Şia-Baas-Kemalist ittifakı
ve Kürtler-II

Öncelikle şunu kaydedeyim: TUSİAD kurucu üyesi, sanayici ve Kürt Sorunu'nun çözümü uğruna gayret sarfeden ve bu uğurda bedel olarak kardeşini toprağa veren değerli insan Sakıp Sabancı vefat etmiştir. Kendisine rahmet, ailesine ve TUSİAD çevrelerine başsağlığı diliyorum.
Geçen yazımda bahsettiğim Şia-Kemalist-Baas ittifağının desteklediği başkaldırı ve sonuçta Sadr yanlıları ile Saddamcı Felluca Arapları'nın yarattığı terör karşısında Güney Kürtleri'nin Tavırlarını çok yakından izledim. Bilhassa PDK oldukça optimal bir rota sergiledi ve gelişmeleri engellemek için elinden geleni yaptı. Olaylara kronolojik açıdan şöyle bir baktığımızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılır:
Önce geçici anayasanın imzalanması ile ilgili kriz çıktı. Arap kesiminden bazı üyeler, bilhassa şiiler metni imzalamadan önce üzerinde bazı değişiklikler yaparak Kürtler'in veto haklarını yok etmek istedilerse de Güneyli Liderler'in çabaları ile başarılı olamadılar. Bunun üzerine şiiler açık bir şekilde Kerkük üzerine oyunlar başlattılar ve Irak Türkmen Cephesi ile ittifağa girdiler. Bu arada 5000 şii militan bölgeye gönderildi provokasyonlara başlandı. Kürtler bunu da soğuk kanlılıkla, ama kararlılıkla karşıladılar. Ayrıca Arap aşiret liderlerini ve şahsiyetlerini Hewlêr'e topladılar ve günlerce "kardeşliğin nasıl olması gerektiği" konusunu konuştular. Aynı zamanda bilhassa TV kullanılarak Kürt kitleleri eğitildi. Ama bunlar yetmedi. Araplar, dışardan gelen desteğin de katkısı ile silaha başvurdular. Kürt tarafı yine de soğuk kanlılığını bozmadı, ama teröristi de adıyla andı.. Şimdi mücadelenin seyrine göre yeni tavırlarını bekliyoruz. Umarız, Türkler'e çağrı yapılmasını kolaylaştıracak bir hata yapmazlar.. Bu arada Yetim-i Esad'ın sahneye koyduğu Qamişlo provokasyonu ve neticede Şam usulu bir "te'dip ve tenkil" harekatı başlatıldı. Bu olaya karşı Kuzey'lisi ve Güney'lisi ile tüm Kürt Parti ve şahsiyetleri, yeterli olmasa da, gerekli tepkiyi gösterdiler.
Fakat Kuzey'deki büyük parti, PKK, Irak'ta cereyan eden oldukça hayati ve Türk Derin Devleti gibi Kürtler'in tarih sahnesine çıkmasına karşı büyük bir kin besleyen çevrelerin içinde yer aldığı, desteklediği Arap Başkaldırısı karşısında oldukça sessiz. Hatta basında kalem oynatan ve kendileri dışındaki şahsiyetleri "tırşıkçı" olarak niteyen bu partinin mensupları, ABD'yi eleştirme adına bu silahlı haydutları destekler bir pozisyon sergiliyorlar. Bu tip insanlar, ciddi eleştirileri cevaplamak yerine, ki kapasiteleri bunun için çok yetersizdir, akıllarınca küçümseme yolunu seçerek böylesine "tırşıkçı" gibi sözcüklere sığınırlar. Şunu öncelikle belirtmeliyim; Kürdistan siyasi tarihinde bedavacı, emek sarfetmeden sahnede kalan, laf ebesi "tırşıkçılar hep vardı, olmaya da devam edecek. Fakat günümüzde "tırşıkçılık" artık bir başka anlam yüklü olarak da vardır, şöyle: Şimdiki tırşıkçılar büyük emek sarfediyorlar, ama Kürtler'i asimile etmek amacıyla ve onları Türkler'e peşkeş çekerek.. Bu kısa ihtar ile çamur atmanın eleştiri yerine geçmeyeceği belirlemesi ile geçiyoruz..
