Güney, Kürt Ulusu'nun mayın tarlasında yeni gelişmeler..

Son on gün içindeki olayları ve demeçleri bir kaç satırbaşı halinde alt alta koyalım ve gidişatın perde arkasını kavramak için bu satırları temel alarak fikir cimnastiği yapalım: 1) Türk Ordusu, ABD Dışişleri Bakanı'nın TELEFONLA ilettiği isteği üzerine Irak'a girme arzusunu şimdilik rafa kaldırdı. Türk Tarafı'nın iddiasına göre istem muhtemelen altı ay sonra yeniden değerlendirilecek.. 2) Eğer Ankara yeniden huylanmazsa YNK Genel Sekreteri ve Irak "Devlet Başkanı" Başkan Talabani, bu son sıfatı ile Türkiye'yi ziyaret edecek.. 3) Güya KDP Başkanı, Başkan Barzani Türk Gazetesi "Daily News"e verdiği demeçte KADEK'i düşman ilan etmiş, ama gerillalar "erişilmez dağ doruklarında" bulunduklarından dolayı, kendilerinin ve Amerikalılar'ın bunlara dokunmayacaklarını da eklemiş. 4) Fakat KDP'nin yayın organı Xebat, Barzani'nin Böyle bir demeç verdiği hususundaki Türk iddialarını anında yalanladı.. 5) Yine aynı Lider, "Irak'ta eyalet sistemine dayalı bir federasyon şeklini kabul etmeyeceklerini ancak 'Gönüllü birliktelik' temelinde bir federal çözümü kabul edeceklerini" açıkladı.. 6) Gül, ABD'nin Kürtleri açıkça kayırdığını söyledi.. 7) Yine aynı Gül "Irak'ın toprak bütünlüğünü tehlikeye sokacak hiçbir gelişmeye fırsat vermemek gerekir. Ama güç bizde değil ABD'de. Geldiler işgal ettiler. Biz sürekli uyarıyoruz." gibi bir serzeniş sergiledi.. 8) Türk Dışışleri bakanına göre, KADEK Gerillaları ABD Güçleri ile çatıştı.. Ayni kaynaklar; "Hem peşmergeler de aynı çatışmada yer aldı.. Bir peşmerge öldü, on kişi yaralandı." ABD tarafı bir olay cereyan ettiğini doğruluyor, ama karşı tarafın kimliği konusunda "belirsiz" kelimesini kullanıyor.. Nihayet "KADEK"in yaptığı açıklamada ölü ve yaralı hiç kimsenin olmadığı, esir alınan bir arkadaşlarının serbest bırakılması ile olayın kapandığı bildirildi. 9) KADEK kendisini feshetti. Bütün bunların anlamı ne? Şimdi yukarıdaki belirlemeleri merkez alan kısa yorumumu sunmaya çalışacağım.

ABD Dışişleri Bakanı telefonla, evet sadece bir telefonla, durumu meslekdaşı Gül'e tebliğ etti ve Türk Devleti, belki de şimdilik, Irak'a inemedi.. Böylece Kemalistler'in alt emperyal hevesleri, kısa bir telefon konuşması ile şimdilik buzdolabına kaldırılmış oldu. Bilindiği gibi uzun süredir, bilhassa Barzani'nin karşı çıktığı Türk Ordusu'nun Irak'a seferi, Türk Devleti'nin onur hesaplarının dışına çıkarak, Kürtler'in yakalamakta oldukları bir avuç özgürlüğü ezmek için mutlaka yerine getirmek zorunluluğunu hissettiği bir ulusal plan haline gelmişti. Basını ile, bir kısım sağı ile, önemli bir kısım solu ile, dincisi ve dinsizi ile Türk toplumunun çoğunluğu buna kilitlenmişti. Türk stratejlerin "oldu da bitti" gözüyle baktıkları ve sadece sayısal askeri katkı konusunu tartıştıkları planın tutmadığı görülünce hükümet, içe dönük yalanlarla, derini ve yüzeyeli ile devletlerinin kamuoyu nezdinde kaybettiği prestiji yeniden kazanmak için harekete geçti. Psikolojik Savaşta, kendi cephesini güçlendirme operasyonu olarak adlandırılan yeni bir yalan kampanyasını ibretle izliyoruz.

