Kemalizm seçimi ve ABD ile ilişkisi
Seminer türü yazılarımızın bu bölümünde, can alıcı bir konuyu tartışmaya açık bir şekilde irdeleyelim; Kemalizm ve Kongra-Gel ideolojisi.. Bu konunun, inceleyip belli bir sonuca vardığımız "ABD Sendromu" ile yakın ilgisi olduğunu bildiğimden önceki iki yazımda ABD meselesini masaya yatırdım. Kongra-Gel tarafının bu tartışmaya katılmasını, en aşağısından doğru sorular sormasını bekledim. Ama biri çıktı "Ortaanadolu Kürtleri'ne hakaret ettiğimiz yalanını göz göre göre yutturmaya çalıştı.. Bir diğeri ise neden Arap bölgelerinin bombardımanına ağlamadığımızı falan sordu… Koskoca sorun karşısında bu "ciddiyet" benim için göz yaşartıcı oldu. Yazık, sol şartlanmışlık bu milletin evlatlarını ne hale getirmiş.
Kemalizm'in anti-emperyalist bir ideoloji olduğu, bunun için benimsendiği Kongra-Gel Liderliği tarafından defalarca ileri sürüldü. "Kemalizm'i emperyalizm koşullarında, emperyalizme karşı halkların bağımsızlaşması ve özgürleşmesi olarak değerlendiriyorum" diyen ve buna inanan veya inanmış gibi görünüp halkı manipule eden bir zihniyet, Kongra-Gel'e yön vermekte ısrarlı. Kongra-Gel ise içine girdiği sarmaldan kurtulmak için en ufak bir çaba göstermediği gibi, her Çarşamba kulağını İmralı'dan gelecek olan yeni talimatlara dikmektedir. Bu durumda Kemalizm'i sürece egemen bir düşünce tarzı haline getirme çabaları ile ABD'nin bölgedeki varlığı arasındaki bağı açmak ve böylece İmralı'yı silahsızlandırmak gerekiyor.
Kongra-Gel Liderliği bütün dikkatleri 1919'a çekerken hiç de rastlantısal bir tercihte bulunmuyor. O Liderlik bu tercihin, dönemsel açıdan Türk Askeri'nin tercihi ile çakıştığını görüyor. Yine aynı Liderlik, Türk Askeri'nin Kemalizm'i, Türkler'in sivilleşme arzusunu gösteren sivil kesimini baskı altında tutmak için kullandığını da en aşağısından öğrenmiş durumda. Bu durumda askerlerle aynı çizgide görünmeyi bir kabul görme, bir çıkış yolu olarak seçmiştir.
Türk Askeri'nin yayılmacı bir karekter kazanacak şekilde eğitildiği de bilindiğine göre tahlili ileri götürmekte işimiz kolaylaşıyor. Irak'ın işgali ufukta göründüğünde askerler oldukça faaldi. Bu işgale bir ortak olarak katılmak için olmadık tavizler vermeye hazır olduklarını defalarca göstermişlerdi. Böylece Irak'ın geleceği açısından söz sahibi olabilecek, bu yapay devletin parçalanması halinde en aşağısından Kürtler'in tarih sahnesine çıkmalarını engelleyeceklerdi. Ama meclis'te yaşanan o aptalca oy farkı bu işi olanaksızlaştırınca ve bihassa Barzani de bütün gücü ile Türk Askeri'nin Irak topraklarına bir koalisyon ortağı olarak girişine karşı durunca işler değişti. Bu kez bütün oklar işgalin hedeflerini boşa çıkarmak için atılmaya başlandı. Aynı zamanda kırmızı hatlar çekildi, Kerkük'ün aslında Türkiye'ye bağlanması gerektiği hararetle tartışıldı. Öte yandan bölgesel bir anti-Kürt cephe oluşturuldu ve ortak bir istikrarsızlaştırma programı ortaya kondu.
Kısacası Kürtler, Koalisyonun Iark'ı işgali ile birlikte olağanüstü bir avantaj elde etmiş, el üstünde tutulur, güvenli bir müttefik olarak görülmeye başlanmıştı. Türk Tarafı için bir alarmdı bu. Kürtler Tarih sahnesine mi çıkıyorlardı? Aman Allah!