Aslında PKK yöneticileri son bir yıldan beridir ABD öncülüklü bir saldırı bekleme durumundadırlar. Kendilerini uzun bir süre bu konuda uyardım. Kapalı kelimelerle, politik istikrarsızlıkları ve çağa uyum sağlamayan yürüyüşleri itibarı ile saldırıya açık olduklarını belirttim. Tabii ki ABD'nin emriyle politika yapılmaz. Bu tamam. İyi düşünürsek işin bir de öteki yüzü vardır. Bir ulusun sorumluluğunu yüklenmişsin. Bu ulus özgürlüğü yakalama fırsatı yakalamış. Öncünün görevi bu özgürlüğü yakalamak mı, yoksa dostlar alışverişte görsün misali manuplasyonlarla sağa sola efelenmek midir? Ama onlar zaten kendileri düşünmez ve karar almazlar. Hep İmralı'dan beklerler emirleri. İmrali ise bilhassa son yıllarda günlük değişim, üstelik taban tabana zıt değişimlerle onları güçten düşürmekte, güvenilirliklerini sıfıra indirmektedir.
1999'da, İmralı'dan gelen emirle, geri çekilme kararı aldıklarında bu elbette pek çok insan gibi benim için de sürprizdi. Ben bu sürprize rağmen kendilerini yalnız bırakmadım. Değişim geçirebilecekleri umudunu hep taşıdım. Geri çekilme 500 gerillanın hayatına mal oldu. Geçen sene yeni ve tam tersi bir emirle bu kez ülkeye ve Türkiye'ye gerilla sevki yeniden başladı. Bu kez geri dönüş yolunda yine yözlerce şehit verildi. Ciddi bir savaş başlatmanın koşullarının kaybolduğu bir süreçte yapılıyordu bu sevkiyat. Her iki karar da yanlıştı ve gerilla kanına mal oldu. Ardından emirle "değişim" sloganlı kongreler yapıldı. Bunların hiçbirinde çağdaş bir değişim planı ortaya konmadı, çünkü değişimi getirecek irade yoktu. Söz konusu süreç boyunca Türk Özel Harp Dairesi'nin planlı ve dikkatli bir yönlendirmesi ile Türk marjinallerine kayıldı. Kürtler'in kimlik ve özgürlük merkezli aredeleri kırılmaya çalışıldı. Irak müdahalesi ufukta göründüğünde, bilhassa Güneyli Kürtler'in tavırlarının netleştiği günlerde "hepimiz birer Saddam'ız" yollu yazılar yazanlar oldu. TV ve gazete her gün ABD karşıtı yazılar yayınlamayı derinleştirerek sürdürdü. Sonuçta bütün ihtarlara rağmen Kürdistani olmak red edildiği bir süreçte ABD Bölgeye gelip yerleşti. 1999'da başlayan süreç boyunca ABD'nin öncülük ettiği "terör listeleri" furyası işletildi. AB de PKK'yi listeye almıştı. Buna elbette karşı çıktım. Hatta, PKK ile hiç bir organik bağım olmamasına rağmen, terörist olarak yargılanmak istedim. Hikaye uzun..
Ardından kurulan Kogra-gel adlı ucube ile sivilleşme icad edildi. Artık "kurbağaların sindirim sisteminin Kürt Sorunu'na etkileri" tartışılacaktı. Avrupa'da, "İşte Zübeyir Aydar'ı başkan seçtik, bakın ne kadar uygarlaştık" yollu propagandalar yapıldı. Bir emanetçi kadar bile takımdan sayılmayan Sn Aydar elbette hiç kimseye inandırıcı gelmedi. Avrupa'daki basit bir sorumludan bile talimat alan bu zat gülüşmelere yol açıyordu. Kogra-gel'in ömrü on gün sürdü. Sn Bayık onuncu günden itibaren başta Osman Öcalan olmak üzere yönetimin büyük bir kesimine cepheden saldırdı. Reformları ciddiye almak gibi bir akılsızlık gösteren bu çevre şaşkınlığa uğradı. Kopuşlar yaşandı. İmralı'dan bol aşağılama talimatları eşliğinde bir yandan PKK yeniden kurulurken öte yandan tasfiye kongresi şekillendi. İşte AB'nin yasakladığı şu PKK harflerine dönüş Avrupa için son damla oldu ve ardından tüm çizgi, PKK, KADEK, Kongra-gel birlikte "terör listesi"ne alındı. Ortada Kıbrıs uğruna satış falan yoktur. Yapılan şey güvensiz ve yarın ne yapacağı belli olmayan bir örgüte işin ciddi olduğunu göstermekten ibaretti. Biz elbette, bazıları şöyle der falan gibi bir etkinin altında kalmaksızın, bu karara da şiddetle karşı çıkıyoruz. Red ediyoruz. Ayrıca bu kararın tutucu PKK yöneticilerini halkımızın nazarında mağdur duruma düşürerek durumlarını güçlendireceğini biliyoruz. Avrupa bu kararla Kürt Sorunu'nun çözümüne hizmet etmemiş daha da karmaşıklaştırmıştır.
Bu durumda nereye doğru gidilmekte olduğunu gelecek yazıda tartışalım.

2004-04-12




Gorusunuz