Mücadele
Türk Devleti'nin Kürt Milleti'ne karşı gizli bir savaş hali (warfare) ilan ettiği bu çok kritik zaman diliminde, Millet olarak durumu oldukça ciddi bir hazırlıkla karşılamamamız gerektiği ortada. Böylesi durumlarda ciddi liderlikler (ki kollektif olmaları gerekir), çok ciddi durum değerlendirmeleri ile işi yürütürler. Milletin bütün kaynakları seferber edilir veya buna çalışılır. Durumun gereği için alanda hummalı bir çalışma içinde olunur. Düşman şu an itibariyle güçlüdür ve gücünü abartarak bize psikolojik baskı yapmaktadır. Zayıf tarafları oldukça fazla olan karşımızdaki organize gücü durdurmanın yolları bu zayıflıkları keşfetmekle kolaylaşır. Bunun için elbette Kürdistani düşünen, kalabalık görünme merakı yerine ciddi bir şekilde duruma kilitlenen bir liderlik gerekiyor.. Böylesi liderlik hiç bir illuzyona kapılma hakkına sahip değildir. Her alanda ulusal konsensüse hazır olamalıdır. Çünkü düşman artık niyetini göstere göstere vuruşuyor. Düşman diyor ki;
1) Benim; ülke bir, .ulus bir ve bayrak bir gibi kırmızı çizgilerim vardır.
2) Ben; dil konusunda, eğitim konusunda, ve yönetimin şekli konusunda mevcut Türk Anayasası'nın dışına asla çıkmayacağım.
3) ordunun konumunu tartıştırmam..
İşte bunların anlamı, eğer mücadele veya topyekun savaş düşmanın istediği gibi sonuçlanırsa, statükonun devam edeceğidir..
Kuzey itibariyle Kürt Milleti, uluslararası camianın gözleri önünde boğazı sıkılmış durumdadır. Hiç bir müdahale işareti de yoktur. Dünya Kuzey'i Barbarlara terk etme kararındadır. Bu da AB üzeri yapılan hesapların boş bir rüya olduğunun göstergesidir. Türkiye'yi yöneten zihniyet, imparatorluk zihniyetidir. Bunu şu veya bu Türk ağırlıklı parti tek başına değiştiremiyor. Değiştirmekte kararlı olanlar da olursa onlar da susturuluyor..
Durum bu.
Peki; Kürt Milleti, bu çıkmazı aşmak için Kuzey kesimi olarak, pratikte ne yapacak?
1) Ya "aman kan dökülmesin", "düşmanın provokasyonlarına gelmeyelim" diyerek boyun eğecek ve beyaz katliamın, yani asimilasyonun son sözünü söylemesi için susacağız ve ebediyen tarih sahnesini terk edeceğiz..
2) Ya da bu durumu hazm etmeyecek, HER TÜRLÜ DİRENME VASITASINI MEŞRU GÖREREK direneceğiz.
Bu acil durumda başka yol yoktur. Kürt Milleti hiçbir dönemde bu kadar açık uyarı almadı. Türk çoğunluklu şehirlerde linçler polis gözetiminde yürütülüyor. Her Türk mahallesi kendi karakolunu kurmuş, Kürt'ün malına, canına, işine ve namusuna saldırının en iğrencini mübah görüyor. Her Kürt potansiyel bir suçlu olarak görülüyor ve bu belli bir merkezden planlanarak yapılıyor. Türk Devleti, Türkler'i muhtemel bir "kim vurdu" savaşına hazırlıyor. Askerleri konuşuyor, sivilleri konuşuyor, bizim hakkımızda kararlar alıyor.. Ama biz bu güruhun nazarında görünmez haldeyiz. Aşağılanmış, perişan..
