Ortadoğu Halkları'nın çıkarları, Kürt Ulusu'nun çıkarları
Başlıktaki soruya verilecek cevap sizin ideolojik yöneliminizi ve siyasi duruşunuzu taraif etmeye yeterlidir. Bu soruya "Ortadoğu Halkları'nın çıkarları ile Kürt Ulusu'nun çıkarları, Emperyalizmin bölgedeki Irak'ı fiili olarak işgal etmesinden sonra daha da çakışmıştır" derseniz bu tümüyle bize yabancı bir duruştur ve şu anda PKK'yi yöneten cuntanın sergilediği duruştur.
Ama, "Ortadoğu Halkları'nın çıkarı, demokrasinin yolunu açacak ve saplantılardan kurtulmanın anahtarı olacak olan köklü zihinsel ve fiili devrimdir, yani Kürt Sorunu'nu eşitlik ve kendi kaderini tayin hakkı temelinde çözmektir. ABD'nin bölgeye fiili olarak inmesi Kürt Sorunu dahil, bölge için su gibi hava gibi ihtiyaç duyulan demokrasi sorunu gibi temel sorunlarını aşmak için sonsuz fırsat sunmaktadır" demek, şu anda Ortadoğu Halkları'nın kahır çoğunluğuna hakim olan zihniyet gözönüne alındığında, yukarıdakinin zıddı bir duruştur ve benim de benimsediğim bir duruştur. Bugün bu zıtlığı irdeleyecek, bazı akl-ı selim sahibi PKK yöneticilerini ve bilhassa kadro, üye ve taraftarlarını bu konuda düşünmeye davet edeceğim.
Önce birinci teze bakalım:
Eğer Ortadoğu'da demokratik bir halk hareketi varsa ve bu hareket programsal olarak Kürt Sorunu ve demokrasi sorununa doğru ve inandırıcı bir çözüm getiriyorsa, özellikle altını çizelim, kazanma şansı varsa o zaman bu hareketi desteklemek gerçekten Kürt Halkı'nın çıkarına olacaktır. Ama eğer "Ortadoğu Halk Hareketi" olarak Türk marjinal solu, Bağdat'taki bir kaç avukat ve aydın sayılacaksa, ortada "kendin pişir kendin ye" veya " alavere dalavere Kürt Memet nöbete" misali bazı hokkabazlıklar dönüyor demektir. Ama gerçekte bugün Ortadoğu Halk hareketi diye algılacak "direniş"; bir yanıyla al Sadr, al Zarqawi ve Ben Ladin gibiler tarafından, diğer yanı ile mevcut gerici devlet yönetimleri tarafından temsil edilmektedir. Halk dediğimiz daha henüz aşiret düzenini bile aşamamış Araplar ve Farslar ile Kemalizm'in yoğurduğu Türkler bunlardan biri veya diğerinin arkasından gitmektedirler. Yani kısacası bunların çıkar almanağında Kürt diye bir isimle eşitlik temelinde işbirliği yer almaz. Bunu elbette bunların Kürtler'e bakış açılarını açığa vuran demeç ve davranışlarından çıkarıyoruz. "Kürt kellesi başına 100-120 dolar" vaadeden cami imamlarının fetvaları, Kerkük'e yığılan Sadr ve Zarqawi militanları, Türkiye, Suriye, İran cephesinin kuruluşu hep bunun sorgulanamaz işaretleri ile doludur. Bütün bunlara ek olarak dost gibi görünen Türk Solu'nun Kürtler'i "ABD Bölgeden çıktıktan sonra ne yapacaksınız, nasıl kurtulacaksınız" yollu tehditleri de geldi..
