Daha açık kelimelerle..

Askerbaşı'nın gürlemesi ile başlayan yeni süreci anlatmak için şimdiye kadar çok çaba harcadık. Ama anlaşıldığı kadarıyla bazılarını içinde yaşadıkları hayaller dünyasından uyandırmak mümkün olmuyor. Onun çok açık kelimelerle yazmayı deneyelim bu kez: Eğer sürecin dayattığı görevleri kararlılıkla yerine getirmezsek, Millet olarak tarih sahnesinden silinme tehlikesi ile karşı karşıyayız, ki buna Güney de dahildir. Bu gün bunu daha açık bir şekilde kaydedeceğim.
Türk Devleti ile Avrupa Birliği'nin "müzakere süreci"nin başlatılması ile ilgili antlaşmanın imzalandığı günlerde Avrupa'dan liderler düzeyinde "Türkiye on yıldan önce AB'ye üye olamaz" belirlemesi yükseldiğinde Kemalist devlet yönetiminin hiç bir kademesinden itiraz sesi çıkmadığı gibi, yeni süreç bir bayram şenliği eşliğinde karşılandı.. Eğer Avrupa'daki şahinler Türkler'i on yıldan önce AB'nin kapısından geri çevirmezlerse bu süreç Türk Devleti'nin planladığı şekilde götürülecek demektir.
Avrupalı Liderler bu süreyi tanıdığında Türkler'in ne yapmaya kalkacaklarını çok iyi biliyorlardı.. Kimse Kürt'ün kara kaşı ve kara gözüne aşık olmadığına göre, AB, istenen yoketme sürecinin biraz sessizce ve "kötü teröristler'e" mal edilecek bir şekilde yürütülmesine itiraz etmeyecektir. Böylece bela dolu bir Türkiye yerine hiç olmazsa Ulusal Sorunu yok etmiş bir Türkiye müzakere partneri olarak alınmış olacaktır.
Yine kapalı oldu, artık çırılçıplak soyalım sözlerimizi.. Türkler, AB'den, resmen olmasa da, Kürtler'e karşı yürüttükleri psikolojik savaşı kazanmak, yani Kürtler'in beyinlerini teslim almak ve Kürtler'in beyaz katliamını tamamlamak için on yıllık bir süre istemiş bulunuyorlar. Yani on yıl boyunca, yapılan iğrençlikler hafif eleştirilerle geçiştirilirse, Türk Tarafı Kürt Sorunu için teftişe hazır olacağını, Kürtler'i bu süre içerisinde, deyim yerinde ise, halledeceklerini hesaplıyorlar. On yılda Kürt'ün yüreğindeki bağımsızlık ve özgürlük aşkı sönmüş, Kürt Milliyetçiliği marjinalleşmiş, Kürt nüfus beyaz katliamla, yani asimilasyon ile geniş ölçüde türkleştirilmiş olacaktır.
İşte bu noktada Türk Askerbaşı'nın Kürt Ulusuna karşı açtığı fiili ve psikolojik savaş daha da anlaşılır hale geliyor. Beyaz yoketme konusunda Avrupa ile zımni bir işbirliği yaşanmaktadır (fakat bu konuda AB içinde açık veya kapalı bir fikir birliği yoktur, sadece dümeni elinde tutan devlerle bir mutabakat vardır, bunu da kaydedelim). Öte yandan Türkler çok açık ve kararlı bir duruş sergilemekte, vicdani hiçbir kurala uymadan ulusumuzla topyekun bir hesaplaşma yaşamaktadır. Bu 200 yıllık özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizin en son ve en kapsamlı mücadelesi olacaktır.
Türk Devleti'nin bu savaşımdaki avantajları abartılmamalı, bizim eksikliklerimiz paniğe asla yol açmamalıdır. Yeter ki süreçteki duruşumuz kararlı ve insanlarımız aldatılamaz bir uyanıklık içinde olsunlar..
Türk Devleti, Kürt Ulusuna nazaran oldukça organizedir, bu biliniyor. Bir ekonomik güçtür. Düzenli ordusu, ittifakları, siyaset alanında en büyük gücü dahi yanına alabileceği tavizler verebilir durumdadır. Gittikçe güçlenen bir istihbaratı, hiç bir sınır tanımayan ölüm mangaları, asimilasyonun daniskasını yürütmekte olduğu okulları, bölge yatılı asimilasyon merkezleri ve TV'leri vardır. Bu TV'leri hem çok iyi birer psikolojik savaş araçları olarak hem de kültür kirlenmesi alanında kullanmakta, Kürtler'i Türkler'e bağlama aracı olarak işlev yüklemektedirler.
