Kürt Yurtseverleri için yazı ve konuşma literatürü..
Bu günkü yazımda değişik bir konuyu işlemeye çalışacağım; yazı ve konuşma literatürü. Nedir bu? Kendi açımdan şöyle izah edebilirim: Bir Kürt yurtseveri, milliyetçisi veya parti yöneticisi yazı yazarken, konuşurken ve tartışırken bazı terimler kullanır. Özellikle partiler kelime seçimleri ile kendilerini bağlarlar. Mesela "ayrı millet" yerine "asli unsur" deyimini kullananlar hiç tereddütsüz Türk'ün tuzağına düşmüşlerdir. Çünkü dün ya siyasi literatüründe "asli unsur", o devleti vücut bulduğu kurumları ile birlikte kuran sosyal gruplar olarak kabul edilirler. Türk Devleti kurulduğunda asli unsur oldukları iddia edenler, bunu ne amaçla kullanmış olurlarsa olsunlar, 1923'teki anayasada zikredilen sosyal grup kompozisyonunu kabul etmiş sayılırlar. Şimdi devam edelim:
Azınlık: Kürtler hakkındaki bu niteleme Avrupa Birliği'ne aittir. Bazı Kürt gruplar ve yazarlar bu nitelemeyi dolaylı olarak kabullenmişlerdir (Türk'ün ve AB'nin Kürt'ü). Bu tabii ki direkt olarak yanlıştır. Bilime aykırıdır. Azınlıkta olma durumu; belli bir millettin parçası olan hatırı sayılır büyüklükteki bir halk topluluğunun (mesela Kürtler'in), belli bir coğrafyada çoğunlukta olan bir milletin (mesela kendilerini Türk hissedenlerin) vatan bildikleri topraklarda, o milletle kaynaşmadan ayrı bir sosyal grup olarak varlığını sürdürmesidir.. Bu misalde parantezleri açarak düşündüğümüzde, Kürdistan'da yaşamayan Kürtler, bulundukları toprak parçalarında azınlıktadırlar. Ama Kürdistan'da çoğunlukturlar. Yani Kürtler, Büyük Kürdistan'da yaşıyorlarsa millet (diğer bazı şartlar ile birlikte), Kürdistan dışında yaşıyorlarsa azınlık statüsüne girerler.
Devlet ile ilgili ibareler: Kuzey'de ve Kürdistan'ın diğer bölgelerinde devlet ile ilgili ibareler de fahiş bir şekilde yanlış kullanılıyor... "Devlet terrörü", "devlet yaptı", "devlet suçüstü yakalandı" vs gibi.. Kast bu olmasa da, diplomatik dilde devlet kelimesini böyle tamlayıcısız kullanmak, kast edilen devleti KENDİ DEVLETİ OLARAK TANIMAK ANLAMINA GELİR. Bunun için mutlaka ayırdedici bir tamlama kullanılmalıdır. "Devlet terörü", yerine "Türk devlet terörü" kullanılmazsa, bu elbette ilhakçıyı onalylamak, de facto durumu de jura haline getirmek demektir. De jura veya hukuki olarak Türk Devleti'ni tanımak, ama ona karşı bağımsızlık mücadelesi veya federatif devlet mücadelesi vermek olmaz. Çünkü "Türk" sözcüğü bu ikisi ile de çelişir. Bundan dolayı Türk Devleti" dediğiniz zaman, o devleti meşru saymama hakkına sahipsiniz (tabii ki bazı tamamlayıcı unsurlarla birlikte). Ama "devlet terörü" dediğinizde ise, dolaylı da olsa içinde yaşadığınız ve varlığına değil de yönetim şekline, demokratikliğine, Kürtler'e karşı yaptırımlarına itiraz ettiğiniz bir devlet var demektir. Bu devlet sanki terörü bırakırsa, demokratikleşirse daha bir senin devletin olacak gibidir.