Kısacası tatlı, nostaljik çağrışımlar yapan romantik teoriler kurup dünyayının halklarının zalim yöneticilere karşı ayaklanmış göstermek bir şeydir, ama kurduğu bu teorik dünyaya inanıp hareket tarzı oluşturmak ve hatta dayatmak başka bir şeydir. İşte yaşanan bu tehlikeli virajdır büyük bölünmeyi, yani Kürtler'i PKK ve diğerleri olarak ayıran bölünmeyi yaratan. PKK'nin gittikçe marjinalleşmesinin sebebi de bu kör inattır. Tabii ki "Derin PKK" denilen grubun ruh halini, İmralı'ya bu kadar körükörüne bağımlı oluşlarının sebeplerini irdelemek çok şeyleri izah edecektir. Rant iddialarından tutun da varılan noktada kendilerini bu teoriye mahkum etmeye kadar herşeyi gözönüne getirebilirsiniz. Ama gerçek gerçektir ve bu grup gerillayı sonu belli olmayan bir macerayı yaşamaya mahkum etmektedir. Bunu ise "teslimiyeti red" esprisi altında yapmaktadır. Oysa teslimiyetin daniskasıdır yaşadıkları, ki bunun hiç ama hiç farkında değildirler..
Şimdi ikinci teze bakalım:
Bu tezde iki ayrı gerçek gizlidir. Birincisi; Kürt Sorunu, ABD'nin bölgeye fiilen inmesinden önce kilitlenmişti. Kürt Sorunu'na, sdöz birliği etmişcesine inkar temelinde yaklaşmak, ABD öncesi süreçte esas politikaydı. Dahası bölge devletleri ve ideolojik odakları Kürtler'i çatıştırmanın yollarını hep aramışlardı (hala da öyle). Saddam ve Kemalist Rejim'in yaptığı antlaşma sonucu Türk Devleti Güney'i sürekli karıştırıyor, gereğinde zayıflıklarından da faydalanarak Kürtler'i vuruşturuyordu. Kuzey'de ise PKK'nin yeni konsepti sayesinde dağılma bir kader haline gelmiş gibi görünüyordu. Bazen PKK'nin naralara atarak Güney'de harekete geçmesi, bazan iki Güneyli partinin şuna veya buna dayanıyormuş sanısı ile boğazlaşması hep yaşadığımız gerçeklerdi. ABD'nin bölgeye inmesi itibariyle Kürtler, özellikle Güney'de bir kart olmaktan çıktılar ve partner seviyesinde muamele gördüler. İnsanlarımız daha bir yüreklice sorunlarına sahip çıktılar, kaderlerini tayin noktasında, demokratikleşme sürecinde önemli aşama kaydettiler. Bunu elbette Kemalist Rejim'in çizdiği "kırmızı hatlar"ın birbiri ardı sıra silinmesi sürecinde görüyoruz. Geç kalmakla birlikte Kuzey'de de Bizutnewe, Kuzeyli Örgütler ve aydınların oluşturduğu birlik ve bilhassa PWD'nin ortaya çıkması kilidi önemli ölçüde zorlamaktadır. Meşruiyeti esas alan bu oluşumların bir noktada kesişmesi ve aralarından birinin sıyrılarak kitle ile gerçek anlamda kucaklaşması süreci daha hızlandıracak, Kürt Halkı gerçek bir temsil gücüne erebilecektir.
İkinci tezde saklı olan ikinci gerçek, Kürt Sorunu'nun Güney Kürdistan'da denenmekte olduğu gibi bir çözüme ulaşabilirse, bu, geri dönüşsüz bir şekilde demokrasiye geöişin, dünya ile entegrasyonun ve adam olmanın kapılarını sonuna kadar açacaktır. Yani, birinci tezin aksine, BÖLGE GÜÇLERİ İLE ŞU ANDAKİ TALEP, YÖNELİM VE İDEOLOJİLERİNE BAKMAKSIZIN BİRLİK YOLUNA GİRMEYİ ÖNERMEK; KÜRTLER'İ YENİ VE SONU BELİRSİZ BİR KÖLELİĞE DAVET ETMEKLE EŞTİR. TAM TERSİNE KÜRT HAREKETİ, DEMOKRASİYİ; KENDİ BAĞIMSIZ VARLIĞINI VE HAKLARININ TARTIŞMASIZLIĞININ DAYATMAZSA, BU, ZIMNEN BÖLGE İNSANLARINA DA İHANETTİR. ÇÜNKÜ GÜÇLÜ OLANA İTAATİ BÖYLESİ BİR YÖNELİM GETİRMEKTEDİR. Pratikte bu faşizmdir.
Bu konuyu tartışmaya devam edeceğiz..
2004-10-12
Gorusunuz