ÅžoreÅŸvan ve Sorusu
Sn Şoreşvan kendi düşüncelerinde ısrarlı ve fakat son zamanlardaki performansı ile muhalefet ettiği kişilere saygılı bir şahsiyet olduğu için sorusunu aynı minval üzere cevaplayacağım.
Sn ÅžoreÅŸvan
Ben kelimenin tam anlamı ile "İmralı sürecinde" Lideriniz'in görüş değiştirdiğini kaydettiğimi hatırlamıyorum. Böyle bir ifademe rastlarsanız hatırlatınız. Ama iyi ki kaydettiniz, evet, bu gözle bakınca bazı görüşlerini İmralı süreci'nde net bir şekilde değiştirdiğini görmemek mümkün değil. Bunu kaydetmek, eğer ıspatlanırsa, sizin sandığınız gibi "karalama" değildir. Çünkü bu durumda O görüş değiştirmiştir, kendisine işftira atılmış olmuyor. Ama asıl İmralı beni "Avrupa beslemesi" şeklinde karalıyor ki,eğer ıspatlayamazsa, o zaman kendisi müfteridir, işte bu kabul edilemez.. "Besleme" herkesin bildiği kadarıyla "hizmetkar" demektir. Evet, itiraf etmeliyim ki ben hizmetkarım, ama Kürdistan'ın hizmetkarıyım. Bana hizmetkar diyen İmralı'yı bile hep seviyeli bir şekilde ele aldım. Ama o, öyle bir durumdadır ki, artık "ya Kürdistan, ya İmralı" dedirtecek bir yol ağzına getirmiştir milletimizin kendisini tskip eden kesimini.. Bunu lütfen ve tarafsız bir şekilde irdeleyin ve Kürt Yurtseverliği neyi emrediyorsa onu yapınız.
Sn ÅžoreÅŸvan
Yukarıdaki belirlemelerden zamanında haberim olmuştu ve bu demecin bazı bölümlerine o gün de katılmıyordum. Mesela; " YAVUZ, ALPARSLAN, ABDULHAMİT dönemlerinde kürtlere bazı statüler verilmiştir.bu tarihi belgelerdede vardır. Benzer bir yaklaşım M KEMAL dönemindede biraz gelişir" şeklindeki cümleyi hakkıyla eleştirmek bile bir cilt kitap eder. Kısaca Yavuz döneminde verilen bir hak yoktur. Kürt Beylikleri "Şii-Sün'i" ikileminden dolayı Iran Şahlığı'nı terk edip, yarı bağımsız statülerini muhafaza etmek suretiyle Osmanlı himayesine girmişlerdir. Ayrıca Yavuz'un en aşağısından 70 Bin Kürt Alevisi'nin kaatili olduğu da bir gerçektir. Alparslan döneminde sadece bir ittifak vardır ve bu çok kötü, başka ulusların aleyhine bir ittifaktır. Bu süreçte hak dağıtan bir patron yoktur.. Abdulhamit ise Kürt Asimilasyonunu bilimsel usullerle başlatan ilk Osmanlı padişahıdır. Bunu merak eden Abdulhamit'in hatıratını okuyabilir. Hem Hamidiye alaylarını da mı bilmiyorsunuz? Aşiret mekteplerinden de mi haberiniz yok?
Ama İmralı'nın şimdi unuttuğu, sizin naklettiğiniz şu zayıf cümlesine bile katılıyorum: " benim Atatürk'e eleştirilerim sadece bir halka karşı yürüttügü politikadır". Şimdi unuttu bu cümleyi, çünkü o Kürt denilen o ismi yasak halka, yani kendi deyimi ile "bir halka karşı yürütülen politika"nın diyeti bile bugün Şeyh Said Efendi Hazretleri'ne, Seyyid Riza Efendi Hazretleri'ne yükleniyor, bunlar "emperyalizmin işbirlikçisi" olarak sunuluyor.. Nerden nereye..
Şimdi buradan asıl ve net bir şekilde konuya geliyoruz. Bizim, İmralı'nın takipçisi olduğu bugünkü yürüyüşünüze yönelttiğimiz itiraz artık eleştiri aşamasını geçmiş, temel stratejik bir karşı duruş haline gelmiştir. Sorun bir ülkenin, onun üstünde yaşayan bir halkın sorunu olunca bu karşı duruşu olmazsa olmaz olarak algıladık. Ben daha önce Kürtler'in "Dört Kırmızı çizgisi" olması gerektiğini ortaya koymuştum. Buna hiç kimse temel bir itiraz getirmediği için bunları artık "ortak kırmızı çizgiler" olarak algıladım ve bunu savunuyorum. Bunların tümünün İmralı'daki dönüşümle ilişkisi vardır. İşte bunları Lideriniz'in görüşleri ile karşılaştırırsak daha iyi anlaşılır:
Birinci kırmızı çizgi; Kürt Milleti'nin her siyasi mücadele militanı ve önderi EKSİKSİZ BİR ŞEKİLDE KÜRT ULUSU'NUN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKINI SAVUNACAKTIR. Ulusunu ulus saymayan ve halk düzeyinde kalmış bir zihniyeti İmralı'da geliştirmiş olan Lideriniz, bu temel ilkeyi de kararlılıkla red ediyor. Bunu en son görüşme notlarına kadar her zaman ve kesintisiz dile getirmektedir. İşte bu ilkeyi sindirmeyen biri ve bunun takipçileri ile aramızda elbette duvar olacaktır. Ha, şunu da hemen peşinen kaydedelim, bu hakkı savunmak, ille de bu hakkı kullanmak için peşin bir güce sahip olmayı gerektirmez. BU BİR PRENSİP SORUNUDUR. Oysa İmralı'nın savunduğu "özgür yurttaş" temelindeki çözüm önerisi de bir prensiptir. O, bu prensibi vazgeçilmez kılmıştır.
