Seçimlerden sonra..
"Yapılacak, yapılmayacak" şeklinde polemiklerle süslenen seçim süreci en nihayet düşmanların gözüne bir "kelem" gibi girerek başarıyla bitti. Bu satırların yazıldığı sıralarda sandıkların kapanmasına beş dakika kalmıştı. Seçime iştirak oranı en aşağısından %50'yi aşmış (Reuters'e göre %72), meşruiyet tartışmalarını başlatmak isteyen Türkiye gibi fırsatçıları bu "delili" kullanmaktan alıkoymuştur. Kürdistan'da sağlanan %90'ı aşkın iştirak ise ulusal bilincin yakaladığı seviyeyi anlatır durumdadır. Öte yandan "bağımsızlık referandumu" da çok iyi bir oy sağlamıştır.
Bütün bu pozitif noktalara rağmen Mesut Barzani ile Türk Devlet yetkilileri arasında yaşanan söz düellosu dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu söz düellosunu analiz ettiğimizde asıl mücadelenin bundan sonra cereyan edeceğini söyleyebiliriz. Türk Devleti, Kürtler'in ulusal değerlerine sahip çıkmaması için Kerkük'te bir kapışma başlatacağa benzer. Türkmenleri sonu belirsiz bir maceraya sürüklemek gibi bir vicdansızlığı göstermeye hazırlanan Türk Kemalist Rejimi, bazı general eskilerinin ağzından "Türkmen Ülkesi Sınırları"nı belirlemek için açıktan açığa provokasyonlara, tahriklere ve yalanlara başvuracaklar gibi. Bunu Araplar'a dayanarak yapacak olmaları da bir başka trajedi..
Fakat Güney direnecektir. Ama ya Kuzey? İşte bizim trajedimiz de bu. İmralı'nın içine ettiği bir ulusal direniş hareketi, şimdi legal parti çalışmalarına soyunmuş kişiliklerin elinde Ankara'nın yedeğine alınmış durumda. DEHAP'ı olsun, yeni ve yedi başkanlı hareket olarak tanınan örgütlenme modelcileri olsun, hak kırıntıları için yalvarmayı "büyük politika" olarak görüyorken, bu kesimin dışındaki toparlanma teşebbüslerini de bu defa kıdemli muhalefet grupları sabote etmekle meşgul. Bir hafta önce imzalanan ve PSK-PWDK ortak hareket etme isteği merkezli bir ortaklık, Paris Beyanı içinde yer alan bazı kişi ve gruplar dahil bir çok çevre tarafından neden onaylanmaz, elbette bilmek isteriz. Bence bu iki büyük oluşum hiçbir eleştiri ve engellemeye bakmaksızın Kürdistan'ın yararına olanı inşa etmeye devam etmeli, yeni iştiraklerle genişlemeyi ve ardından hemen sahaya inme teşebbüsüne geçmelidirler. Bu kritik süreçte meydan boş bırakılamaz. Aldığımız sinyaller bu iki partimizin boş durmayacaklarını, lafla zaman geçirmeyi düşünmedikleri merkezinde.
İşte böylesi bir oluşum, Kuzey'de demokratik mücadele metodlarını ön plana çıkararak Türk Devleti'nin pervasızlığına bir dur deme yakalayabilirler. Böylesine bir "dur" deme, hem Kuzey'i içine girdiği gaflet uykusundan yeniden uyandıracak, hem de İmralı ipoteği sayesinde rahata kavuşan Kemalistler'i en aşağısından sıkıntıya sokacaktır.
ABD'nin Irak'tan çekileceği güne endeksli politika yapan Ankara, Güney Kuzey birliğini derinleştirecek tahriklerine devam edecektir. "2005'in sonunda ittifak güçleri Irak'tan çıkacak" teranesi onlar için bir umudun ifadesinin ötesinde, bir politik beklenti, hem de güçlü bir beklenti olarak algılanmalıdır. Kürtler işte böylesi bir duruma uygun politikalar da üretmelidirler. Rüzgarlara kapılmış politikalar olmaz. Merkezi bir strateji saptama organı eğer yoksa hemen oluşturulmalı, alternatif stratejiler üretilmelidir. Mesela Iran'a müdahale halinde doğulu Kitle'nin yanlış yapmaması için şimdiden hazırlık yapmak gerekmez mi? Ya Suriye ile ilgili bazı niyetler ortaya çıkarsa ne yapılacak? Bunlar tümü ile düşünülmeli, uygun merkezi politikalar üretilmelidir. Yalnız kalma ihtimali dahil herşey düşünülmeli, düşmanlarımızın sevineceği çıkmazlara girilmemelidir.
Kısaca birlik içinde hareket etmek için Kuzey de güçlü bir örgütlenme ile buradayım diyebilmeli ve Kürdistani politika üretme süreci için harekete geçebilmelidir. Güney ile Kuzey'in kaderi hiçbir zaman bu kadar çakışmamıştır. 2005.01.30
2005-01-30
Gorusunuz