Türkler, Pêşmerge'yi ve Gerilla'yı bir daha hatırlasınlar
Türkler geçenlerde Grekler'e karşı oynadıkları futbol maçını farklı bir skorla ve dahası Atina'da kazanmışlar. Bunu geçenlerde Hürriyet'in internet Site'ında okudum. Altında golleri seyredin yazısını okuyunca işin psikolojik savaş amacıyla kullanıldığını hemen anladım ve işaret ettikleri video filmini indirip seyrettim. Evet.. Maçın golleri "onuncu yıl marşı" eşliğinde veriliyordu. Türk Generalleri'nin "ikinci milli marş" olarak belledikleri onuncu yıl marşı, elbette boşuna popüler olmadı. Kürtler'in katliamdan geçirildiği direnişlerin tam ortasında doğan bu marş, şimdi yeni bir "Türk Zaferi"nin hayal edildiği günlerde yeniden propaganda makinasının silahı haline geldi..
Hepsi bu kadar mı? "Su uyur, Türk uyumaz" deriz ya aynen öyle. Türk Basını propaganda makinasını o kadar sinsi, puşt ve kirli bir şekilde kullanıyor ki, insanın aklı durur. Zana ve Ahmedê Qesra Qenco (Türk) Newroz'da üç Kürt Liderinden bahsetmişlerdi; Mam Celal, Mesut Barzani ve Abdullah Öcalan.. Bu tam bir malzeme olarak kullanılıyor. Bir Generalleri; "Barzani, Talabani ve Öcalan'ın Kürtlerin liderleri olduğu" yönünde açıklamada bulunan Ahmet Türk ve Leyla Zana'ya cevap vererek "Bu beyanlar, Iraklı Kürtleri Türkiye'ye müdahale etmeye davet ediyor" dedi. Gazeteler ise desinformasyon yarışını zirve yapacak şekilde geliştirdiler..
Türkler amaçlarına varmak için herşeyi yapıyorlar. Hepsi, kirli, çirkin. Tüm Kürtler'in şahsında Güney'de oluşan Kürt Yönetimi ile mücadele planlamasında şunların öne çıktığını görüyoruz:
-Psikolojik Savaş metodlarını sonuna kadar kullanarak Kürt Milleti'ni
a) moral yıkıntıya sevk etmek,
b) savaşım ve savaşma azimlerini kırmak,
c) kendileri "yenilmez" olarak kafalara iÅŸlemek,
d) Kürtler'i ve liderlerini hayalperest, olmayacak "duaya amin" diyen ne idüğü belirsiz bir topluluk olarak göstermek,
e) Kürtler'in bölgede yalnız kaldığı sanısını uyandırmak vs
-İçte Iraklılar'ı teşvik ederek Anayasanın 140. maddesini uygulatmamak veya uygulanmasını geciktirmek (bkz konu ile ilgili olarak astığımız demeç)..
-İran ve Suriye başta olmak üzere kronik şöven milliyetçi duygulardan muzdarib bir hastalığa düçar olan Tüm Arapları Kürt aleyhtarı bir "şer cephesi"nde toplamak,
-ABD'yi bu sıkışık anında daha da sıkıştırmak için Irak'taki istikrarsızlık durumunu derinleştirerek devam ettirmek,
-Beşinci Kol Harekatı'nı sinsice devam ettirerek bunu Kerkük'ü bir kargaşa ortamına sürükleyerek umutsuzluğu arttırmak,
-Kürtler'i bölüp çatıştırmaya çalışmak
istiyorlar..
Türk Savaş Kurmayları bu planlamayı yaparken insan unsurunu epey gözardı etmiş bulunuyorlar. Onlar ne Kürt Milleti'nin azmini, ne Pêşmerge'yi ne de Gerilla'yı doğru dürüst bir şekilde hesaba katmışlardır.. Bu adamlar çok mu unutkan? Biliyoruz; "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur", ama arşiv ve şahitler yalan söylemez..
Pêşmerge'yi bir hatırlasınlar..
1969 yılıydı.. Türk Ordusu'nda yedek subay komando eğitimi gören bir arkadaş izne gelmişti. Bir sohbet esnasında şunları anlatmıştı:
"Bize eğitim veren Albay, doğrudan doğruya Barzani Gerillası'nı ders olarak okutuyor. Bu albay, Kendi askerlerine öğretilenlerle alay ediyor, ve;'burnumuzun dibinde, dünyanın en usta gerillasının uyguladığı savaş metodlarını anlamaya çalışmadan, komando eğitimi verdiklerini söyleyenler, Kürtler ile ilk temasta ölecek olan bazı garibanları aldatıyorlar demektir ' diyordu. Bu albay Barzani'ye olan hayranlığını hiç bir şekilde gizlemiyordu.."
Pêşmerge'den bir diğer sayfa: Yıl; 1963.. Araplar genel bir saldırı başlatmışlar.. Suriye onbin asker ile, Mısır şimdi sayısını hatırlamadığım bir askeri birlik ile saldırıya geçmiş, Türkiye ve İran da sınırlarını kapatarak bu saldırının başarılı geçmesi için harekete geçmişlerdi. Sunuç; Suriye birlikleri perişan bir şekilde geri dönmüş, Mısır kuvvetleri çekmiş, Irak'da askeri bir darbe daha gerçekleşmişti. Yeni hükümet ilk icraat olarak ateşkes istemek zorunda kalmıştı..
