Türk yarı askeri idaresi Kürt Sorunu'nu bitirmek istiyor, ama nasıl?-II

Abdullah Öcalan Derdest edilip Türkiye'ye teslim edildiğinde, aslında PKK'de Türkiye'ye esir düşmüş oldu. Bu olgu zaman içinde peyderpey anlaşıldı. TSK, İmralı'ya kapatılan PKK Lideri'ni, zaman içinde adeta sağarcasına, tüm bildiklerini anlatmaya "zorlamış", bu bilgiler temel alınarak çok kapsamlı bir zaman içine yayılmış dağıtma operasyonunun detaylı bir planı hazırlanmıştı. 2002 yılına kadar sadece mevzii bazı etkileri görülen İmralı Süreci politikasının aslı meyveleri, ulusalllığın açık ve net bir şekilde red edildiği, Türk Solu'nun hiç bir sansüre meydan vermeden PKK'nin adeta yol göstericisi haline getirildiği, Kürt Tarihi'nin karalandığı, Kemalizm'in açıkça övüldüğü, Kürt Milliyetçiliği'nin "ilkelleştiridiği" yeni bir dönem başlatılmıştı. Bu dönemde, PKK'nin mali gücü'nün, basınının, birer dedikodu makinası haline getirilen yerel kadroların bu uğurda hızlı bir şekilde çalıştırılması, sokak gücü ve elde tutulan yerel yönetim gücünün etkisiyle hiçbir Kürt(çü) kitlesel örgüt ortaya çıkamıyordu. PKK artık kendisi tarafından yükseltilen devrim dalgasının önünde bir set haline gelmişti.
İmralı Süreci artık çok iyi işleyen yıkıcı bir süreç haline getirilmiş, geri dönüşsüz bir yola girilmiştir. Kitlelerdeki kopuş eğiliminin hızlandırılması için Öcalan'ın (siz TSK'nin anlayın) emri ve dayatması sonucu güvensizlik yaratan, ciddiyetten uzak yeni yeni partiler kuruluyor, olmadı deniliyor, o da yıkılıp yerine bir yenisi kuruluyor. İşte PKK-KADEK-KONGGRA GEL-PKK zinciri.. Bayrak seçimi de öyle.. Önce Kuzey Kore Bayrağı'nın kompozisyonunun kopye edildiği "kızıl yıldız"lı bayrak vardı. Ardından Kürt Bayrağı hatırlandı. Ama çok geçmeden bir emir daha geldi ve yeniden kızıl yıldızlı allerji uyandıran bir başka bayrağa geçildi.. Bu ani değişimler sırasında halkın kafasında soru işaretleri biribirini kovalarken çaresiz kadrolar "Başkan bunu emrediyorsa bunun mutlaka bir sebebi vardır" gibi bir tevilden başka bir şey yapamaz duruma geliyor ve onlar da en sonunda dayanamayıp kayıplar kervanına katılıyorlar..
Şimdi bu sürece çok dikkatli bir tahlil getirmeden "Öcalan'ın hezeyanları" deyip geçemezsiniz. Süreç boyunca TSK oldukça sessiz kalmayı "tercih" ediyor gibi görünüyor. Ama değil.. Yıkım devam ederken yeni oluşum için kolları sıvayanlar çok ince bir şekilde tehdit ediliyorlar. TSK bunu PKK üstünden yapıyor. Yani PKK'ye hitap etse de asıl olarak TÜM KÜRT MİLLETİ'NE VE ONUN ZİNDE GÜÇLERİ OLAN GENÇLERİ'NE HİTAP EDİYORLAR. Açık ve net olarak Kürt Sorunu diye bir sorun tanımadıklarını, sorunun bir eğitim ve karın doyurma sorunu olduğunu, bunun dışındaki hiç bir çözüme asla evet demiyeceklerini beyan edip duruyorlar.
Çözüm konusunda AB'ye bel bağlayanlara da AB üzeri cevap yetiştiren TSK, "biz AB'yi takmayız" deyimini uygun kelimelerle vurgulamayı da ihmal etmiyorlar..
PKK'den her kopuşun yeni bir moral bozukluğu yarattığını görmemek mümkün değil. Fakat PKK yönetimi, İmralı'nın esiri, dolayısıyla İmralı'da esir bir yönetimdir. Murat Karayılan gibi iyi bir asker, iyi bir darbeci, fakat çok kötü bir emanetçinin elindeki bu örgütün kıpırdayacak hali yok. Karayılan, maalesef İmralı'yı kendi şahsi yükselişi için kullanmakta, etrafını İmralı'yı kullanarak temizlemektedir. En son gelen haberler bu temizliğin (fiziki anlamda değil) Cemil Bayık'ı da kapsadığı yolunda. Bayık, PWDK'lilerden daha başka ve fakat İmralı'ya kesinlikle bağımlı olmayan bir yol öneriyordu. Özeleştiriye zorlandığı zaman da bu düşüncedeydi. Bu en eski PKK kadrosu, Güney'e kesinlikle zarar verilmemesinden yana olan tavrını TV'de bile açıklamıştır. Güney'in kazanımlarını, Konfederasyon gibi ucube zorlama "teoriler"e feda etmek istemiyor. Ama aynı zamanda PKK'nin bağımsız kalmasını, iplerinin hiçbir dünya ve Kürdistani gücün eline geçmemesi için dağlarda kalmasını ve hedefi tarif edilmiş yeni bir sıcak temas dönemine girilmesini de istiyor..
Sn Bayık'ın Parti içinde etkisizlmesini, dolayısıyla ve muhtemelen bir köşeye çekilmesini sessizce ve elini ovuşturarak destekleyen TSK'nin bu konudaki sebeplerini elbette hesaplayabiliriz. Şu anda, Karayılan'ın iplerini elinde tuttuğu "savaş"ın sona ermesi ve gerillanın kesin silah bırakması için bu kadronun öne sürdüğü şartlar; "Türk Ordusu üstümüze gelmemeli, Başkanımız'a uygulanan tecritin kaldırılması" şeklinde olunca bu elbette düşmanın istediği tasfiyenin anahtarını içinde taşıyacaktır. Öne sürülen silah bırakma şartlarına bakılırsa savaşan gerilla ne kendisini savunuyor ne de Kürdistani bir amaç için şehit düşüyor.. Bir tek Öcalan'ın tecrit şartlarının kaldırılması savaşı sona erdirmek için yeterli görülüyor.. TSK bu şartları dahi red ediyorsa, yine biz derin bir şekilde düşünmeliyiz.. (devam edecek)

2005-06-25




Gorusunuz