Tam da bu sırada Talabani'nin, yeniden şekillenmekte olan Irak Devleti'ni en yüksek düzeyde temsil eden bir şahsiyet olarak, Ankara'yı ziyareti gündeme oturdu.. Bir Kürt, Kürtçülük yapmış bir Kürt'ün devlet başkanı olarak karşılanması söz konusuydu. Kim karşılayacaktı Talabani'yi? Türk Devleti bunu da tartıştı ve nihayet işgal altındaki bir coğragyanın "hükümet sorumlusu" olarak karşılamayı kararlaştırdılar. Bir Kürt aynı seviyede bir görüşme partneri olarak Çankaya'daki geri zekalı Kemalist ile görüştürülemezdi.. Talabani'nin ilk olarak Erdoğan'la karşılaşması söz konusu. Eşit mi? Hayır! Başbakanları Erdoğan, Talabani ile "görüşme" yerine diplomatik dilde daha aşağı bir düzeyi ifade eden onu "kabul etme" terimini kullanmayı tercih ettiler. Hatta aynı şey dışişleri bakanları için de söz konusu.. Karşılama programı kastidir ve Türk Devleti'nin o meşhur büyüklük kompleksinin yönlendirdiği bir aşağılama senaryosu kokmaktadır. Bu arada resmi görüşmelerde seviyeyi daha da düşürmek için asıl görüşme mekanı "dışişleri bakanlığı" olarak saptandı. Irak Devlet Başkanı veya en aşağısından hükümet başkanı pozisyonunda olan Talabani'nin bu ziyareti ertelemesini umarım. Umarım bu talep kendisine ciddi bir şekilde iletilir..

Geçmiş günlerde Türk Basını'nın derin devletle işbirliği içinde bulunan kesimi de rahat durmadı ve psikolojik savaş esprisine uygun desinformasyonlar yaymaya devam etti. İlnur Çevik adlı MİT'le ilişkileri su götürmez bir "gazeteci", Mesut Barzani ile yaptığını iddia ettiği bir "röportaj yayınladı. Kürtler'i kapıştırmaya yönelik olan bu röportajda Mesut Barzani'nin ağzından, Güney Kürtleri'nin KADEK'e ne kadar düşman oldukları, "terörist" gibi nitelemelerin bolca kullanıldığı röportaj, KADEK'lilere "erişilemez dağ doruklarında yuvalanmaları"ndan dolayı dokunulamadığı gibi saçma ile sürüp gidiyordu. KDP atılan yeme gitmedi ve röportaj anında yalanlandı.. Fakat hemen ardından Haftanîn Vak'ası cereyan etti.. Türk Dışişleri bakanı bu çatışmanın balıklama üstüne atıldı ve Türk Basını'nın olayı günlerce istismar etmesinin işaretini verdi. Burada yeniden "kıssadan hisse" diyoruz ve Türk Kemalist Rejimi için iyi olan her şeyin Kürtler için kötü olduğunun hep hatırda tutulmasını istiyoruz. Kürt Örgütleri, bilhassa KADEK veya yerine geçen organizasyon, her türlü iç çatışma ortamından alabildiğine kaçınmalıdır. Haftanîn olayı türü "kazalar" arttığında bunun "terörist KADEK" teorisyenlerinin ekmeğine yağ sürmek anlamına geldiğini bilmem unutmak mümkün mü? Aynı şekilde Güneyli partilerimiz de iç çatışmaların pusuda bekleyen "xêrnexwazlar"a yarayacağını herhalde deneyimleri ile biliyorlar.

Åžunu da eklemeliyim ki, Türk Halk'nın; "bekâra 'karı' boÅŸamak kolaydır" ÅŸeklindeki deyiÅŸini asla unutmuyorum. Güney'i ve Kuzey'i ile Kürt Parti ve örgütlerinin hangi güçlerin baskısı altında bulunduklarını, iç sıkıntılarını, açmazlarını, hatta onlara aba altından sopa gösterenleri bütün açıklığı ile bilmiyorum. Bunları, tahminin ötesinde bildiÄŸini iddia eden siyasi gözlemciler bilgi kaynaklarını biraz abartıyorlardır. Ama buna raÄŸmen bazı ipuçlarından hareketle neler cereyan ettiÄŸini önemli ölçüde doÄŸru bir ÅŸekilde kestirebiliriz. Bu açıdan bakıldığında, pek çok açığa vurulmuÅŸ sıkıntı arasında, Mesut Barzani'nin "Irak'ta eyalet sistemine dayalı bir federasyonu kabul etmeyiz" ÅŸeklindeki beyanı durduk yere verilmedi herhalde. Bir sıkıntının veya bir dayatmaya karşı yeni bir duruÅŸun ifadesi olarak okudum ben bu beyanı. Evet önemli bir güç, Kürtler'e, belki de bir baÅŸka bölgesel güç lehine, bir ÅŸeyler dayatmasa neden durup dururken böylesi bir demeç verilsin? Hem Türk Devleti neden anında, hiç vakit kaybetmeden tepki gösterdi bu demece? Bu iÅŸte bir terslik, bir Osmanlı parmağı olmalı..