Halkların kadeşliği::Bu ibare çok konrtroversiyal bir ibaredir. İbare Kürt örgütlerinin ve politik şahsiyetlerinin ekseriyeti (Güney-Kuzey fark etmez ekseriyeti) tarafından kullanılır. Oldukça iyi neyetli ve barışçıl amaçlarla kullanılıyor. Tuhaftır, Kürtler'in düşmanları da bu ibareyi kullanıyorlar. İşte burada kulaklar dikleşmeli. Eğer bir ibare iki tarafçada kullanılıyorsa, buna rağmen kardeşliğe sığmayan korkunç ve oldukça kirli bir savaş cereyan ediyorsa, bu ibarede mi, yoksa ibareyi kullananların niyetinde mi bir yanlışlık var, onu araitırmak lazımdır. İşte bu araştırmayı yaptığımızda, iki tarafın kardeşlik anlayışı arasında derin farklar olduğunu, ibareye ayrı anlamlar yüklendiğini görürüz. Kürtler'in özeline baktığımızda, mesela Kuzey itibariyle, düşmanlarımız olan Türkler bu ibareyi Kürt Halnı'nı yatıştırmak, mücadele azmini kırmak, de facto durumu kabullenmelerini, Kürdistan'ın bağımsızlığı için mücadele edenlerin tecrit edilmesini sağlamak için kullandıklarını görürüz. Düşman eğer dost olma gayreti içindeyse milletimizin kendi kaderini tayin hakkını tanıması gerekir. Olay oldukça basittir. Düşman, "haklar kardeştir" ibaresini bile, Kürtler'i bir halk olarak tanımlamamak için kullanmaktan dikkatle kaçınır. Onlar; "Kürt olsun, Türk olsun herkes kardeştir ve Türk vatandaşıdır" der işin içinden çıkarlar. Halklarının kardeşliği ibaresinin kullanılmasını ise marjinal yardımcılarına, mesela Türk Solu'na ve Türk Dincileri'ne bırakırlar.. Ama bizde, bu en tepede temel bir slogandır. Karşılığını bulmayan, düşmanı sevimli göstermek suretiyle mücadele azmimizi kırmaya hizmet eder bie vaziyette..Dolayısıyla pratikte halkların kardeşliği yoktur. Bu ibare kupkuru bir propagandadır. Her iki tarafın gönülden kabul etmediği bir ibare..
Barış: "Em barışê dixwazin" Roj TV'nin haber bültenlerindew ekrana gelen Kürt analarının sürekli tekrarladıkları bir slogandır, yarı Türkçe, Yarı Kürtçe.. Bu slogan kitlesel mitinglerde, "aman başka slogan atılmasın" denilerek miting komiteleri tarafından dikte edilen bir slogandır (başka şekli ile). Bu partilerin, politik gözlemcilerin, grupların da sloganıdır. Peki yanlış mı? Elbette hayır!'... Ammmmaaaa! Ama içi doldurulmuş bir şekilde kullanılırsa doğrudur. 1999'dan beri PKK ve türevlerinin geçirdikleri her değişim ile anlamı biraz daha düşman lehine değiştirilen bir içerikte kullanılan bu kutsal terim, maalesef artık bize düşman bir içerik kazanmış bulunuyor. KKK'den sonraki anlamı, tümüyle statükonun devamı pahasına bir barış istenir duruma gelinmiştir. Böyle barış olmaz. Barış onurlu olacaktır. Barışa iki eşit taraf eşit şartlarda karar vereceklerdir. Kürt Milleti için tek onurlu barış kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkını kazandığı bir barıtır (bunu ister ayrılma ister federasyon vs gibi kullanabilir). Barış sloganı rastgele kullanılamaz. Düşman "iç barış" derken, Kürtler'in susturulduğu, istemlerinin bastırıldığı bir süreci kast eder. Kürtler'in kara kaşı kara gözü için barıştan bahs etmez.
Türkiye: Bu isme benim biraz da maksadını aşan bir şekilde hassasiyetim var. Ama biz burada diplomasi alanında yapılabilecek hataları ortaya sermeye çalıştığımıza göre daha objektif değerlendireceğiz. Türkiye, bir ülke ismi olarak, 1920'li yıllarda siyasi literatüre girmiştir. Daha önce Türkiye diye adlandırılabilecek bir ülke adı yoktu. Türkiye denilen Anadolu, pontuslar'ın sürülmesi veya katliamdan geçirilmesi, Grekler'in Türkler'le, Venizelos-Atatürk antlaşması gereğince Anadolu'dan çıkarılması sonucu gerçek bir çoğunluklu taban bulmuş ve bir Türk Ülkesi haline gelmiştir. Bu, daha doğuştan, Kürtler'in itirazlarına rağmen Kürdistan'ı da kapsar oldu. İşte Türk Cumhuriyeti dönemindeki bütün Kürt İtirazlarının temeli bu ilhak olayıdır. Şu anda da biz bu itirazı sürdürüyoruz. Ama yine son zamanlarda Türkiye terimi pek çok Kürt çevresi tarafından kabul görmektedir. Bunlar maalesef suyun başını tutan çevrelerdir. Şu anda bizim itirazımız hem bu kabullenmeye, hem de statükoyu koruyucu bu büyük tuzağın sahiplerinedir.
2005-11-16
Gorusunuz