Amed İndirmesi genel saldırının bir parçasıdır..
Türk Hükümeti'nin Başı önce Askerbaşı'ndan brifing aldı. Ardından istihbarat kaynaklarından konuyu bir daha taradı. Sıra gösteri safhasındaydı. Bu kez "PKK! Kayıtsız şartsız teslim ol!" diyenlerden Türk kesimi ile esaslı bir gösteri yaptı.. Bu toplantıda iyi marka iki sakız seçerek sundu "Kürt Sorunumuz var" ve "demokratik cumhuriyet". Fakat bu yetmedi, İzmir'e de sessizce uzandı ve "Niyazi Anaları"nı ziyaret ederek, "yağma yok, taviz mi veririz biz bunlara" mesajını açıkça verdi.. Ve... Ardından Amed'e beklenen havadan psikolojik savaş indirmesini yaptı..,
Bu indirme harekatının Kürt Sorunu'nu gerçek anlamda tanıma ile hiçbir ilgisi yoktur elbette. Bu Kürtler'e karşı ilan edilmiş olan genel savaşın bir parçası, psikolojik savaşın ise ta kendisidir. Türk Hükümeti'nin başı, daha önce Askerbaşı tarafından açıklanan "genel savaş" konseptini olduğu gibi kabul etmiş, bu yeni seferberliğe bütün gücü ile katılacağını belirtmişti. "Terörle Mücadele Kanunu"nda yapılacak olan ve doğrudan doğruya anti-Kürt bir karakter taşıyan değişiklikler, diplomasi alanının daha radikal kullanılması, dünyanın, Kürtler'le değil, terörle mücadele edildiğine inandırılması gibi çalışmalarına hız verilmesi bu babdandır.
Düşman Başbakanı Amed'e ininceye kadar yürüttüğü bütün temaslarında, Kürtler'i bölmek için çok dikkatli bir şekilde ve önceden formüle edildiği belli kelimeleri kullanıyor, suçu sadece ve sadece "şiddet yanlıları"na yükleyecek şekilde görüş formüle ediyordu. Sanki "Kürtçe eğitim asla düşünülemez", "tek millet, tek bayrak, tek vatan" diyen kendisi değilmiş gibi. Yutan elbette yuttu bunu.
Düşman Başbakanı demokratik cumhuriyet dedi, taraftar kazandı.. Kürt sorunu var dedi, coşuldu.. Ama o binlerce dalaverenin bir tek sahnede sergilendiği Osmanlı Sarayı'nın mirasçısıydı Erdoğan. Demokratik cumhuriyet derken sınırlarını da birlikte getirmişti; Tek bayrak, tek millet, tek ülke... Bu tarif Türkler'in 80 yılı aşkın bir süredir geliştirdikleri bir Kürt Sorunu'nu çözme formülü'dür. Bayrakları bayrağımdır, ben fert olarak Kürt'üm, ama Kürt olarak Türk Milleti'nin önemsiz bir parçasıyım, Kürdistan yoktur, "Doğu ve Güneydoğu" vardır demedin mi özgürlük ve demokrasinin sınırı biter, ceza başlar.. Küğrt Sorunu'nu da açıkça karın doyurma sorunu ile eş tutması ise "harikaydı".
Erdoğan adlı Zat, ziyaret öncesi temasları ile de hiç okunamayan ve hakaret dolu mesajlar da verdi. Temaslarda en büyük hakaret, "adam yerinme konulacaksınız" şeklinde seslendirilenidir.. Düşman bizi adam yerine koyacak! Eskiden bu aşağılamaları; "başçavuş bana efferim dedi" diyerek acılı bir şekilde alaya alırdık.. Şimdi ise sizi yönetmeye talibim diyen örgütlerimizin gözlerinin içine baka baka bizi aşağılıyor, ama koca koca örgütlerimizden çıt çıkmıyor.. Varsa yoksa olumluya yorma.. Oysa hiç adam yerine konmayacak olan parazit, yıkıcı, kopyacı, katliamcı, hırsız, başkasının kültür mirasına sahip çıkıcı bir yaratık nerede varsa bilin ki o Türk'tür. Bir ülkeyi işgal ve ardından ilhak edebilmek seni adam mı yapar? Bir milleti yok sayıp, yok etmeye çalışmak seni uygar mı yapar behey ahmak?!
