Türkiye ile mücadele perspektifleri
Türkler Devlet sahibi, NATO gibi bir dünya örgütüne üye ve Osmanlı mirasına sahip olmanın verdiği önemli avantajlarla bizi beyaz ve kızıl katliam dahil her türlü vasıtayı kullanarak yok etmenin savaşını verirken bizim, uykulu gözlerle önümüze sürülen gündemlere kitlenmemiz mümkün olmamalı. Çünkü Türkler'in bizi odaklanmaya sevk ettiği gündemler içi boş, bilinç boşalmasına zemin hazırlayan, kurtuluşumuzu engelleyici olacaktır/ olmaktadır. Bunları defalarca yazdık. Şimdi artık "ne yapılabir"i araştırmanın zamanıdır. Bugün bunu açmaya çalışacağım.
"Ne yapılabilir"i doğru tartışabilmek için son başkaldırı sırasında ve kuruluşunda neyi yanlış bulduğumuz ortaya konmalı. Tabii ki bu, daha önce bu naşkaldırının pozitif hanesini inkar anlamına gelmez. Evet, bu hareket yanlışları ve doğruları ile tarihe mal olmuştur ve yeni oluşumlar boy verecekse söz konusu oluşumun doğru tahlili şarttır. Tarh, hele hele yakın geçmişten ders alamayanlar yarına doğru bir müdahale geliştiremezler. Bu ön saptamaların ışığında baktığımızda;
1) PKK, Kuruluşu itibariyle Marksist-Leninist Türk Solu'dan Çayancı kesiminin Kürdistan versiyonu olarak düşünülmüştür. Bu partide kuruluş aşamasından itibaren ulusal renkleri korumak yerine onları red etmiştir. Dolayısıyla bazan ulusal söyleme sığınmasına, hatta "Bağımsız Kürdistan" şiarını programında temel almasına rağmen ulusal olamamış, Liderliğin gözü hep Türkiye'deki Marksist-Leninist harekete takılı kalmış, onların eleştiri bombardımanına karşı sadece savunmada kalarak, egemenlerin bir parçası olmaktan kurtulamamıştır.
2) Bu bağlamda Kürt Tarihi doğrudan doğruya PKK ile başlatılmaya çalışılmış, geçmişteki direnişler küçümsenmiş veya yok sayılmıştır.. Kürdistani renkler bu alanda da terk edilmiştir. Geçmişteki Kürt Direnişleri "Feodal önderlik" itibariyle utanç verici bulunmuş, günümüzdeki direniş hareket ve örgütlenmeler ise "ilkel milliyetçi" olarak nitelenmiş, sömürgeci-ilhakçı düşmanın milliyetçiliği adeta aklanır bir pozisyonda bulunulmuştur. Bu ise zımnen de olsa Kürtler'i birleştirecek en önemli değer olan çağdaş "ben" olmanın inkarını getirmiştir.
3) Bir kadro ve giderek ulusal hareket kadrosu yaratılacağına, BAAS örneği bir lider hareketi yaratılmış, Lider tüm partinin yerini almıştır. Yaratılan korku duvarı dolayısıyla kadrolar en ufak bir insiyatif geliştiremez duruma getirilmiştir. Parti içi istihbarat dolayısıyla herkes gölgesinden bile korkar duruma getirilmiş, en ufak bir insiyatif geliştirenin başına gelenler bilindiğinden herkes sadece bir emir kulu olmayı yeğlemiştir.
4) PKK başından beri Kürt-Türk Ortak partisi olarak şekillenmiş, içindeki çok küçük bir Türk Marksist azınlığını abartmış, bunu ne kadar "enternasyonalist" olduğunun ıspatı olarak lanse etmiş, dünya çapında sadece bu marjinallere şirin görünmeyi Kürdistan Sorunu'nun genel çıkarlarının önüne koymuştur. Tabii ki burada Leninistler'in vizyon eksikliği çok bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Saf bir Kürt partisi olmayı baştan beri red eden bu Lider, özünde saf bir Kürt organı olmanın "utanç verici" olduğunu takipçilerinin kafasına yerleştirmiştir.
5) PKK Lideri gerek hazırlık aşamasında ve gerekse silahlı mücadele için düğmeye bastığında Suriye gibi Kürt Düşmanı, Irkçı BAAS iktidarı'nın hüküm sürdüğü bir devletin istihbaratının denetimine girmişti. Bu ilişki hem Başta Güney olmak üzere tüm Kürdistan'a zarar vermiş, hem de en sonunda kendisinin sonunu hazırlamıştı.
6) Suriye ile bu ilişkiye rağmen, Türkler'in Kürdistan'ı alt-üst etmelerine karşın savaşı Türk metropollerine yayma olanağı vardı. Bu kullanılmadı. Böylece Kürt Milleti'nin üstündeki baskı, kısmen de olsa, Türkler üzerine de yaygınlaştırılacaktı.
7) Legal alandaki örgütlenmeler de Tanrı-Lider konsepti gereği hep bağımlı kalmış, çok değerli kadrolar ya heba edilmiş, ya da hayatından bıkacak hale getirilip köşeye atılmıştır.
8 ) Yine legal alandaki mücadele bir ulusal mücadelenin ağırlığı ve vekarını taşıyacağına ölmüş vaziyetteki Türk marjinal solunun değirmenine su taşıyacak seviyeye indirgenmiştir. Böylece bu alan yozlaştırılmış, klasik güçlerin yeniden boy verip Türk Partileri'ni Kürdistan'a taşımaya vesile teşkil etmiştir.
9) İmralı Süreci ile birlikte ise tam bir ulusal felaket yaşanmış, başkaldırı esnasında kazanılan "ben bilinci", Kürt olma duygusu yerini kupkuru, içeriksiz bir "halkların kardeşliği" konseptine bırakınca iş çığırından çıkmış, her adım Türk'ün hedeflerini gerçekleştirme gerçeğine göre ayarlanır olmuştur.
10) Taleplerde felaket denilebilecek bir zavallılık süreci başlatılmış, iş sadece bazı kültürel hak kırıntılarına indirgenir hale getirilmiştir. Önce, model olarak İngiltere ve İsviçre'yi alan bir demokratik cumhuriyet konsepti işlenmi, ama kısa bir süre içerisinde bu modeller de "gerici-bölücü" bulunarak terk edilmişti. Ardından içeriksiz bir DC modeli halka dayatılmış, bu da "aşılarak", Türkiye Milleti modeli sunulmuştu. Atatürkçülük süreç boyunca bir fon müziği olarak modelleri izlemiş, en sonunda ne idüğü belirsiz bir "Koma Komaleyen Kurdistan" ucubesine gelinmiştir.
11) Bu süreç boyuınca ipleri elinde tutmaya özen gösteren İmralı'daki Zat, önce "Ulusal Lider" ünvanını kullanmış, ardından bu deyimdeki "ulusal"ı Türkiye'nin birliği için tehlikeli bulmuş olacak ki "Kürt Halk Önderi" sıfatını seçmiştir. En sonunda ise KKK önderi olmayı daha uyguın bulmuştur. Bunların anlamı, hapiste bile durumu en iyi takibeden kişi unvanıdır. Bu Zat, böylece Kürt Milleti'ni bir oyuncak gibi kullanmakta bir beis görmemiştir..
İşte ilk görev bütün bunları aşmaktır.. Gelecek yazıda bu aşma sorununu açacağım..
2005-05-14
Gorusunuz