Rojda'yı düşünürken...
Kod adı aklımdan uçalı yıllar oldu. Mümkün ki adı Rojin veya Ruken olsun.. Ama ben onu Rojda diye anayım.. Gördüğüm en son fotografı, elindeki boyu kadar uzun klaşinkofu bir dağın tepesinde verdiği pozdu. Ne kadar güzeldi ciğerimin köşesi. Kara, boncuk gibi gözleri, itina ile şekillendirilmiş bedeni ile küçük bir eski Ellen ilahesini andırıyordu. Gururla bakıyordu o ulalışmaz tepeden..
Oniki yaşındaydı Rojda. Düşmanın açtığı okulda ilkokulu bitirmiş miydi? Ortaokul açğındaydı güzelim.. Düşmanın bulunduğu yöreye büyük çalımlarla gelmesi, Kürt'ü aşağılaması, analara babalara ve öocuklara ayırımsız işkence yapması.. Bazan kulakları kesik, işkence izleri bedenlerinin her tarafına sinmiş gerilla bedenlerini tankların arkasına bağlayıp yerden sürüyerek getirmelerine şahit oluyordu ya... Bitmiyordu.. Bitmiyordu o aşağılama. Kendilerini Cengiz'in torunları olarak niteliyorlardı cellatlar..
Evlerinin yıkılıp köyden terke zorlandıkları gün mü ortadan kaybolmuştu, yoksa anasının gözü önünde babasına cop soktukları günün akşamımıydı ortadan kaybolması, bilinmez. Söylentiler çeşit çeşitti ya.. Rojda efsanesine de bu yakışırdı. O günü hep şu tepe benim, bu tepe senin tırmanarak yürüdü... yürüdü.. Bitkin kalmıştı. Uykuya dayanamadı. Koydu kafasını bir taşın üstüne. Terketti kendisini Kürdistan dağlarının korumasına, daldı gitti.
Ertesi gün yeniden yola koyuldu. Birinci tepe.. İkinci tepe.. Derken öğlene doğru bir tepeye daha tırmanıyordu.. Tepede silahlı birini gördü. Adam büyük bir dikkatle kendisini izliyordu. Canlanmıştı. Hevallerden biri olmalıydı. Doğru oraya yöneldi. Evet, gördüğü bir gerilla "tepeci"si idi. Artik hedefäne ulaşmıştı. Bütün geri dön ısrarlarına direndi ve güvenli yerlere nakil dahil her şeyi red etti ve Botan'da kaldı.
Şehadet Rojda'yı çabuk bulmuştu. Adres sormayan bir kurşunla vatanlaştığında hala 12 yaşındaydı..
İstiklal Savaşı'na katılmak, yurduna varsaydığı borcunu ödemek için daha çocuk yaşta silah altına girmiş, şehadet şerbetini içmişti. Oysa Rojda özgür bir Kürdistan'da yaşasaydı okul çağındaydı. O da okumak isterdi. Doktor, Mühendis, öğretmen, hukukçu her ne olursa kendisine ailesine halkına yararlı bir insan olabilirdi. Gülebilir, başı dik dolaşabilirdi. Salıncakta sallanabilir, sevdiği biri ile sinemaya, tiyatroya, dansa gidebilirdi.. Ama milleti bir canavarın pençelerindeyken olmuyordu işte. Bir yandan pislikyedirilen bir halkın çocuğu olmak, öte yandan da şerefle dolaşmak mümkün değildi.. Sonu böyle oldu.. Tıpkı 12 yaşındaki Mehmet Kaçar gibi. Kafası sırf adını "Hogir" diye telafuz ettiği için kesilen aslan gibi bir çocuk-delikanlı gibi.. Bu listeyi uzat uzatabildiğin kadar. Kızıltepeden Çewlig'e Agirî'ye kadar her yer çocuk, ihtiyar, genç demeden bir milletin mezarlığına dönüşmüş..
Biz ise kalkmış, Lordlar'ın antlaşmasını "önemli adım" diye niteliyoruz ya... Gel de ölme!
Rojdalar boşa mı gitti?
Mehmetler'in hiç mikıymeti harbiyesi yok?
Yarıda mı bırakacaksınız bu efsaneyi?
Hayır! Bin kere hayır!
2005-10-07
Gorusunuz