Biliniyor, Kürt Milleti feodal yapıda ısrarın da etkisi ile, "beyna gur û hirç" her alanda kaybetmiş bir millettir. Ülkesini, kültür varlıklarını, tarihi mirasını ve neredeyse kimliğini kaybetmiş bir millet olabilir. Bu kadar puşt bir düşmanlar koalisyonu karşısında mağlubiyet denilen o utanç şerbetini tadan ve devlet yönetme geleneği unutturulmuş bir millet elbette boynu bükük, elbette şelpeze olacaktır. Ama Kürt Milleti bu canavarlar birliğine karşı İKİYÜZ YIL ARALIKSIZ OLARAK DİRENMİŞTİR. KÜRT MİLLETİ BİR AVUÇ ÖZGÜRLÜĞÜ YAKALAMAK İÇİN İKİ MİLYON KURBAN VERMİŞKEN KİM BU MİLLETİ AŞAĞILAYABİLİR?! Ama ne hazindir ki birileri, en bilinçli olduğumuzu sandığımız bir asırda gözlerimizin içine baka baka bunu yapıyor da koca koca örgütlerimizden çıt çıkmıyor! Kimse üstüne bile alınmıyor...
Erdoğan denilen Ankara'daki Zat, Amed'e giderken "Teröristleri cesaretlendirmiyeceğim" kararlılığı ile, hiç ama hiçbir Kürt ile konuşma gereği bile duymazken, koca koca örgütlerimiz, bunu da rahatlıkla sineye çekerek sadece o salakça sözlere bakarak" ileri bir adım" alkışı tutturuyorlarsa, "ört ki ölem" diyen Bitlisli yurttaşımıza rahmet okumamak mümkün değil. Herkes kulak tıkasa da, Kürt Sorunu varsa bu sorun Kürtler ile konuşarak halledilir.. Bildiri yayınlayarak "kayıtsız, şartsız ateşkes" önerenleri dışlayan bı Zat, Kürt olarak seni hiçe sayıyor, kendi sözde aydınları ile toplanıp seni konuşuyor ve ardından sen bu işe "ileri adım" diyorsun.. Hazin, çok hazin bir manzara. Affedilemez bir düşkünlük.
Aynı Zat, Amed Belediye Başkanı'nın ısrarlı davet teklifini de, seçilmiş bir kurumun başındaki kişi olmasına rağmen kategorik olarak red ediyor, Kürt'ün seçilmişi ile bile görüşmeyi tenezzül sınırlarının dışında görüyor. Kürt bir hiç iken, hiçlikten çıkma mücadelesini daha da yükseltmesi gerekirken, ne yapıyor Amed'deki koca koca kurumların başındakiler; Kürtler'i tam teslimiyet göstermedikleri için azarlıyorlar... Evet anladık, PKK gerçekten çok ama çok tuhaf davrandı.. Sanki savaşın bitmemesi için anlaşılmaz bir kararla bir aylık ateşkes ilan etti ve hem camiden ve hem kiliseden oldu. Tamam. Hatta çok aşağılanmasına, Brüksel'de basın toplantısı yapması engellenmesine rağmen bu kararı aldı. Bu da tamam.. Dahası bu kararın SAVAŞIN PRATİKTE SAVAŞIN DEVAMI ANLAMINA GELDİĞİNİ BİLMESİNE RAĞMEN olumsuzda ısrar etti. Evet tamam.. Hata üstüne hata. Ama hırsızın hiç mi suçu yok? Türk Devleti'nin kalın bir şekilde kırmızı çizgilerini ilan ettiği bir ortamda sadece Kürt taviz versin de "ağayı kızdırmasın" mantığı mantık mı?
Kısaca Kürt Sorunu varsa bunun mantığına göre hareket edilir.. Erdoğan Türkiye dediği ve ilhak edip üstüne oturduğu coğrafyada yönetim biçimini demokratikleştirecekse, bunu yapar ve yaptım der, olur biter. Sonrası demokratik bir alanda, sansürsüz, sınırsız bir mücadele ile gelir.. Ama hayır. Türk Yönetimi sadece zaferini tamamlamakla meşguldur ve bunun için Kürtler'i kullanmaya kalkmaktadır.. Hepsi bu ise Kürt'ün söyleyeceği şeyler DEŞİFRE EDİLMİŞ OLAN BU MANTIĞA GÖRE AYARLANIR.. İşte o zaman Kürt ayağa kalkarak şartlarını sıralar:
1) İlhakı tanımıyoruz.
2) Kendi kaderimizi kendimiz tayin edeceÄŸiz.
3) Eğer birlikte yaşayacaksak, buna layık olun.
Der ve tavrını net olarak koyar.. "Sonrasına gücü yeter mi" sorusu bir içi sorudur ve dıştaki hiç kimseyi ilgilendirmez.. Mücadele uazayacaksa elbette uzamalı..
Son ferdimize kadar kavga edeceğiz ve kazanacağız..
2005-08-21
Gorusunuz