşın vucudu kasılmış, birden bire titreyerek yerden yere çarpmaya başlamıştı. Tipik bir Sara (Epilepsi) krizi geçiriyordu.. Gardiyan endişe ile karışık beni çağırdı. Kısa bir muayeneden sonra; "Arkadaşı öldürecek misin!" diye haykırdım. Gardiyan fırladığı gibi koğuştan çıktı, gitti. Ardından beni ve arkadaşı Esat'ın beklediğini söyleyip aldılar. Esat büyük bir zevkle dayağını attığı gibi beni sorumluluktan da aldı. Yerime öyle birini sorumlu yaptılar ki....
.......................................
-Bir kez de bizi su ile terbiye etme kararı aldılar. Bir tek bidon su getirmişlerdi. Suyu paylaştırdık. Adam başı beş bardak düşüyordu. Bunun içinde traş ve temizlik için kullanılan su da vardı. Aylardan temmuzdu.. Terin bol olduğu Amed sıcağı. Pencerelerin tümü sımsıkı kapalı olduğu gibi, dıştan demir levhalarla da takviye edilmişti.. Bu durumda bile arkadaşını düşünmeyen biri bir başka arkadaşın suyunu "iç etmişti". Buna da dayandık..
.........................................
Kısa özetler halinde ancak bu kadarını verebildim. Tabii ki 300 civarında insanın sürekli işkence gördüğü bir ortamdı yaşadığımız. Bizim bir kısım insanımız düşmanın yakasına yapışacağına arkadaşının hakkından gelmeye çalışıyor, çamurlar atıyor,insanların şeref ve haysiyetlerini beş paralık ediyorlar. Bu düşünce artık geride kalmalı..
2007-05-08
Sirac (Bilgin) Kekuyon
2007-05-08
Gorusunuz