Şia-Baas-Kemalist ittifakı
ve Kürtler-I

Bu mini dizide Irak'taki gelişmeleri nasıl yorumlamalı sorusuna cevap arayacak, Kuzey'in bu süreç karşısındaki "duruşunu" irdeleyeceğim.
Ortadoğu'da ve giderek dünyada her şey biribirine bağlıdır. Bunu sözde değil özde göremeyenler doğru politika geliştiremezler. Ortadoğu'daki yeni satrançta da bunu görüyoruz. Irak'ta başkaldırı niteliği kazanan olayların yorumunu ve yol açacağı gelişmeler konusunu ABD Savunma Bakanlığı çok net bir biçimde ortaya koydu, aşağı yukarı şöyle: "Eğer olaylar yayılırsa, bu, Irak için, bölge için ve dünya için çok tehlikeli gelişmeleri de birlikte getirecektir".. Yukarıdaki sözlerin anlamı tahlile değer. Bu sözler elbette bütün istihbarat ve savunma çevreleri tarafından, anında tahlil edilmiş ve mesaj gerektiği gibi anlaşılmıştır. Ben de kendi açımdan bu mesajı açmaya çalışacağım..
Bir Kürt insanı olarak olaya "haklılık" veya "haksızlık" bazında bakmanın Kürtler'in işi olmaması gerektiği inancındayım. Biz hayat boyu olaylar karşısında "kerameti kendinden menkul" (kendi kendini öyle görme anlamında) bir yargıçlık yaptık ve hep kitapların yazdığı haklılık veya haksızlık gibi yargılara vararak tavır aldık, sonuçta hiçbir kazanç sağlamadan başkalarına hizmet ettik. Ama artık bu günlerin geniş ölçüde geride kaldığını görüyorum. Şimdi biz de çıkarları olan bir milletiz. Çoğunluk itibariyle böyle düşünüyor ve böyle tavır alıyoruz. İstisnalarımız, yabancı markalı ve asimilasyona yönelik bir marksizmi ve yine yabancı markalı bir dinciliğe kapılmış giden bir kısım dinci.. Yani iki hatalı yorumlu "enternasyonalist" çizgi. İki kardeş.
Şu günlerde Irak'ta yaşanan mini iç savaşta Kürtler, bilhassa Güneyli Kürtler doğru zamanda, doğru yerde bulunmanın verdiği güvenle daha fazla anlaşılmışlığın keyfini yaşıyorlar. Bir yanda Saddam Diktatörlüğü'nü yıkmış ve onlara bir avuç özgürlüğü tattıran bir koalisyon, öte tarafta ise kazanma ihtimali doğduğunda onları köleleştirecek olan bir başkaldırı. Kürt elbette kendi tarafını tutacaktı ve tereddütsüz bir şekilde koalisyonun yanında yeraldı. Akıl ve biraz iz'an sahibi olan her gözlemci olayların tırmanmasında bölgedeki Şii-Baas-Kemalist ittifakının hedefe oturttuğu Kürtler'in dirilişini tersine çevirme güdüsünün ve Demokratik Ortadoğu Projesi'nin yarattığı ürküntünün önemli birer sebep olarak yattığını görmezlikten gelemezler. Bu savaşta genç bir isyancının büyük devletlere kafa tutmasını heyecan verici bulan genç ve ayrıca donmuş kafalar bulunabilir. Bunun eskiden beri kafalarına yerleştirdikleri devrimcilik şablonu ile uyum halinde olduğunu görenler de olabilir. Ama özünde bu kalkışma Araplar'a da zarar verecektir. Hele Kürtler'in bu kalkışma karşısında tereddüt etmeleri bile saçmalık olur. "Geçici anayasa" diyebileceğimiz metin ortaya çıktığından beri Türk Derin Devleti'nin hasetten kırıldığını görmek için öyle derin incelemelere gerek yok. Metnin kabulunun hemen ertesinde Yetim-i Esad'ın Güney-Batı'ya Baas taarruzunu başlatması ve günümüze kadar sürdürmesi, Türkmen Cephesi ile Şii el Sadr tarafından Kerkük'e gönderilen binlerce militanın Kürt evlerine ve işyerlerine karşı başlattığı saldırılar aslında savaşın 8 Mart itibariyle başladığının, ABD'nin daha sonra aldığı