Bağımsızlık mücadelesi ve din-IV
Şimdi bu konuda neler yazıldığını ve yazılanların ne anlama geldiğini irdeleyerek yazı serimizi tamamlayalım. Birinci forım iştirakçisi gençtir ve kendisisni fedai olarak tarif etmektedir. Bu iştirakçi Kürtler için gerekirse kendisini feda edecek bir mücadele tarzına taliptir. Yani sadece Mülüman Kürtler için değil tüm Kürtler ve giderek Kürdistan için bedenini feda edecektir. O zaman bunun içine tabii ki Kızılbaşlar ve ÊzdÎler de girmektedir. Ama.. İşte zurnanın zırt dediği yer burası.. Ama bu iştirakçi şunları yazıyor.
"...IDDİA EDİYORUM; KÜRT MİLLETİ ASLA TAM OLARAK ULUSAL BİRLİGİNİ GERCEKLEŞTİREMEZ. DÜŞMANLİKLAR TARİHİN İLK GÜNLERİNE DAYANMAKTA VE COK DERİNDİR. YANLİŞ YOLU SECENLERDEN AYRİLMAK DOGRUDUR.
.......
KÜRT İHANETİNE SON VERMELİYİZ, NETLEŞMELİYİZ. MADEM TAM BİRLİK OLMUYOR, ÇOĞUNLUĞU KAZANMALİYİZ. BİZDEN ÖNCEKİLER GİBİ AZİNLİKLAR UĞRUNA ÇOĞUNLUĞU FEDA ETMEMELİYİZ. GERÇEKÇİ OLMALİYİZ."
İddia ediyorum, diyor, ve ekliyor "Kürt Milleti asla TAM OLARAK , ulusal birliğini gerçekleştiremez.."
Şu andaki kompozisyona baktığımızda, din farkına bakmaksızın düşünürsek doğru söylüyor.. İşte bu cümle burada bitseydi, neyse, bitmiyor meret.. Bu iştirakçi bir kere yanlışı tutturmuştur, artık kurtluş yoktur. Sonraki cümle tam da tüyleri diken diken edecek türden.. "(Kürtler arası-NB) Düşmanlıklar tarihin ilk günlerine dayanmakta ve çok derindir.. YANLIŞ YOLU SEÇENLERDEN AYRILMAK DOĞRUDUR.."
Yanlış yolu seçenler... "Azınlıklar" diye niteliyor.. Burada azınlık dediği grupların Asuri-Suryani-Keldani-Nastruri gibi ulusal "azınlıklar" olmadığı ortada. İştirakçi "Kürtler arası çatışmalardan" bir azınlık kavramı çıkarmış.. Ulus içinde ulus. Demek ki biz aslında çeşitli ulusları barındıran bir Kürt kitlesiyiz. İşte burada artık dolaysız sonuca varıyoruz.. Bu iştirakçi Êzdîler'i ve Kızılbaşlar'ı AZINLIK OLARAK kabul ediyor ve "derin düşmanlık"ta "yanlış yolu seçenler" olarak gösteriyor. Şimdi sormazlar mı, Kim yanlış yolu seçmiş? Yol dediğiniz nedir? Eğer din "seçimi" bir yol ise bunu iddia etmek mümkün değil. Çünkü bilhassa son asırda din değiştirme olayları pek sık rastlanmıyor. O din ortamında doğuyor ve şekilleniyorsunuz, ki bu da "suç" olamaz. O dine mensup bir ailede doğuyorsunuz. O halde içinde şekillendiğiniz doğal bir inanç sistemi var. O sistemi savunmak sizin insan olarak hakkınızdır. Eğer bir başka noktadan bakarsak bu kez katılımcının kendisi de bir başka dini ortamda doğmuş ve o ortamda doğduğu için "suç" işlemiştir. Görüyorsunuz ne kadar küçük, basit, lüzumsuz şeylerle uğraşıyoruz. El alem Titan denilen ve buradan 2 Milyar kilometre uzaklıktaki bir yere uydu indiriyor (güneşin dünyaya uzaklığının 150 Milyon kilometre olduğunu düşünün), biz kalkmış dini kanaat özgürlüğünün söz konusu edildiği bir ABC ile uğraşıyoruz..
Hasılı kelam, Kürtler'in bir ulus gibi düşünüldüğü bir ortamı dağıtmaya çalışan Türk Devleti'ne biz yanlışlarımızla katkıda bulunmayacağız. Umarım ilgili katılımcı; düşüncelerini, içine sindirerek, geri dönüşsüz bir şekilde ve ulusal çıkarlarımıza uygun bir tarzda yeniden formüle eder.. Siyaset yapmaya soyunan gençler; iyi niyetli, tecrubeli insanların kendilerine yönelttiği eleştirileri hakaret olarak algılamamalı, içeriğiyle ne anlatılmak istendiğini kavramalıdır. Kullandığım dilin çok ağır (hakaret anlamında değil, yazı stili olarak) olduğunu biliyorum. Ama bazan bu dil bir zorunluluktur. Çünkü bir dereceye kadar her şeyi yeniden inşa sürecindeyiz. Yapılan tahribatları basit bir dille geçiştiremeyiz. Bu genç arkadaşımın heyecanını hep saygıyla karşılamışımdır. Yazması, yazması ve okuması, okuması... çoook önemlidir. Ama bir entellektüel gözüyle değil, bir ulusal militan gözüyle.. Yani teori ile pratiği birleştirerek.
