Güney; "ben demedim mi"ci zihniyet devrede, ama..

Son dönemlerde Güney hakkında destek ifade eden, oradaki halkımıza moral veren bir tek yazıya veya demece rastlamamak ne acı.. İnsanlar, sanki bir yenilginin kokusunu almışcasına ve bu yenilgiye ortak olmuş gibi görünmemek için, vebadan kaçar gibi Güney üzerine dişe dokunur bir tek makale veya demeç vermiyorlar. Sadece varsa yoksa iki taraftan da kaçmak zorunda kalan zavallı bir kadın.. Öte yandan Kuzey'in güçlü Kürt tabanlı Türkiye partisi DEHAP Türkiye'nin NATO'dan çıkması için miting düzenlemekle meşgul..
Ben kişi olarak Kuzeyli Güçler'in en fazla Kuzey'in kurtuluşu ile ilgili olmalarını ve buna kilitlenmelerini isterim. Bunun için Kuzeyliler'in konu ile ilgili adımlarını desteklerim. Elbette NATO toplantısının söz konusu olduğu ve Türkiye'nin buna ev sahipliği yaptığı bir dönemde konu ile ilgili bildiriler, Kürdistan'ın çıkarına formüle edildikleri müddetçe, önemlidir. Ama sırf bazı çevrelere şirin görünmek ve ideolojik olarak öyle düşünüldüğü için, çıtayı yüksek tutup miting düzeyinde tavır almalarını, Kürdistan'ın kaderi ile ilgili adımların atıldığı bu zaman kesitinde anlamsız bulduğumu ifade etmek isterim. Hele DEHAP'ın, Türkiye'nin sol milliyertçi kesimi ile bu derecede sarmaş dolaş olmasını anlamak mümkün değil diyorum. Kuzey İnsanı bir yandan "savaş" gibi bir ad takılan ve bu çerçevede gerillayı, hedefi pek belli olmayan bir ölüme gönderen insanların sundukları ve "yeni bilimsel teori" dedikleri anlamsız "perspektifler"in eşliğinde, üstelik tehlikeli bir macerayı yaşamak zorunda bırakılırken, öte yandan da hareketsizliğini sürdüren diğer kesimin hareketli görünmek için NATO'yu, Türkiye'nin bölge ve giderek Kürtler üzerine niyetlerini ortaya koymak için uyarıyorlar. Hedefe vurmak, sağlam bir Kürdistani duruş için diyalog imkanı zaten iki tarafın da gayretleri ile akamete uğramış, bilhassa PKK kesiminin bulanık, Kürdistani olmaktan ziyade İmralıcı tutumu nedeniyle hiç doğmadan ölmüştür.
Bu arada güvensiz bir ortamda bulunulduğu inancı hakim olmuş, yeni bir silkeleniş ve toparlanma arayışı da doğmamış ya da doğamamışken, zorlamalarla adım atılamayacağı da görülmüştür. Fırsat, bilhassa Kuzey için bağıra kaçmaktayken, uzun vadeli bir tasarı geliştirmenin önündeki asimilasyon, yılgınlık ve eylem romantizmi denilen momenti kaçırma gibi faktörlerin de etkisiyle elimizden uçmaktayken, insanlar, meydanı bazan saldırganca kalem oynatan "ben demedim mi"cilere bırakmaktadırlar. Hatta onlara katılıp da Kürtler'e hakaretler yağdırmaya başlayan Kürt kalemler de gittikçe artıyor. Yazık...
Ben ne Kuzey'den ne de Güney'den sözümü sakınmayacak kadar bağımsızım. Nerede hata görürsem, kim ne derse desin üstüne giderim. Bu özelliğimi dikkate alacağınızı umarak Güney son diplomatik manevrada kartlarını çok iyi oynadı ve oyunu bozdu diyorum.. Bu oyun bilhassa Rusya-Fransa ikilisinin tezgahladığı veya gelişmesine katkıda bulunduğu pro-Arab bir oyundu. Eğer oyun tutsaydı ve Kürtler Güvenlik Konseyi'nin son kararına "federasyon zikrediliyor" diye banko sahip çıksalardı veya anında en ekstrem bir davranışla, yani hükümeti diplomasiyi işletmeden terk etselerdi, Araplar psikolojik olarak sürece hakim olacak Kürtler'i küçük bir özerklik simidine razı etmek için ABD ile birlik olup baskı kuracaklardı. Tabii ki ABD'nin işin içinden en az zararla sıyrılmak için rıza gösterebileceği bu tür baskılar, Fransa ve Rusya gibi Arap kartını sürekli ellerinde tutmak isteyecek bedavacılar tarafından içtenlikle desteklenecekti.. Ama Kürtler bunu yutmadılar. Ne kendi aralarındaki Mahmud Osman tipi maceracıların oyununa gelip Kürt Milleti'ni yeni acılara yol açacak adımlara yanaştılar, ne de kazanımlarından vazgeçtiler..
Hatırlanır, BM Güvenlik Konseyi'nin kararrının hemen ertesi günü büyük yaygaralarla ve bir merkezden yönlendirilmiş gibi, ABD'nin Kürtler'i yeniden sattığı ilan edilmeye başlanmıştı. Buna ABD basınının bazı Başkan Bush karşıtı kalemleri de iştirak etmişti. Arap Kesiminden "seçilen" yeni yönetimin önde gelenleri (başbakan ve devletbaşkanı), ilk olarak peşmerge güçlerinin, "milis" oldukları gerekçesi ile dağıtılmasını kararlaştırdıklarını ilan etmişlerdi. Bu açıkça geçici yönetim kanununa aykırı bir karardı. Peşmerge Komutanlığı buna şiddetle itiraz etti ve ilk geri adımı attırdı. Ardından Bilhassa Sn Barzani, Kürtler'in Kırmızı hatlarını ilan etti ve sözlerinin arkasında durdu. Bu geçici yönetim kanununda yer alan hususlardı. Ardından Neçirvan Barzani gizli belge ve dialogları açıklama tehdidinde bulundu.. Arap kesimi, belki de "iyi halde olsunlar"ın da baskısı ile ikinci geri adımı bu konuda attı. Bununla da yetinilmedi, İngiliz Dışişleri Bakanı Sn Barzani'yi telefonla arayarak Kürtler'in meşru hakları konusunda güvence verdi. Artık düzlüğe erilmişti. İşaret verildi ve krizin aşıldığı ilan edildi. Ama uluslararası koroya katılan Kürtler'in panikçi bir kesimi aceleci davranarak adeta SOS veriyordu. Sanki yabancılar Kürtler'i Kürtler'den daha çok seviyormuş gibi bir hava veriliyordu. Bu provokasyonlara gelinmedi, diplomasi işletildi ve hükümetten çekilme gerçekleşmedi.
Kıssadan hisse, sakın ola ki yabancı basını çok iyi takip ederken, onlara uyarak tahliller geliştirmeyiniz. Tahlillerinizi durumu çok iyi kavrayarak, gücümüzün sınırlarını bilerek yapınız. Safire gibi Kürtler'e karşı sicili belli birisi eğer "bağımsızlık Kürtler'in hakkıdır" diye kaydediyorsa siz o talebin içereceği tehlikeleri okuyun..

2004-06-13




Gorusunuz