sert tavırla savaşın manifest hale geldiğinin gözardı edilemez delilleridir. Tam da o sıralarda kurulmakta olan Irak Ordusu'nun komutasının Kürtler'e verildiği haberi Ankara'ya ulaştı ve ardından "Ordunun Irak'a girmesi" konusunda spekülasyonlar yeniden başlatıldı. Albright'in şu anda Türkiye'de boy vermesi ve Türk Ordusu'na yeniden çağrı yapılması gerektiği yolunda demeç üzerine demeç vermesi anlamlı sayılabilir. Ama Amerikalı politikacı eskilerini tanıyanlar bu demeçlerin para karşılığı verildiğini de unutmazlar. Yine de Türk Derin Devleti'nin eğilimini ortaya koyar bu. Düşman her zaman düşmandır. Dişlerini göstermek için hiç bir fırsatı kaçırmaz. Her an uyanık olmak lazım.
Şimdi Şii ve Baasist Felluca Sün'ileri kol kola ABD'ye karşı çarpışırken dünya adeta dua edercesine Irak'ın Viet Nam'a dönüşmesini bekler hale geldi. Olayı terör hareketi olarak görenler, neredeyse Kürtler, ABD'liler ve diğer bazı ittifak güçlerinden ibaret kaldı. Bu anlamlıdır.
İşte bu noktada ABD Savunma Bakanlığı'nın yukarıdaki resti geldi; eğer olaylar yaygınlaşırsa, bundan Irak, Ortadoğu ve tüm dünya etkilenir! Irak elbete ilk planda etkilenecek olan coğrafyadır. Burada zaten kan akıyor. Eh, o zaman daha fazla nasıl etkilenir? Parçalanarak mı? Belki. Ama kesin olan bir şey var. Araplar; şiisi ve sünnisi ile demokrasiden ziyade milliyetçiliğe kilitlenmişlerdir. Barzani'nin geçen haftalar boyu Iraklı aşiret liderleri ile ve siyasilerle yaptıtığı uzun Hewlêr toplantıları da pek yankı bulmamışa benziyor. Kürtler, birlikte yaşamanın demokratik temellerini sağlam tutmaya çalıştıkça Araplar, şiisi ve sün'isi ile "milliyetçilik" diyor, başka bir şey demiyorlar. Her önüne gelen geçici anayasayı değiştirme meylini açığa vurmakta bir beis görmüyor. Amaç Kürtler'in elde ettikleri özgürlüğü asgariye indirmek ve sonuçta, ilk fırsatta yok etmektir. Arap Birliği'nin müdahale teşebbüsleri, Avrupa'da el altından yürütülen propagandalar bu milliyetçiliği körüklerken, Türk ve Suriye rejimleri de dişlerini göstermek için hiç bir fırsatı kaçırmıyorlar.
Şu anda Güneyli Kürtler, Irak'ı işgal altında tutan müttrefik güçler nezdinde prestijlerinin zirvesini yaşıyorlar (bu açıktır ki Kuzeyli Kürtler'in çoğunluk hareketini de kapsayabilirdi). Umarım Kürtler gittikçe güçlenen bu ittifakı bozacak yanlış adımlar atmazlar. Arap teröristler'in karşısındaki sağlam duruş sürdürülmeli, aşırı esneklikten kaçınılmalıdır. Kürtler'in değeri anlaşıldıkça durumları güçlenecektir. Irak'ta demokrasinin yerleşmesinde Kürt Halkı başrolu oynar durumdadır. Bu, gün geçtikçe daha fazla anlaşılıyor. İşte bu noktada isyancıların hedeflerinin tam aksinin gerçekleşmesi gündeme gelip oturabilecektir. Yani Kerkük dahil tüm Kürdistan coğrafyasının birleştirilmesi söz konusu olacaktır. İtirazın devamı halinde bu işi teşvik edenler, başta, Kürtler'e karşı devam ettirdiği saldırıları ile dosyası güttükçe kabaran Yetim-i Esad Suriyesi olmak üzere tüm çevre ateş altına girecektir. Bunun belirtileri oldukça fazla. ABD bu kez tek başına hareket etmek zorunda kalacağını çok iyi biliyor. "Dünya bundan zarar görür" belirlemesi biraz da 11 Eylül sonrası demeçleri andırmıyor mu? Bunu da artık ilgili ülkeler değerlendirsin..

2004-04-10




Gorusunuz