İslam Dini'ninde Kürt Sorunu ve pratik.. II
"Şairler, filosoflar ve dünya hükümetleri hep
"Bir günlük onurlu yaşam, yıllarca boyun eğip kölece yaşamaktan iyidir"
Kürt Atasözü..
* * *
Yazının bugünkü bölümünde bir adım daha atacak, Kur'an-ı Kerim'de bir millete mensubiyet ve zulme karşı isyan görevini açmaya çalışacağız. Tabii ki çok değişik bir tarzda formüle edilmiş olan İslam'ın Kutsal Kitabı'nın her ayeti çok incelikli yorumlara muhtaçtır. Bundan dolayı ilk anda anlaşılması güç bir alandır bu. İşte bu anlaşılma güçlüğü hep Kürtler'in alyhinde kullanılmış, en büyük kazanımları dahi ellerinden alınmıştır. Bazı kaynakların tam olarak doğruyu aksettirmemesime rağmen, sınırları oldukça geniş olan bir Kürt Devleti'ni kurduğu sırada, Bu Kürt hükümdarını bir türlü alt edemeyen Osmanlılar, ona karşı "Ülem-i Din"i harekete geçirerek, İslam Halifesi'ne karşı durmanın günah olduğunu anlattılar. Mir Muhammed bu oyuna kandı ve hatta özür ve af dilemek için bizzat İstanbul'a gitti. Oradan ülkesine dönerken Trabzon'da şehit edildi.. İşte düşmanın, halife de olsa din anlayışı hep böyle olmuştu..
Kur'nı Kerim'de bir ulusa mensubiyet, daha ziyade "kan bağları" başlığı altında verilmiştir. Kan bağı ve bir ulusun mensubu olmak neredeyse hep aynı anlamda kullanılmıştır. Buna itiraz eden ciddi hiç bir müfessir yoktur. Kutsal Kitap bu kan veya akrabalık bağlarını, yani ulusa mensubiyeti çok önemser. "Aslını inkar eden haramzadedir" ibaresinin sahibi Hz Ali İşte bunu boşuna kullanmamıştı. Kür'anı Kerim'in pek çok vesile ile bu konuda uyarılarla doludur. Nisa Suresi, 1. Ayet buna misaldir:
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının."
Elmalılı haklı olarak bu bölüme şu tefsiri getiriyor.
"Bundan dolayı hiç yokken topraktan seçmek suretiyle insan yaratan ve o insandan eşini yaratan ve iki insandan, birbirlerinden doğmaları suretiyle erkek dişi birçok çocuklar ve torunlar yaratıp dünyaya yayan yüce yaratıcının ilâhlığının, bir şahıstan ordular, milletler yetiştirebildiğini bilmeli ve ona göre tam bir iman ile vazifesini yerine getirmeli...."
Yani akrabalık bağlarına sahip çıkıldığında, bu bağların sürdürülmesi ile, bu bağlar çerçevesinde üreme ile milletler oluşur veya ayakta kalır.
Ayrıca bu ayet sanki kendi ulusuna mensup olmayı red eden, ulusunu küçümseyen, başkası olmayı, yabancılaşmayı hazm eden bazı Kürtler'e hitap ediyor. Kur'anüı Kerim bunlara diyor ki, kendi soyuna, yani milletine mensub olmakla pozitif anlamda, adaletli olma ve takva olma esasına göre iftihar et. Bu soyu dağıtma. Gitme, sırf size söylenen yalanlara kanarak sana zulmedenleri ululama. Onların hakimiyetlerinin devamı için uydurdukları yalanlara çanak tutarak "İslam ümmetinin birliği" dedikleri ve zulüm rejimlerini devam ettirdikleri spirala sokma kendini.
Bir ulusa mensup olan insanların davranışları konusunda da bazı belirlemeler vardır. Bunlardan biri de Musa Peygamber tarafından sergilenmiştir. Konu hep Kur'an-ı Kerim'de hem de din dışı bazı kaynaklarda, mesela Christian Jacq Ramses serisinde bir başka açıdan da olsa bu peygamberin milliyetçiliğine vurgu yapılır. Kur'an-ı Kerim'deki Kasas Suresi'nde görürüz:
"15 - Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu......"
Kendi tarafından olan kişi; İsrailoğlları'ndandır. Düşman taraftaki kişi ise Firavun'un kavmindendir (Kıptiler mi?). Burada Musa hiç düşünmeden taraf tutmuştur. Kendi tarafından olanı korumak için bir yumrukta o kişinin düşmanını öldürmüştü. Tabii ki acele etmişti. Çünkü kendi ulusuna mensup kişi bir saptırıcı idi. Fakat, bizim açmaya çalıştığımız konu açısından burada enteresan olan hak ve adalet değil, Musa (SAS)in, ilk tepki itibariyle, kendi soyundan, yani ulusundan birini tereddütsüz savunması, bu uğurda adam öldürmesidir. Karşısında Firavun'un yönettiği ve İsrailoğulları'na baskı yapan bir halk vardır. Onlara kinlidir. Kur'an-ı Kerim'de hiç bir ayetin sebepsiz yer almadığını unutmasın İslam inancına mensup insanlarımız. Musa (SAS) ona boşuna yumruk indirmemiştir. Bu ulusal bir kindir ve kurtuluşa kadar sürecektir.
Mensubiyetin yüklediği görevler açısından bir diğer çok ilginç sure Rum Suresi'dir. İlgili ayetler mealen şöyledir:
"2 - Rumlar yenildi.
3 - (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir.
4 - (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir."
Rumlar yenildi... Araplar'ın, yani Müslümanlığı benimsemeye başlayan bir ulusun en yakınında bir yerde yenildiler. Kimlere yenildiler? Sasaniler'e... Sonra yenecekler ve o gün müminler seninecekler. Neden? Çünkü iki tarafta bu boğuşmadan dolayı zayıf düşecek.. Nihayet sıra Araplar'a geldiğinde her iki tarafa da boyun eğdirmek kolay olacaktır..
İşte burada yine ulusa mensubiyet söz konusudur. Müslümanlığı tercih ettikleri için de uyarılıyorlar. Belki de durum tam olgunlaşmadan harekete geçmeyin deniliyor.. Arap Ulusu'na mensup olanlar bunu doğru okuyacaklardı ve bekleyeceklerdi. Ta ki Qadissiye Savaşı için şartlar olguınlaşana kadar.. (devam edecek)
2005-10-30
Gorusunuz