Türk Korkuyor..I

Türkler'le hesaplaşacağımız tarih yaklaşırken, ki böylesine bir hesaplaşma bizim tercihimiz değildir, bize karşı geliştirilen yoğun diplomasi her alanda işletiliyor, gözdağı verilmeye çalışılıyor, propaganda makinalarının kustuğu gerçek dışı, desinformatif, seçilmiş ve bükülmüş "bilgi"ler hedef kitlenin beynine ustaca enjekte ediliyor. MİT'leri, itleri, Özel Harp Daireleri ile tam bir alarm durumu yaşıyorlar. Onlar bizim bazı, benzetmeyi hoş görünüz, avanaklardan daha fazla sürecin bilincindedirler.Türk Generaller Devleti, eğer ABD'nin en ufak bir tereddütünü yakalasalar, hemen saldıracaklar. Duruma baktığımda Kürt-Türk Savaşı ihtimali %50'nin üstündedir diyebiliyorum.

Evet şöyle bir pertavsızla baktığımızda Türkler'in, Kürt varlığı devam ettikçe, yarınlarından korktuklarını görmemek mümkün değil. "On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan" diyen ve bir milli marş olarak belledikleri "onuncu yıl marşı"nda yer alan sözlerdeki hedeflerin aslında üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde, Ortadoğu'da yeni parıldayan Kürt Federe Devleti tarafından aşıldığını görmek onları uykusuz bırakıyor.. Büyük bir endişe içindedirler ve bu endişelerini kırmak için mümkün olan herşeyi yapıyorlar. Bugünkü durumumuz zayıf bir benzetme ile 1937'de düşmanlarımız tarafından imzalanan Sadabad Paktı ve Bağdad Paktı (sonradan Cento) günlerini andırıyor.

Güya "İtalyan yayılmacılığını durdurmak" amacıyla, İran'ın Sadabad Yazlık Sarayı'nda imzalanan Sadabad paktı çok tipik olduğu için şöyle biraz yakından bakmakta yarar umuyorum. Kemalisler, İran Şahlığı ve yeni doğan yapay devlet Irak ile bölge dışından Afganistan'ın 1937'de imzaladığı bu antlaşma'nın en önemli maddesi, imzacı devletler'in sınırlarında cereyan "eşkiya hareketleri konusunda birlikte hareket etme" taahhüdüdür. İngiltere'ye de Sovyetler ve Musolini İtalyası konusunda yağ çekecek maddelerin de yer aldığı antlaşma aslında (özellikle Türk-İran ve Irak Devletleri açısından) doğrudan doğruya Kürt Milli Direniş Hareket'leri'ni hedef alınmaktaydı. Bilindiği gibi 1930'lu yılların başında Güney Kürdistan'da Şêx Mehmud Berzencî ve Mustafa Barzanî, Kuzey'de, bütün otuzlu yıllar boyunca, en önemlileri Agirî ve Dersîm olmak üzere bir çok direniş, Doğu'da Simko hedefteydi..
Biz bunu kafadan atmıyoruz. İşte Türk Tarafı'nın görüşü: "İtalya'nın Habeşistan'ı işgali Doğu Akdeniz'de İtalyan tehdidini ortaya çıkarırken, Asya'da bazı hedeflere yöneldiğini belirtmesi de Türkiye'yi İNGİLTERE'YE BAĞLANMAYA GÖTÜRMÜŞ, öte yandan Ortadoğu devletleriyle işbirliği yapmak ve bazı savunma tedbirleri almak zorunda bırakmıştır. Bu sırada var olan TÜRKİYE'DEKİ AYAKLANMANIN (DERSİM) ÖNLENMESİ İÇİN GÜNEYDOĞU VE DOĞU SINIRLARININ GÜVENCE ALTINA ALINMASI DA ÖNEM KAZANIYORDU" (H Ü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi enstitüsü).

Düşmanlarımız o zamandan beri Kürt Milleti'nin her ayağa kalkışında, gerektiğinde, birlikte hareket etmişlerdir. Bazan köşeye sıkışmışlığımızdan istifade ederek biribirlerine karşı "Kürt Kartı"'nı oynamalarına rağmen, iş ciddiye bindiğinde, "müttefikler arası düşmanlık" bir kenara atılıyor, Kürd'ü boğma ittifakının canlanmasına yol açıyor(du).
Şimdi bu süreci bütün açıklığı ile yaşıyor ve Düşman'ın çirkin manevralarını hiç bir kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde görüyoruz. Türk Devleti Baker-Hamilton (B-H) Raporu yayınlandıktan sonra adeta coşmuş bir şekilde hiç saklamaya gerek görmeden Türk-Fars-Arab ittifakını açıklıyor ve süreç boyunca birlikte çalışacaklarını adeta ilan ediyor.

