Kıbrıs Seçimleri'nden alınacak dersler

Önce bir not: Türk Devleti, anayasanın hazırlandığı bu süreçte Güney'e karşı tam bir tarruz başlatmıştır. Buradan Kongra-gel'e sesleniyorum.. Eğer gerçekten Kürdistani düşünüyorsanız (ki kuşkusuz öyle olması gerek) ve Irak'ta federal bir yapı öneriyorsanız, o zaman Güney'i desteklediğinizi lafta değil, fiiliyatta göstererek Avrupa'nın merkezinde her Kürt'ün katılacağı bir miting veya yürüyüş düzenleyiniz.. Bu sizin prestijinizi inanılmaz bir şekilde arttıracak, Kürt Ulusu'nun kader günlerinde en üst düzeyde bir birlik gösterisi olarak tarihe geçecektir. Halk sizden bunu bekliyor.. Haydi komplekssiz bir şekilde konuyu ele alınız.

Şimdi yazıma geçebilirim..

Bugün de Kıbrıs Seçimleri ve bu seçimlerle Türk-Kürt demokrasi mücadelecilerine verilen mesajı yazı konusu yaptım. Öncelikle bu güncel konuyu da aradan çıkarmak istedim. Kıbrıs Seçimleri dolayısıyla oradaki seçmenin verdiği mesajı doğru okumak hem Kürtler, hem de Türk demokratları için oldukça önemli.

Kıbrıs Küçük bir ada. Ama orada önemi büyük bir mücadele veriliyor; Kıbrıslı'nın kendi iradesine sahip çıkarak, kendi kaderini kendisinin tayin etmesi gibi temel bir mücadeledir bu. Bir tarafta işgalci Türk Devleti ve onun kuklası konumundaki Denktaş ve şürekası, öbür tarfta bu işgali sona erdirerek AB'ye girme hayali kuran yerli Kıbrıs Türkleri. AB'ye tek parça halinde girmek veya çözümü çok ağrılı hale getirmek bu mücadelenin galibinin kim olacağına bağlı. Bu adayı rehine olarak tutan Türk Derin Devleti, Kuzey'in serbest bırakılması için kendisine müzakere tarihi ve birliğe "Ankara Kriterleri" ile girmek için şantaj yapıyor. AB çevreleri ise bu şantajı red ettikleri gibi, Mayıs'tan, yani Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmen AB üyesi olacağı günden itibaren, Türkiye'yi AB topraklarının bir kısmını işgal etmiş gibi kabul edecektir. Bunun ne anlama geldiğini, Türk Derin Devleti tavrını değiştirmezse, çok yakında göreceğiz. İşte bu puslu havada Kuzey Kıbrıs işgal bölgesinde seçimler gündeme geldi. Bir bilek güreşi seyrettik..

Bu bilek güreşinde klasik, yani (öyle görünmesine rağmen) sağ-sol bölünmesi yerine, Türk Devleti'nin işgaline son vermesini isteyen AB yanlıları ile statükocuların yarışına şahit olduk. AB yanlıları Avrupa'nın desteğini yanlarında hissederken, statükocular Türk Derin devleti ve Türk Solu'nun bir kısmının tam desteğini aldı. İktidarı elinde tutan bu sonuncu kesim, seçimlere göstere göstere hile kattı, Türkiye'den getirtilen göçmenleri alelacele vatandaşlığa alarak oy desteğini yapay olarak arttırdı. Sonuç; denge.. Ama yerli halk eğilimini net bir şekilde birlikten ve AB'ye girmekten yana koydu. Bu ise Türk Derin Devleti'nin geniş ölçüde prestij kaybına yol açtı. Sarsıldı. Türk resmi devlet politikasına destek veren TVler'nin ve genelde yazılı basının kaydettiği gibi, Kıbrıs'taki tercihle başlıca Türk Ordusu yıpranmaktadır. Bu da oldukça doğru ve önemli bir saptamadır. Okun yöneldiği hedef de isabetlidir. Çünkü Türk Ordusu, hem Türkiye denilem coğrafyada hem de çevresinde demokrasiye engel tek organize güçtür. Bu güç devre dışı kalmadıkça ne Kıbrıs Halkı, ne de bölge halkları kolaylıkla demokrasiyi yakalayamazlar. Türk Derin Devleti, pratikte ordu, AB veya ABD'den ziyade iç dinamiklerle devre dışı bırakılmalıdır. Bunun anahtarı ise sorunları yüzeyel, kalıpçı ideolojik terimlerle açıklamak değil, çağı gerçekten anlamaktır.

İşte Kıbrıs'taki bu mücadeleden Türkiyeli AB yanlılarının, başta Kürtler olmak üzere çıkaracakları dersler vardır. Dünyayı çok iyi kavradım diyen bir ulusal hareketin ve demokratların adadaki seçimlerde izlenen mevzilenmeden çıkaracakları en önemli ders; günümüzün şartlarında belli bir hedefe varmak için klasik sağ-sol bloklaşmanın anlam yitirdiğini, asıl olan o hedefe kilitlenmiş güçlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini anlamalarıdır. Günümüzde, Türkiye denilen coğrafyada yaşayan insanlar, parti bağını aşacak şekilde AB'ye girme arzusunu taşımaktadırlar. Aynı coğrafyada hem sağ ve hem de sol partilerden AB'ye karşı olanlar, organizasyon olarak ve meclis çoğunluğu itibariyle öndedirler. Bu bir çelişkidir. İşte benim yıllardır Kuzey'deki harekete anlatamadığım budur. Söz konusu çelişki eğer bilerek es geçiliyorsa, bu, bile bile lades demektir, başarısızlığa programlanmanın daniskasıdır. Bloklar, cepheler, işbirlikleri dostlar alışverişte görsün diye inşa edilemezler. Belli bir hedefe yönelik olunur. Aynı şey Türk Demokratları ve giderek AB yanlısı sermaye için de geçerlidir..

Türkiye denilen coğrafyada demokrasi ve giderek tarifini bulduğu Kopenhag Kriterleri'ni esas alan bir sağ-sol bloklar üstü bir politikanın bölgenin geleceğini ipotek altından kurtarabileceğini düşünmek gerekir. Kıbrıs bunu en aşağısından denedi. Şimdi başarısını tescil ettirmek istiyor ve bunu Türk Derin Devleti'ne rağmen yapıyor. Siz neden yapmıyasınız?




Gorusunuz