"Aman kan dökülmesin" diyenler insani açıdan haklı olabilirler. Neden insanlar ölsün ki? Ama kalkıp kan dökülmesini "Yugoslavya", "Çeçenistan" vs ile karşılaştırdınız mı, "Kürt Sorunu kuvvetle çözülür" şeklinde düşünenleri Ben Ladinciler'e benzettiniz mi, işin rengi değişir, haklılığınız, birden bire çok ağır suçlamaları içeren bir cevaplar kompozisyonu doğurur.. Unutmayınız, Yugoslavya bugün pekçok devlet doğurmuştur. Çeöenistan "İslami radikalizm"e dalmasaydı dünyada haklılığını daha iyi anlatabilirdi.. Kürdistan açısından ise sorun, "savaş baltaları" ve "barış çubuğu" benzetmeleri gibi basitliklerle izah edilmeye kalkılırsa yine aynı dirençle cevap bulur.
Oysa olay uzun izahları gerektirmeyecek kadar basittir. Kürt Milleti, kimliği ile, ulusal rengi ile ve yerine göre fiili olarak boğuluyorken, ne yapmalıdır? Basit ve yalın bir sorudur bu.. Ya kimliğini inkar ederek, ulusal rengini bir tarafa bırakarak KENDİNE YABANCILAŞARAK aşağılık bir yaratık gibi yaşamayı kabul edeceksin, ya da tarihin, kimliğin ve ulusal rengin ile barışık olarak tarih sahnesine çıkmak için her şeyi yapacaksın.. Kısacası "yan Kurdistan, yan neman!"
Ben bunu açıklamak için "mücadele" tabirini kullanıyorum.. Mücadele kavramı, savaşı da içeren geniş bir kavramdır. Yani mücadele dediniz mi, içine, siyasi mücadele ve silahlı mücadele dahil, psikolojik mücadele ile beraber her türlü kalkışma girer. İnsanlarımızın tümünü aynı düşünce merkezinde toplamak mümkün olmadığına göre, siyasi mücadelenin çıkar yol olduğuna inananlar ile sıcak mücadelenin çıkar yol olduğuna inananlar biribirlerinin fikirlerini anlamaya çalışmalı, dayatıcı olmadan kendilerini ifade etmelidirler..Bu arada Kürdistan Kurtuluş Mücadelesi'ni devletin yedeğine sokmaya çalışanları da unutmayalım.. Bunlar açıkça bellidir ve son zamanlarda Türk Düşman Basını tarafından epey parlatılmaktadırlar.
Ben kişi olarak, uluslararası ilişkilerde kuvvetin esas olduğunu biliyorum. Güçlü olan alır.. Güçlü olan konuşur. Güçlü olan ciddiye alınır. Güçlü olan özgürleşir. Kürt Milleti'nin seferber edebileceği bütün gücünü harekete geçirmesi ve bunu uygun bir şekilde kullanması halinde yapabileceği çok şey vardır. Bunun için dört alan optimal bir şekilfde kullanılmalıdır:
1) Ülke şehir alanı: sivil itaatsizlik dahil, tüm demokratik sokkak gösterileri için kullanılmalıdır.
2) Ülke kırsal alanı: Bu alanın PKK son dönemlerinde yanlış kullanılması sonucu ilginçliği kalmamakla beraber, yine de bir baskı istikrarsızlık yaratma alanı olarak kullanılabilir. Bu alanın optimal olarak kullanılması tamamen PKK'nin bir an önce netleşmesine bağlıdır.
3) Türk çoğunluk alanı: Burada çok geniş bir mücadele alanı yaratılabilir. Türk Devleti'nin en iyi hakim olduğu bir alan olduğu için, çok küçük savunma timleri en uygun örgütlenmeyi sağlayacaktır. Bu küçük birimlerden biri tamamen deşifre edilse bile bu, diğer birimleri etkilemez. Türk çoğunluk alanı doğrudan doğruya Türkler'in anladığı dilden cevap vermek için, yani birebir mücadele için kullanılır.
4) Avrupa alanı; diplomasi ve kitlesel memnuniyetsizlik gösterileri için kullanılır. Bu alanda bulkunulan ülkenin kanunlarına uymak esastır.
(bu konuları, eğer tartışılırsa daha da açacağım ve sorulara gücüm oranında cevap vereceğim..
2005-09-03
Gorusunuz