Düşman kavramı ve kim ne zaman düşmandır-III

Şu andaki durumu doğru, ama içimize sindirerek doğru saptarsak, düşman kavramındaki değişkenliği ve tavır sorununu da doğru çözümlemiş oluruz. Bilinir, her şey bakış açısına bağlıdır. Eğer hayali bir barış ışığının peşinden koşulmuyorsa, katı gerçek her ne ise ona bağlı kalınıyorsa, durumun anlaşılması pek o kadar zor olmaz. Kürt, asırlar boyu kandırılmışlığın verdiği şüphecilikle, ama paranoya yapmadan, olaya baktığında, şu anda bir ışık görmenin mümkün olmadığını bilir. Türk Ordu yetkililerinin günlük demeçleri, hükümetin temasları ve verilen demeçler, gazete ve TV'lerin durumu, üniversitelerin bilimden uzak duruşları, AB'ye giriş vizesi için hiç olmazsa görüşme tarihi alınması çerçevesinde uğraşılırken yapılan şaklabanlıklar teraziye vurulduğunda mücadelenin uzun soluk gerektirdiğini anlamak durumunda oluruz.
Kürtler Güney'de bıçağın keskin tarafında, savaş ile barış arasında bir yolda ilerlerken, düşman, bu alandaki gelişmeleri hayati ve belirleyici olarak görüyor. Düşman neden bir alandaki, hem de alan olarak nisbeten oldukça dar bir coğrafi bölgedeki Kürt Özgürlük mücadelesi'ni belirleyici buluyor? Irak'ta, Kerkük'ün Kürdistan Federe Devleti'nin sınırları içinde kalacağı bir yapılanmaya dahi neden bu kadar tepkili? Kurdistan Kerkük'ü içermekle bağımsız olmuyor ki. Kurulacak olan enikonu bir federasyon, neden bu kadar gürültü? İşte bu doğru soruları tarih bilinci yerinde, ulusal bilinci yüksek bir insan cevaplarsa çok şeyleri ortaya koyabilir.
Kürdistan Ortadoğu'nun kalbinde ve stratejik konumu oldukça önemli bir ülkedir. Bölgedeki yollar için "yolçatı" gibidir. Nüfusu bir devletin zor şartlarda bile ayakta durmasına yetecek düzeydedir. En önemlisi ise yeraltı zenginliklerinin iştah kabartan göz kamaştırıcılığıdır. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde sadece Güney'in bile ülkenin bu parçasının zenginliklerini de taşıyarak belli bir statü kazanması, tüm ilhak edilmiş Kürdistan toprakları üstünde yaşayan yurttaşlarımızı olumlu bir şekilde etkiliyecek ve bağımsızlık isteklerinin daha yüksek bir sesle dile getirilmesini intac edecektir. En aşağısından düşman bunu hesaplıyor. Bu hesap şu anda geçerlidir ve hiç kimse bundan kaçamaz. İmralı'ya; "federasyon bile yüzyıl savaşlarına yol açar" sözlerini söyleten güç, bunu hesaplıyor, ne istediğini, niçin istediğini biliyor ve teraziye vuruyor da söyletiyor. Açık bir tehdittir bu, hem de ikinci elden.
İşte tozun dumana katıldığı bu zaman kesitinde, ki ben bunu hayati bir süreç olarak niteliyorum, düşman güçler bir bütün halinde ayakta. Türk Devleti bu anti-Kürt yıkıcı faaliyetin lideri konumunda. Üç devlet, Kemalist Türkiye, Baasist Suriye ve Mollaların Iran'ı neredeyse günlük olarak toplantı halindeler. Fikir ve senaryo alışverişleri alabildiğine açık bir şekilde yapılıyor. Bu da yetmezmiş gibi, her nedense Mısır'ın da içinde yer aldığı "Irak'a komşu devletler" adlı bir de platform oluşturmuşlar. Arap Birliği de cabası.. Tümü bir koro halinde Kürtler'in lehine olabilecek değişikliklere kulak kesilmiş, "istemezüüük!" teraneleri arasında nara üstüne nara atıyorlar. Bütün bu hengamede, Irak'taki "demokratik" Arap kesimini de iştahlandırıp, kısmen de olsa, yanlarına almış bulunuyorlar. Ama güvensizlik bu ya, istikrarı bozucu unsurlar da alabildiğine destekleniyor, ABD erken bir çekilmeye zorlanıyor, hem de pervasızca..