Yine de biz aynada kendimize bakacağız. Bu açıdan bakıldığında Kürtler'in bölünmüşlüğünün çanak tuttuğu bir dış dayatma söz konusu olmalı. Son zamanlarda Hevlêr yönetimi ile barajların kontrolunu elinde tutan Süleymaniye yönetimi arasında "elektrik" kullanım hakkı ile ilgili başgösteren ağız kavgası bir iç çatırdamanın. En aşağısından güvensizliğin göstergesi iken, elbette "güçlü Güney Kürtlüğü" tabirini kullanmakta zorluk çekeriz. Güçlü olmak, birlik içinde hareket etmekten geçer. Eğer bazı güçler Kürtler'in bu iç zayıflıklarını da kullanarak onlara "eyalet sistemine dayalı bir federasyon"u dayatıyorlarsa, oturup bir daha düşünmelidirler. Dışardan sistem empoze edenler, bir gün bu iki Kürt devletçiğini yöneten güçlerin karşısına dikilip, "siz zaten iki eyaletsiniz, nasıl olur da bölgesel, yekpare Kürt Federe Devleti'nden bahs edersiniz" diye sorarlarsa ne diyeceklerdir? Geçenlerde Xaniqîn'de "biz Kürdistan'a bağlanmak istiyoruz" sloganlı bir gösteri yapıldı.. Peki hangi Kürdistan? Süleymaniye mi, Hevlêr mi? Xanıqîn nereye bağlanmalı? Kerkük ne olacak? Kürtler'in çoğunlukta olduğu Musul yöreleri nereye bağlanacak? İki yönetim birleştiğinde mesele kalmaz. Halk Güney'de bu ikili yönetimin sona ermesinden yana. Partiler de bunu söylüyor. Ama bir türlü son adım atılmıyor.. Neden? Hiç sormak istemediğimiz bir soru akla geliyor; "acaba dış güçlerin parmağı mı aranmalı?" Hayır! Buna kesinlikle inanmıyorum.. O halde, şu anayasa hazırlıkları sürecine daha güçlü katılmak için birlik olmalıdırlar. Son adımı bir an önce atmalarında büyük fayda vardır. Bazan birlik içinde olunduğu halde yenilgiler yaşanırken, bu zayıflığı sürdürmek hangi akla hizmet oluyor, onu kitleye anlatsınlar..

Kürtler herşeye rağmen en güçlü dönemlerini yaşıyorlar. Türk Devleti boşuna, "ABD Kürtler'i açıkça kayırıyor" diye yırtınmıyor (kendileri kayırıldıkları günleri unutmuş gibi). Bu güçlü konum zayıflığa dönüştürülmemeli. Bu için fedakarlık gerek. Bugün yapılacak olan fedakarlıklar tarihin akışını değiştirecek bir etki yaratacaktır.

Bu yazının kaleme alındığı sırada KADEK tarihe karışmış, yerini KGK'ye bırakmıştı. Bildirilerinin basına sızan kısmını okudum. Umarım tüm Kürt siyasi gözlemcilerine ve siyasetçilerine meillerler. Ama ben yine de, kendi açımdan, ilk bir aylık gidişata bakacağım. Türk Solu'na hayranlığın seyri, destekledikleri legal bir partinin seçim ittifaklarına bakışı, kitle örgütü ile sosyalist eğilimli PRD'nin çakışmadığının görülüp görülmediği, taleplerin netleşmesi, hayali cihan veya bölge devrimlerinden ziyade ayakları yere basan bir Kürdistan politikası, Güneyliler'le ilişkide samimiyet vs elbette önemli olacaktır. Kısaca "ayinesi iştir kişi(ler)in lafa bakılmaz".




Gorusunuz