Ä°smail Hoca
Ben son zamanlarda aldığım bir kararı Sevgili İsmail Ağabey için bozuyor ve yaşayan bir insan hakkında tanıtıcı yazı yazıyorum. Umaraım faydalı olur ve yararlanırsınız.
Onu ilk kez 1969'da Erzurum'da tanıdım. Evimize gelmişti. Sarı, ufak tefek, sevimli ve çocuksu bir yapısı vardı. Doğan Avcıoğlu'nun "Türkiye'nin Düzeni" adlı kitabına bir alternatif olarak "Doğu Anadolu'nun Düzeni" adlı bir kitap yayınlamıştı. Alikanları anlatan doktora tezinden sonraki ilk kitabıydı bu. Fakat benimle tanıştığı sırada bu kitabın yerine ikame ettiği bir yeni kitap görünümündeki "Doğuanadolu'nun Düzeni, II. Baskı"yı çıkarmıştı. Bu kitap onun Türki düzenle ve Türkiye İşçi Partisi ile son bağlarını kopardığı bir kitap olmuştu. Bundan dolayı TİP'liler ona ateş püskürtüyor, Atatürk Üniversitesi Öğretim üyeleri de onu "bölücü"lükle suçlayıcı ihbarlarda bulunuyorlardı. Kısa bir süre içerisinde dostuluğu ilerletmiş, içli dışlı olmuştuk.
Daha sonra 12 Mart Türk rejimi günlerinde Amed Sıkıyönetim Tutukevinde buluştuk. Burada iki iddianame aldım. Bunların birinde İsmail Hoca ile örgüt kurduğum yazılıydı. Ama şaşkın savcı onu sanık yerine tanık olarak göstermişti.
12 Mart günlerinde aynı komünde yer almıştık (Komün, gelen paranın ihtiyaca göre harcandığı, ortak eğitim görülen bir hapishane ortak yaşam şekliydi). Bu hapis hapis günlerinde hep aynı tavrı sergilemiştik. O Komün daha sonra Rızgari denilen örgütün temeli olacaktı.
Aynı hapishane günlerinde TİPliler'le çok sıkı bir ideolojik mücadele yürütüldü. Onlar bizi feodal işbirlikçi falan olarak tanımlıyorlardı, biz ise onları Kürt Sorunu'nu anlamamakla suçluyorduk..
Ben İstanbul hapishanelerinden biraz erken tahliye olunca, İsmail Hoca'yı ceza alıp sevk edildiği Adana cezaevinde ziyaret ettim. Orada görüşme sürerken bekle dedi ve kayboldu, gidip Amed'de birlikte hapis yattığımız birini getirdi ve; "İşte bu MİT Ajanı'dır" dedi, şaşırdım. Ama adam da ikrar edince biraz şok oldum.. Yani Hoca oldukça direkt bir kişiliğe sahipti ve affetmiyordu..
Hapisten çıktıktan sonra Rizgari'nin temelini oluşturanlarla yollarım ayrılmıştı. Ama Hoca'nın gidecek daha iyi bir yeri yoktu. Biz de KDP paralelinde bir grup oluşturmuştuk, ama entellektuel kafa yetersizliğinden dolayı Türk Legalitesi'nden yararlanamıyorduk. Kendisine beraber hareket ettiği insanların yetersizliğinden bahsettiğimde, "ne yapalım, başka kim var ki?" demişti.
1974'te Tıp öğrenimimi tamamlamak üzere arkadaşların da yardımı Ankara'ya taşınmıştım. Bu sırada 12 Mart Rejimi'nden sonraki ilk kitabı çıkmıştı. Daha henüz dumanı üstünde diyebileceğim kitabın bir nüshasını kaptığı gibi bana eve getirmişti (Kitap: İsmail Beşikçi Davası-I)..
Tavrımız hep aynı yönlü oluyordu. O Barzani Hareketi'ni destekliyordu, Biz ise bu hareketin cephe gerisini oluşturmaya çalışıyorduk. Bilhassa 1975'ten sonra bir avu. İnsanla birlikte hareketi yeniden ayağa kaldırmak için hem hamallık, hem yayıncılık ve aramızdan bazıları itibariyle peşmergelik yapıyorduk. O Günlerde Bütün Kürt Örgütleri bize karşıydı. Tek başımıza herkese laf yetiştirmeye çalışıyorduk. Bu arada Rizgari de başlarda çok iyi yardımlarda bulunmuştu. Sonra Kawacılar'ın bir kesimi de bizlere yardım anlamında katıldı..
O günlerden sonra İsmail Hoca'nın izini kaybettim. Bu sırada 12 Eylul Türk rejimi günlerine girdik. Hava daha da kararmıştı. En sonunda PKK'nin 15 Ağustos Atılımı başladı. Bu hareket hakkındaki yorumumuz da çakışıyordu.
Ama İsail Hoca 1999'un ilk yarısından sonra durumun hızla ihanete doğru gittiğini gördü ve desteğini kesti. Benim "nenem biraz sağır olduğı için" iki buçuk sene gecikerek onunla yine aynı tavra girdim..
Hülasa hiç kimse ile bu kadar uzun sürede kalın çizgileri ile, tavrımız bu kadar çakışmamıştı..
Çabuk iyileş hocam.. Keşke ben ölmeden seni bir daha görebilsem... Sen nasıl olsa ölmezler arasındasın.
2005-11-24
Gorusunuz