Diğer katılımcının durumu ise daha karmaşıktır. Yazısı boyunca pek çok konuda aramızda zıtlık bulunduğu ortaya çıkan bu katılımcı, aslında bir başka yurtsever Site'ın devamlı yazarıdır. Bu yazar anlaşıldığı kadarıyla birinci katılımcıya çok kızmış, bu kez tam tersinden öncelikle Müslümanlara ve biraz da savunduğunu sandığı Êzdîler'e hakaret etmiştir, hem de göründüğü kadarıyla bilgi eksikliğinden.. Bu Sn katılımcı şöyle başlıyor yazısına:
"Ezidi kardeşlerimden, konunun anlaşılması için Melek-i Tavus yerine bu sözü (Şeytan Sözünü-Not bizim) yazmak zorunda kalmışlığıma anlayış göstermelerini rica ediyorum. Sadece Müslümanlar değil, Yahudiler ve Hristiyanlar da içte olmak üzere, milyonlarca insan kötü anlam yükleyerek böyle kullanmaktadır. Aşağıda görüleceği gibi kötü değil iyi olduğunu işlemeye çalıştım. Fakat, iyi anlamda da olsa böyle kullanmanın sizi inciteceğini düşürerek, bu defalık hoş karşılamanızı rica ediyorum. H D"
İlk paragrafından anlaşıldığı kadarıyla iştirakçi Melek Tawus ile İblis'i (burada Ş.) özdeşleştirmiştir. Bu elbette hatadır. Êzdîler'i karlayıcı çevre halklar ve giderek bazı "eksik" Araştırmacı Batılılar da aynı kanıya sahiptirler ve Êzdî Kürtlerî'ni "Ş Tapıcıları" olarak göstermektedirler. Tıklayın interneti böylesine pekçok değerlendirmeye rastlarsınız (tabii ki aksi değerlendirmelere de. Hatta dönme ve bazı cahil Êzdîler de ıkına sıkına ayni şeyleri söyleyebililer. Çevrenin baskısı o kadar büyüktür ki, bu dine mensup insanlarımız hep savunmada kalmış ve asırlar boyu tekrarlanan bu gibi yakıştırları çok küçük de olsa bir kısım insanımız bunu gerçek sanmış olabilir. Ama büyük çoğunluk ve bu çoğunluğun inancında büyük yer tutan Qewller böyle demiyor. İlginçtir Êzdîler'de "kötü güç" kavramı ya kaybolmuş ya da tanrı hem iyiliğin hem de kötülüğün sahibidir gibi bir dini konsept doğmuştur.
Ben Êzdîler konusundaki araştırmalarımda, Bir konferansta müşterek konuşmacı olduğum Kreyebroak'ın "Yezidism" adlı şaheser yapıtını geniş ölçüde referans almışımdır (bazı ufak tefek noktalarda çekincelerim olsa da). Kreyenbroak bu çalışmasını Mesut Barzani ve partili arkadaşlarına borçlu olduğunu kaydeder. Güvendiğim ve hepsini tanıyıp teşvik ettiğim genç Êzdî araştırmacılar da birinci sırada güvene layık çalışmalar yapmışlar. Bu araştırmacılar sonuç olarak Êzidism'in Mithraizm'den geldiğini kaydederler ki Mithraism benim özel ilgi alanımdadır. Mitraizm neredeyse eksiksiz araştırdığım ve Aryan Mitolojisi'nde merkezi bir yer tutan bir din(ler) kompleksidir. Böylece Êzîdism direkt olarak Aryan mitolojisine bağlanıyor. Benim kendi bazı seminer araştırmalarımda vardığım kaynaklar da aynı doğrultuyu işaret eder.
Bütün bu kaynakların hepsi Kötü'nün Êzîdism'de tapılan bir figür olmadığını, Melek Tawus'un MADDİ DÜNYAYI YARATAN BİR MİTOLOJİK FİGUR VE ALTI MELEĞİN BAŞI OLDUĞUNU BİLDİRİR. Altı melek kavramı ve başlarında yedinci olarak bulunan bir baş melek kavramı İrano Aryanlar'da (tabii ki Proto-Kürtler'de) merkezi bir yer tutar.
İştirakçi daha sonraki satırlarında Ş yi "isyancı ruh"lu bir mitolojik figur olarak algılar ve İslam'a veryansın eder. Buna göre kölelerin isyanından tutun da sınıf mücadelesine, oradan ulusal mücadeleye varıncaya kadar, isyancıların tümü "Ş ye uymuşlardır...
Oysa eğer misalimizde olduğu gibi Aryaniler'in Kötü Kavramı'ni ele alırsak, tam tersi sonuca varırız. Tewrat'ta sistematik bir angeloloji, Nabuqad Nezzar'ın Jerusalem'i (Kudüs'ü) yakıp yıkmasdından önce yoktu. Bir Kötü Tanrı yer almıştı Tewrat'ta o da sırf Filistinliler'in tanrısı olduğu için öyle nitelenmişti. Nabuqed Nezzar, Kudüs'ü yıktıktan sonra Yahudi din adamlarını kendi başkentine getirip tecrit etmiş, sadece Zerdüşti din adamları olan Magular'la temas etmelelerine için vermişti. İşte konuyu derinlemesine inceleyen Batılı bilim adamları bu sürgünden sonra yazılan Tewrat ciltleri ile daha öncekiler arasındaki büyüük farkı gördüler ve bu dini yapıta Zerdüştiler'in mitoloji anlayışının bazı eksik ve yanlışlarla işlendiğini saptamışlardır. Bunlardan biri de Ş kavramıdır.. O halde biz Ş'yi kökü itibariyle incelersek, Sayın iştirakçinin vardığı sonuçların tam tersine varırız.
(Devam edecek)
2005-10-17
Gorusunuz