Kürt Pêşmerge'sinin büyük savaşı sonucunda elde edilen Hendrin-Zozik zaferini bir yana bırakıyorum. 1991'e dönüyorum.. Kürtler yalnız bırakılmıştı. Saddam güçleri "kimayasal saldırı olacak propagandası ile ilerlerken, Enfal ve Halabçe gaz ataklarını hatırlayan sivil Kürtler büyük bir panik halinde İran ve Türk sınırlarına doluşmuş, ama sınırlar bu milyonlarca insana tamamen kapatılmıştı. Günde 50 çocuk ölüyordu. Bu sırada Mesut Barzani de ailesi ile birlikte Selahaddin'den çıkmış, kuzey'e doğru çekiliyordu. İşte bundan sonrasını, beni Barzan'a götürmekte olan TV ekibi ile birlikte aynı yöne gidiyorduk. Bir dere yatağının kıyısından geçen yolda ilerliyorduk..
Bulunduğumuz yerin adı şu anda aklıma gelmiyor. Ama dere yatağının karşı tarafında 3-5 büyük meşe ağacı vardı. Mesut Barzani bu ağaçların altında mola vermişti. Bir süre düşündükten sonra arkadaşlarına dönerek:
"Benim son durağım burasıdır. Buradan bir adım ileriye gitmeyeceğim. Ben ve ailem vurulacaksak Iraklı kurşunu ile ölelim. Artık bu vaziyette Türk'ün Fars'ın yüzünü görmek, alaylı bakışlarını karşılamak istemiyorum. İsteyen herkes gidebilir. Hiç birinize kırılmam. Ama ben kalıp son kurşunuma kadar direneceğim.."
Bu sözler üzerine bütün arkadaşları ölümüne bir mücadele için yemin etti. Saddam güçleri konaklama yerine ulaştıklarında Kürt Pêşmergeleri'nin inanılmaz direnişi ile karşılaştı. Bozgun halinde geri çekilen Saddam Güçleri Barzani ve Pêşerge tarafından Selaharddin'de de tutunamadı. Oradan Hewlêr'e kaçtılar. Fakat orada da tutunamadılar. Barzani ve arkadaşları onları kısa bir süre içerisinde Koy'dan da kovdular. Daha sonra ABD'nin Güvenli bölgeler ilan etmesi ile Saddam şimdiki sınırların gerisine çekilmek zoruında kalmıştı..
Türk Generalleri Pêşmerge'yi bu kahramanlığı ile doğru bir şekilde hatırlarsa barışçı bir çözümün de yolunu açabilir. Ama nerede onlarda bu akıl?
Gerillayı bir hatırlasınlar..
Bugün Büyük Gerilla, Büyük Kahraman Mahsum Korkmaz-Egit'in şehadet şerbetini içtiği gündür. İsmi bile Türk'ü titretmeye yeter..
Bir Türk Generali "ben şu Karayılan'ı yok etmezsem geri dönmeyeceğim" anlamına gelen laflar etmişti. Bu general bildiği, öğrendiği bütün taktiklri uygulayarak Karayılan'ın üstüne gitmişti. Ama her seferinde darbe üstüne darbe yemiş, darbe yedikçe sinirlenmiş, sinirlendikçe dengesiz saldırılara girişmişti. Öyle ki Karayılan artık onun nasıl düşündüğünü, gelecek sefer neler yapacağını kestirir duruma gelmişti. General en son darbeyi yedikten kafayı yemişti.. Hala hastane de mi bilmiyoruz.. Ama kendisine geçmiş olsun der, kendisi gibi kahraman generallerin eksik olmamasını dileriz..
Sene 1997.. Yer Amed Eyaleti. Türk Askerleri'nin ikinci ve üçüncü ordusu birlikte Murat Vadisi'nde büyük bir saldırı düzenlemişti. Türkler'e, Murat Operasyonu adı verilen bu savaşta 24 general komuta ediyor, Ordunun davet ettiği bir gazeteci taburu da propaganda gözlemcisi olarak savaş alanına götürülmüştü.. 300 Bin mevcudu aşan askerlere tanklar, uçaklar ve savaş helikopterleri eşlik ediyordu. Türk Basını bölgedeki Gerilla gücünün yok edileceğine o kadar emin idi ki, Star TV bu saldırıyı, 1922'deki Türk Yunan Savaşı'na benzettiği için "Büyük Tarruz" adını takmıştı.. Ama ne gazeteciler hazırladıkları zafer yazılarını yayınlayabildiler, ne de Türk Ordusu'nun o kaca koca generalleri kabararak geri dönebildir. Gerilla'nın o ustaca taktikleri karşısında hiç bir şey elde edemeden süklüm püklüm geri dönmüşlerdi.
Düşman'ın Eriş üssü'ne yapılan bir saldırı, hem çevre karakolların aldatılması, hem de üssün tamamen ele geçirilmesi ile tarihe geçmiş gerilla savaşlarından biridir (gerilla mücadelesi konusunda bildiğiniz böylesi büyük zaferleri foruma asmanız Türkler'in psikolojik savaş taktiklerine iyi bir cevap olacaktır).
Türkler unutmasın, Pêşmerge ve Gerilla size başka sürprizler hazırlıyor olabilirler. Bu kadar eğitimden sonra Gerilla ve Pêşmerge birlikleri ile karşılaşmak biraz sıkar!!
2007-03-27
Sirac (bilgin) Kekuyon
2007-03-27
Gorusunuz