Kürt Tarafı ise bir ulusal liderlik kurumundan yoksun iken sürece yakalanmış bulunuyor. Güçler oldukça dağınıktır. En iyi organize Kürt tabanlı güç ise adeta Türk Devleti'nin yedeği durumundadır. İşte burada yine bazı açık sorular sorarak bu, zımni de olsa, işbirlikçilik durumunu açıklıkla ortaya koyalım ve böylece tereddütleri giderelim:
1) Türk Devleti'nin herhangi bir yetkilisi, Kürt Ulusu'nun haklarından bahsetti mi? Bundan bahsetmek bir yana, en ufak bir hak kırıntısının tanınması halinde bile "devletin bölüneceği"ni açıkça beyan etmiyorlar mı?
2) Kürtler'e hak tanımanın ihanet olduğunu daha kaç defa dile getirmeleri gerekiyor?
3) Şimdiye kadar, Özal hariç, Hangi dişe dokunur Türk gücü veya sözü para eder Türtk Şahsiyeti Kürt Sorunu'nu barışçı yollarla çözme gereğini dile getirmiştir (bilindiği gibi bu duruşu Özal'ın hayatına mal oldu)? Daha doğrusu bir "Kürt Sorunu"nun varlığını kabul eden, Özal ve bir zamanların TÜSİAD'ı hariç, bir Türk organize odağı çıkmış mıdır?
4) Türk Askerbaşı'nın çıkışı doğru yorumlanarak bunun bir devlet politikası olduğunu ve buna göre tavır alınması gerektiğini ortaya koyan bir DEHAP'lı, Bir PKK'li veya bir yeni oluşumcu çıkmış mıdır?
5) Bu üç odağın görünen lideri konumundaki Zat son notlarda "ben Türkiye'nin üniter devlet olma durumuna (burada bir izahta bulunalım: Üniter devlet, ULUSAL DEVLETTİR) kesinlikle karşı değilim" demiyor mu?
6) Aynı Zat Kürtler söz konusu olduğunda ise ulusal devlete, hem de büyük bir hiddetle, neden karşı çıkıyor, bunu bilinçle düşündünüz mü? Yani Kürtler ulusal anlamda devletleşmeye gitmeye kalkarlarsa bu kötü, Türk'ün ulus-devlet konumunu sürdürmesi ise olumlu bulununca buna siz ad koyunuz...
7) Bayrak konusunda da bu Zat'ın temsil ettiği güç tarafından, Türk Bayrağı bizim de bayrağımızdır" gibi bir taahhüdde bulunulurken, Kürt neden bu kadar aşağı, bayrak sahibi olmaması gereken "bir ırkın ahvadı" olarak kabul ediliyor?
8) Türk Tarafı muhtaç olduğu zamanı çok iyi kullanmak için istikrara muhtaç iken bu güç odağı, Türler'in muhtaç oldu bu zamanı kendilerine sunmak için neden bu kadar iştahlı davranıyor?
Bütün bunları içinize sindirerek tahlil edin. Kafanızda Kürt olun ve Kürt olarak tahlil ederek sonuca varın. Hiç kimseye borçlu olduğunuz hiç bir çöp dahi bulunmadığını düşünün ve yaşanan büyük komployu, ihaneti bütün çıplaklığı ile görün!
Yılmayın, bu işbirlikçi zihniyet sizi korkutmasın. Türk Devleti'nin abartılmış gücü göz boyamasın. Siz Kürt Milleti gibi iki yüz yıldır aralıksız bir şekilde Kurtuluş savaşı veren bir milletin ahvadısınız. Bundan daha ağır işbirlikçilikler yaşadınız. Bundan daha büyük düşmanlarla savaştınız. Büyk birikimleriniz var. Şehit kanı tüm Kürt Yurdu'nu bir baştan bir başa sulamışken elbette vaz geçmeyeceksiniz. Türkler'in elbette avantajları vardır.
Fakat Kürt Tarafı da DAVASINDA HAKLI OLMAK GİBİ BÜYÜK BİR AVANTAJA SAHİPTİR. İmanı tamdır. Kararlı ve azimli bir mücadele ile üstesinden gelmeyeceği hiçbir sorun yoktur. Bunun için "devrim yorgunları"nı incitmeden bir kenara koymak çok önemlidir. Yeni kadrolar, yeni simalar ve gençleşmiş bir mücadele önderliği sürece uygun yürüyüş aşamasında yaratılabilir. Görev kirlenmemiş gençlere ve kirlerini atmış tecrubelilere düşüyor.

2005-05-01




Gorusunuz