Toplantılar ve sonuçlarını bir arada düşündüğümüzde asıl oyun ABD üstüne oynanıyor sanısı güç kazanıyor. Ortadoğu çapında ve giderek Rusya ve Fransa'yı da kapsayan düzeyde gelişen anti-Kürt veya pro-Arap cephe, Kerkük'te sağlanan Arap kimliğin muhafazası için var gücü ile çalışıyor. Herkesin hesabı başka başka da olsa, şu anda birleştikleri nokta itibariyle Kürtler'in bu süreçte hiçbir kazanımlarının olmamasıdır. Adı federasyon da olsa, bu güçler kuvvetli bir merkezi Arap yönetiminden yana irade beyan etmekte hiç bir sakınca görmüyorlar.
Fakat bozuncu amaçla yapabilecekleri şeyleri de ihmal etmiyorlar (üçlü şebekeyi kast ediyorum). Uzun gayretler sonucu, Baas artığı istikrar bozucu unsurlar ile "pro-Amerikan" görünümlü Araplar arasındaki mesafe azaltılmış, mesela Sadr adlı bozguncu, yaptıkları bir yana bırakılarak, kısmen de olsa, sistem içine çekilebilmiştir. Sıra Zarqawi'de.. Fakat güvenliği elden bırakmayan düşman güçler hala bozguncu unsurları teşvikte geri durmuyor, durumu daha da sağlama almaya çalışıyorlar. Bremer'in dediği gibi, kirli demokrasinin taşları yavaş yavaş örülüyor.
Tüm bunlara rağmen Kürdistan'da süren istikrar ve sağlanan olağanüstü ekonomik gelişme üçlü ittifak devletlerini kara kara düşündürüyor. Bunun için türlü direkt müdahale planlarının yanında Güney'in ekonomik bir ambargoya tabi tutulması için çalışmalar yapıyorlar. İran buna dünden hazır. Türkiye ise direkt Bağdad bağlantılı bir hudut kapısının olanaksızlığının sıkıntısı içindeyken, gözler Suriye üzeri açılacak yeni bir yola dikilmiş durumda. Böylece Güney bay-pas edilecek ve ekonomik açıdan boğulmaya terk edilecektir..
Güney kan ve gözyaşı sinyali verirken Kuzey kendisini sürecin dışında hissetmemeli, düşmanın bir parça hakkındaki niyetlerinin başka parçalar için ne düşündüğünün aynası sayılmalı. Hiç kimse başını kuma gömmesin. Öyle onlardan biri gibi görünerek kurnaz siyaset yaptıklarını sananlar, vakti geldiğinde Bizansla tanıştıklarını göreceklerdir. Bu, bilhassa "biz Türkler misafirperveriz" diyen basit ödül avcıları için geçerlidir. Kurnazlık adına Kürdistan'ı felakete sürükleyecek adımlar atmaya hazır bu gibi insanlara bir de temsil yetkisi verilirse işte siz o zaman felakete bakın..
Kuzeyli örgütlerin ve güçlerin büyük bir kısmının siyasi mücadele metodlarını ön plana çıkardığı bu zaman kesitinde düşmanın ne yapabileceğini iyi hesaplamak, ona göre mücadele araçlarını oluşturmak ve mümkün olan en geniş kitleyi kucaklamak gerektiğine akl-ı selim sahiplerinin pek itirazı olamaz. Fakat siyasi mücadele süreci, aynı zamanda bir konsensüs oluşturma sürecidir. Bundan dolayı bu mücadele süreci boyunca çıkarları uyum içine giren toplum kesimleri, Türk olsun, Kürt olsun belli ve somut bir değişim programı etrafında rahatlıkla birleşebilirler (tabii ki kendi örgütleri içinde). Herkes niçin bu programı desteklediğini bilir ve gerektiği gibi katkıda bulunur. Ortak program demokratikleşme ve bu aşamaya geçerken Kürt Sorunu'nu da adil bir çözüme kavuşturmak olacaktır. Süreci omuzlayan güçler hayali işlerle uğraşmak yerine somutu çözmeyi önlerine koyarlar. Görüldüğü gibi bu süreçte düşman kavramı değişir. Ama yine de unutmuyoruz, Güney bıçak sırtında iken bu hesaplar her an karışabilir... 2005-01-03
(Devam edecek)

2005-01-03




Gorusunuz