B-H Raporu gerçekten Türk'ü umutlandıracak bir çalışmadır. Bu Rapor'u halkın diline çevirirsek şöyle diyor: "ABD'nin Irak'taki başlıca hatası, Kürtler'i gereğinden fazla öne sürmesi ve tavizler vermesidir.. Oysa Kürtler'den bölgedeki bütün devlet ve halklar nefret etmektedirler. ABD'nin bu kadar kayıp vermesinin sebebi Kürtler ile yürütülen ittifak ilişkisidir. Çünkü komşu devletlerin tümü Kürtler yüzünden istikrarsızlık yaratma yarışına girmişlerdir. ABD Kürtler'i tamamen dışlamalı, aldığı hakların tümü geri alınmalı ve Irak'ın güvenliği komşu devletlerin sorumluluğuna terk edilmelidir."

Raporcular'ın ilk başarısı, çalışma arkadaşları Robert Gates'in Savunma Bakanı olarak atanmasıdır. Daha sonra "Sun'ilere yardım" adı altında Amman'da yapılan toplanrı ile neredeyse "alan da kaçan mı" dedirtecek bir hızla eskiye dönüş başlatıldı. Fakat Kürtler'in ve Şiiler'in Rapor'u kararlı bir şekilde red etmesi B-H Grubu'nun hız kesmesine yol açtı. Şimdi ise Başkan Bush yanlış yapmamak için olsa gerek, ABD'nin yeni politikası'nı açıklamayı boyuna erteliyor.

Öte yandan bu bekleyiş süresi içinde beklenmeyen bir şey oldu ve Saddam'ın idamı ortalığa bir bomba gibi düştü. B-H Raporu'na ilk büyük darbe idi bu. Irak'a komşu devletlerin bedavadan sahneye çıkmaları, karar alınacak masalarda boy vermeleri büyük bir darbe yemiştir. Sun-i Araplar bu idam olayı ile birlikte büyük bir öfkeye kapılırken, Şiiler ve Kuweitliler bayram yapıyorlardı. İdam olayı Türk Devleti'nin başına da bir bomba gibi düşmüştü. Başbakanları bu konuda verdiği demeçte "Türkiye'nin şu anda Irak, AB sürecine göre çok daha öncelikli bir sorunu haline gelmiştir" demekle bu generaller devletinin B-H Raporu'na bel bağlamasının yanlışlığını anlamış gibi görünüyor.

Peki Saddam'ın idamı neden bu kadar aceleye getirildi?

WP Ekibi'nen bir arkadaş'ın edindiği bilgiye göre, Irak'ın yürürlükteki kanunlarına göre idam yaşının üst sınırı 70'tir. Saddam 2007'de 70'ine basıyor ve dolayısıyla idam edilmesi iç hukuka göre imkansız hale geliyordu. Öte yandan Başkan Bush'a, eski Irak diktatörü lehine baskı yapanlar, Saddam'ın idamını korkutucu senaryolarla ortaya koyuyor, bu idamın savaşı daha da şiddetlendireceği ve hatta Irak sınırlarının dışına taşıracağı uyarısında bulunuyorlardı. Baskıcılar'ın unuttuğu bir şey vardı: Zayıf görünmek (ister ABD'ye düşman olun ister dost, bu gerçeği bilin) Başkan Buşh'un tarzı değildi. Bütün iç (Demokratlar ve B-H Raporcuları) ve dış (Türkiye, Arap dünyasının önemli bir kesimi, rusya ve Fransa). İşte bütün bunları aşmak için Beyaz Saray idamın, Irak kanunlarının yasak sınırlarını boşa çıkarmak için, vaktinde, yani 2006 yılında gerçekleştirilmesine onay vermiştir. Bu gerçekten çok önemli bir karardır ve çok şeyi değiştirecek niteliktedir.

Bu karar, sessiz duruyor gibi görünmelerine rağmen en çok Türk Devleti'ni rahatsız etmiştir. Bu devleti yönetenler acıdan bağırmamak için adeta dillerini dişliyorlar.

Türkler korkuyorlar.. (devam edecek)

2007-01-01

Sirac Bilgin

2007-01-01




Gorusunuz