İşte bu noktada Kongra-Gel Liderliği, kendisine bir rol biçmek zorunluluğunu hissetti veya bu devresel gerçeklik kendisine, iyi halde olsunlar tarafından, hissettirildi. Örgüt silah bırakmayı kendine göre geliştirdiği sebeplerden dolayı -ki bunların başında rantın ve bazı güçlerce geliştirilen "teşviklerin" geldiği kuşkusu yaygındır- red ettiğinden ABD ve giderek Güneyli güçler tarafından kabul görmüyor, dışlanıyordu. ABD zaten başından beri bu hareketi ideolojik yapısından dolayı hiç (yani ciddi bir şekilde) muhatap almamış, bu hareketin Liderliği'nin yapısını bildiğinden dolayı onu tavizlerine karşılık onore bile etmekten uzak durmuş, terörist örgütler listesine bile almıştı. Türk Askeri ise son beş yıldır bu güce ciddi bir şekilde yönelmemiş, tam bir şekilde etkisiz kılmak için onun nisbi zayıflığından istifade yoluna gitmemişti. Tabii ki bu da uzun vadeli hesapların gereklerinden biri idi. Küçük de olsa Irak'ı istikrarsızlaştırma operasyonunda ve Güney-Kuzey güçleri ve insanları arasında ideolojik ayrılık yaratma ve böylece Kürtler'in tek ideal etrafında birleşmesini engellemek amacıyla kullanabilirdi. İşte bu karmaşada Kongra-Gel Liderliği, Askerlere yanaştı ve 1919-2003 benzetmesini bir teorisyen havasında piyasaya sürdü. Şöyle diyor:
"M. Kemal, 'İngilizler ve Fransızlar Kürtlere özgürlüğünü vermez' demişti. Şimdi Ortadoğu da İngilizler var mı var, ABD var mı var, AB var mı var. Bunlar petrol ve Ortadoğu'nun denetimi için geliyorlar. Ortadoğu'da emperyalist bağımlılık gelişiyor. Türkiye'yi 8,5 milyar Dolarla dışa bağlamak Kemalizm midir? Değildir. Bunlar özgürlük için mi? Hayır. Kredi ile Türkiye işbirlikçi güç haline getiriliyor. Kemalizm, Türk ordusunu bu biçimde kullanmak mıdır? Hayır. Kemalizm; Cumhuriyet devrimlerini savunmak, halkların özgürlüğünü ve birliğini sağlamaktır. Kurtuluş savaşı içinde Kürtleri tanıma, halkların birliğidir."
Şimdi gel de bu demeci düzelt.. Kemal, "İngilizler ve Fransızlar Kürtler'e özgürlük vermez" diyen Kongra-Gel Lideri, zımnen Türk Lider'in Kürtler'e özgürlüklerini tanıyacağını kabul ediyor demektir veya en aşağısından kitleye bu düşünceyi enjekte etmeye çalışıyor demektir. "Ortadoğu'da emperyalist bağımlılık gelişiyor" şeklindeki belirleme, Türk Ordusu'nun görevlerini hatırlatma ile devam ettiğine göre durum daha da berraklaşıyor.. Peki şu sorulara cevap verebiliyor mu: İngiliz ve Farnsız'ın Kürtler'e vermediği özgürlüğü Kemalistler verdiler mi? Kemalizm, cumhuriyetin ilanından sonra şekillendiğine göre, Kemalizm nedir? Kürtler için ne düşünüldü, ne yapıldı? Şimdiki Kemalistler Kürtler için ne düşünüyorlar? Kürtler'e, kendi kaderlerini tayin hakkını bir tarafa bırakın, kulübede Kürtçe eğitim hakkını tanıma konusunda bile Ordu net midir?
EVET!! Ama tıpkı Atatürk gibi, Türk Devleti'nde iktidarın asıl sahibi olan Kemalist Ordu da Kürtler'in en küçük hak kırıntısına bile karşıdır. Yani Kemal Kürtler için ne düşünmüşse Ordu da aynı şekilde düşünüyor. Bu konuda, en iyimser bakışla, Türk Ordusu'nu normal metodlarla ikna etmeye kalkmak abesle iştigaldir. Üstelik kim kimi "ikna" etmiş, kim kime hizmet ediyor o da net bir şekilde ortada.
Kemalizm' bu kez biz tarif edersek, çok uluslu Osmanlı Devleti'nin kalıntılarından tek uluslu bir devlet yaratmanın ideolojisidir. Tümüyle zora dayanır. Asimilasyon temelinde eritemediklerini yoketmek suretiyle aşar. PRATİKTE HİÇ AMA HİÇ BİR KUŞKUYA YER BIRAKMAMACASINA ANTİ-KÜRT'TÜR.
Şimdi bu anti-Kürt iktidar, İmralı'yı kullanarak Kuzey Kürtleri'nin beyinlerine yerleşiyor, bu vasıtayla Kuzey-Güney çelişkisi yaratıyor veya var olanı derinleştiriyor. Bu bakımdan tehlike oldukça büyüktür. Kongra-Gel'in sürekli anti-Amerikan propagandaya kilitlenmesi, pratikte Kemalizm'in Kürtler'in birliği ve Kürt yurtseverliği temelindeki duruşuna karşı zaferini hazırlama anlamına gelir ve daha hazini Kongra-Gel taraftarları sadece "gerillaya karşı bir Amerikan saldırısı"na hazırlık yaptıklarını sanmalarıdır. OYSA SALDIRIYI DAVET EDEN KONGRA-GEL'İN KENDİSİDİR. Bunu anlamak için Pazar günlerinin en iyi saatlerinde Roj TV'de yayınlanan "edi ile büdü"nün programını izlemek bile yeter.. Ama asıl olarak işgal mantışına aykırı duruş ve Güney'i istikrarsızlaştırma planı tarafları radikal çözüme itebilir. Bu çok ciddi bir durumdur. Umarım anlarlar.
Kısacası Kongra-Gel'in anti Amerikan duruşunun Türk Askeri ile sıkı bir bağı vardır. ABD'nin Kürtler'e bu kadar yardımcı olduğu bir dönemde durup dururken bu büyük askeri güç ile Kuzeyli Kürtler'in arasını açmaya çalışmalarını izah edecek başkaca akılcı bir açıklama yoktur.
İşin özeti, eğer yeni birlik teşebbüsleri samimi bir kollektif akılla yürütülmezse. Kongra-Gel Liderliği'nin Kemalizm seçimi, doğrudan doğruya Kürtler'in en aşağısından Kuzey'de büyük bir hayal kırıklığı içinde perişan olmalarına yol açabilir.
2004-10-23
Gorusunuz