İkinci kırmızı çizgimiz; Kürt Tarihi'ne bir bütün halinde sahip çıkmaktır. Hatalar elbette ortaya serilecek ve dersler alınacaktır. Ama o tarih ve o tarihi kişilik BENİMDİR. Kürt Tarihi'ni başka ulusların tarihini benimsetmek için feda etmek kabul edilemez. Oysa İmralı bu tarihi doğrudan doğruya Türk Tarihi'ne endekslemiş bulunuyor. Kürt Tarihi'nde karalamadığı, laf atmadığı bir tek şahsiyet bırakmamıştır. Herkes birilerinin işbirlikçisi veya ajanıdır.. 1800'lü yılların başından itibaren hep başkalarına çalışmışız gibi gösterir. Bu Türk Stratejistler'in "dış mihrak" konsepti ile tanı tamına çakışır. Peki şöyle bir düşünün, Kürdistan'a her bahar sefer yapan Türk-Osmanlı Orduları neden bu kadar masum oluyor da sadece Kürt öncüleri kirli.. Karalanan o insanların büyük bir kısmı darağaçlarında can vermişlerdir. Yenilmek elbette kötüdür. Ama onlar teşebbüs ettiler! Yenildiler, boyun eğmediler, darağacına gittiler.. Türkler'in 1920'li yıllardan beri geliştirdikleri konseptin yedek ayağı olmayı kendilerine yediremediler ve şehit düştüler. Tarihine sahip çıkmayan ile yolumuz nasıl birleşir?
Kürt Ulusu'nun en aşağısından bir bölümünün rahat bir nefes aldığı, bir avuç özgürlüğü tattığı ABD ile ittifak süreci İmralı'nın en büyük hedefi haline gelmiştir. O bu durumu net bir şekilde 1918'e benzetmektedir. Yani 1918'de Sevr imzalanmış, Osmanlı devleti sömürgelerini, Kürdistan ve Ermenistan hariç, tümden kaybetmişti. Bu dönemde Mustafa Kemal ortaya çıkar ve Grekler'le savaşmak için örgütlenmeye başlar. Burada Türk Devleti'nin tarih söylemi ile paralel tezler öne süren İmralı, Kürtler'i 1918'deki Grekler'e benzetir. Yani 1918'de Grekler İngiliz "maşası imiş de şimdi de Kürtler, aynı "uğrusuz rol"e soyunmuş, ABD Emperyalizmi'nin maşalığını yapmaktadırlar. Sonunda Grekler ortada kalmışlarmış da esaslı bir tokat yemişlermiş… Oysa gerçeğe dönersek, Grekler 1914'de savaşa girdiklerinde hükm ettikleri Grek topraklarını, Lozan'dan sonra dörde, EVET DÖRDE KATLAMIŞLARDI… Bu mu ortada kalmak? Şimdi ise bilhassa Güneyli Kürt Lidereler'e yükleniyor ve neden federasyon veya Kürt Ulusu'nun kendi kaderini Tayin hakkını savunuyorsunuz diye bağırıp çağırıyor.. Bazan zik-zaklar çizse de özü itibariyle bu konuda oldukça ısrarcıdır. Ona göre ABD'nin sunduğu kendi haklarını koruma olanağından yararlanmak ihanettir. Bu ihanet Ortadoğu Halkları'na karşıdır.. Ama aynı Zat ORTADOĞU HAKLARI'NIN TARİH BOYUNCA KÜRTLER'İN TÜ;M HAKLARINI GASP EDEN, ONLARI KATLİAMLARA TABİ TUTAN HALKLAR OLDUĞUNU HATIRLAMAK BİLE İSTEMİYOR. Bu tavır Kürt Ulusu'nun elini kolunu bağlama teşebbüsüdür. Tüm Ortadoğu Halkları denilen kişilerin temsilcisi iktidarlar dış ittifaklar geliştirecek, buna laf yok, ama Kürt bunu yaptı mı, iğrenç.. Yağma yok! Daha da genele çevirirsek, Kürt Milleti'nin bölge dışı güçlerle ittifak geliştirmesine karşı çıkmak üçüncü kırmızı çizgiyi ihlaldir. Egemenlere hizmettir
Kürt Halkı, Kürdistan denilen 500 bin Kilometrekarelik bir ülkede yaşayan bir millettir. Onun millet olma gerçeğini yadsımak dördüncü kırmızı çizgiyi ihlaldir. Ama İmralı ne yapıyor? "Ben Atatürk'ün kültür milliyetçisiyim"tezi ile başladığı yürüyüşünü, "özgür eşit vatandaş" söylemi ile taçlandırıyor ve en nihayetinde " Türkiye Milleti"nden olma konsepti ile zirveye oturtuyor. Bu saptamaların tümü Kürt Ulusu'nu inkar için Türk Devleti'in geliştirdiği ve sahip çıktığı asimilasyon taktikleridir. Hiç bir Kürt siyasetçisi Kürt olarak kaldığı sürece bu konsepti savunamaz.
İşte Sn Şoreşvan ben kısaca bunlar bu gibi daha başka saptamalardan dolayı Lideriniz'le arama çok kalın çizgiler koyuyorum.
2004-12-19
Gorusunuz