Sn Bedo'ya yada globalizm ve Kürdistan Sorunu-II

Şunu iyice belleyelim: Teori ile pratiği biribirine karıştırmak, bugünkü ulusal ve uluslararası durumla rezonans halindeki pratiğin gereği olan eylemsel duruşu teori uğruna terk etmek, bizi günün sunduğu fırsatları kaçırmaya kadar götürür. Kürdistan bir teori sınama laboratuarı olarak ele alınamaz. Ülkemizde insanlar yaşıyor ve şu anda sorunlarına adil bir çözüm bekliyorlar. Bundan dolayı İmralı'nın karanlık güçler destekli teorilerinin dayandığı kitaplara temellik eden yukarıdaki globalizm tarifimin şu an olgunlaşan durum ve bu duruma uygun düşen pratikte değeri yoktur. GLOBALİZM, OLUŞMASI BEKLENEN MÜSTAKBEL BİR ŞEKİLLENMEDİR. GÜNÜMÜZ İSE KÜRDİSTAN'A TARİH BOYUNCA SUNULMAMIŞ FIRSATLAR SUNAN BİR ÖN DÖNEMDİR.
Şu anda yaşadığımız Yeni Dünya Düzeni'nin oluşum sürecidir. Bu süreç, esir milletlerin dillerinin süratle kaybolduğu, ulusal kişiliklerinin erozyona uğradığı yıkıcı bir süreçtir. Bu süreci yaşayan esir bir millet pazarına, kimliğine, tarihine sahip çıkamazsa ayaklar altında ezilmeye mahkum olur. Böylesi esir bir ulusun fertleri CELLATLARI OLAN İLHAKÇI DEVLETLERLE İŞBİRLİKÇİ DE OLSALAR SON TAHLİLDE AYAKLAR ALTINDA EZİLECEKLERDİR. İşte benim üstünde durduğum budur.. Bu hızlı erozyon döneminde altta kalan uluslar ve tek tek fertleri, istisnalar hariç, ilerde oluşabilecek global bir ekonomiye hiçbir şey sunmadıkları için hiç bir şey de alamazlar. Bu durumda "başkalarının sofrasında öğle yemeği" olmak istemiyorsak bize kendi tarihimizi yaşama fırsatı sunan bu süreci çok iyi değerlendirmek ve "ya hep, ya hiç" prensibine uygun davranarak can havli ile yaşama sarılmalı, kaderimize sahip çıkmalıyız.
Size bir örnek sunayım: Özgür Güney 2003'ten beri çok büyük bir ekonomik boom yaşamaktadır. Şu anda Hindistan dahil pek çok yerden işçi alacak duruma gelmiştir. Alt yapı oluşturma çalışmaları büyük bir refah yaratmış, Kürt İnsanı tarihinin hiç bir aşamasında bu kadar rahat etmememiştir. Eğer bunu bilinçli bir şekilde geliştirmeye devam edip sanayileşmeyi ve giderek yerli sermaye birikimini demokrasi içinde sağlayabilirlerse, yirmi yıl içerisine sofrada başkalarının yemeği olmak çıkacakları muhakkaktır. Şu anda Kore ile yapılan işbirliği, bazı Avrupa ülkelerinin Güney'e gösterdiği ilgi yarının göstergesi olarak alınabilir.
İşte tarihini kısmen de olsa yaşayan Kürt Ulusu'nun Güney Halkı bu karşılamaya canlı bir örnektir. Ama şimdi misali tersinden vererek bu kez Kuzey'e bakalım: Kuzey'de suyun başını tutan Kürtler, başta İmralı ve PKK olmak üzere, Sovyetler'in çöküşünden önceki sol politik dili kullanan Türk Aydınları'nın ağzının içine bakmakta ve Kürtler'e yenilgiyi kabullenmeyi dayatır bir pozisyonda bulunmaktadırlar. İmralı'yı bir tarafa bırakıyorum, çünkü onun durumu çok özeldir, diğerleri ise biraz daha serbest karar verebilme durumundayken dahi, "silahların kayıtsız şartsız terk edilmesi" çağrısında bulunan Türk Solu'na bazı rötüşlerle katılmakta, "barış, şartları konuşmaya elverişli şartlar yaratacaktır" görüşünden hareket ederek bir nevi Türk Kemalist Rejimi'nin insafına sığınır bir görünüm arz etmektedirler. Tabii ki şu anda kullandığım dili kendim de beğenmiyorum, ama başka türlü bir izah da bulamıyorum.
Bir an için silahların kayıtsız, şartsız bırakıldığını varsayalım ve biraz bu temelde tahlilde bulunalım: Bu durumda;
1) Kemalist Türk Paşaları daha da güçlenmiş olarak siyasi alana müğdahale etmeye devam edecek, kırmızı çizgilerini daha da genişleteceklerdir.
2) Türk Devleti'nin manevra alanı genişleyecek ve Güney'e dahi zarar verecek bir seviye kazanacaktır.
3) Kürdistan'a yatırımlar, pazar ekonomisi'nin mantığı gereği hiç yapılmayacak, yeni göçler yaşanacak, Kürtler Batı'ya doğru yayıldıkça zayıflayacak, başkalarını sofralarında kahvaltı bile olamayacak iğrenç bir seviyede olacaklardır.
4) Kürt Dili öğrenilse bile pazar ve devlet dili hjaline gelemediğinden pratikte beş para etmeyecek, unutulmaya terk edilecektir.
İşte kendi tarihini yaşaması engellenmek istenen bir milletin hazin dramı...
(devam edecek)

2005-07-05




Gorusunuz