Psikolojik Savaş, Korunma yolları ve Kürt Tarafı'nın hataları-III

Aşağıdaki satırları yazdığım sırada (22.09.03, saat; 19.30'dan itibaren) Türk Devleti'nin bilhassa TRT'yi kullanarak yoğun, kapsamlı ve dört parçayı içerecek şekilde tüm Kürtler'e karşı bir psikolojik saldırı başlattığını veya başlatılanı yoğunlaştırdığını izledim. TRT, tam 40 dakika süreyle, tümüyle psikolojik savaş terimlerile açıklanabilecek bir yayın yaptı. Bu sıcak temas günlerindeki yayınları da aşan bir rekordur. Sporda kadın voleybolcularının Rusya'yı yenmesini manşete taşımış, Türkiye çapında bir bayram havası yaratmak için bütün ustalıklarını kullanmışlardı. "Üstün Türk". Aynı anda ABD ile, Arap Şeyhlikleri'nden birinde imzaladıkları 8.5 Milyar Dolarlık kredi antlaşması, solcu Asaf Savaş Akad'ın TV'deki alkışları arasında en büyük haber olarak geçti. "Saygın Türk". Aynı anda borsadaki pozitiv hareketlenme ballandırıldı. "güçlü ekonomi". Bununla da yetinilmedi, 4 kişilik Türk timinin Bağdat'a gönderilmesi abartıldı.. "Güçlü Türk". Ardından KADEK yanlısı PÇDK'nin Türkmenler'e saldırıp öldürdüğü haberi, yalancı şahitlerin de onayıyla tam bir desinformasyon gösterisi olarak sunuldu. "Mazlum Türk". Türk Devleti'nce özel harp dairesi'nin organı olarak kullanılan TRT daha sonra KADEKliler'in Güneyli partiler ile müşterek çalışarak Türkmenler'in kutsal mabedlerine saldırdıklarını ilan etti.. "Saldırgan, terörist Kürt". Bir tek haber bülteninde bu kadar psikolojik saldırı sıcak temas halinde bile olmamıştı. Demek ki durum çok ciddiye alınıyor ve tüm Kürtler hedefte tutuluyor. Türk Devleti'nin yeraltındaki en büyük bölümü ise Irak'a asker gönderilmesi için her çareye başvuruyor, kapitulasyon niteliğindeki kredi antlaşmasının imzalanmasından sonra zemin hazırlama işini başlatıyor. Fikret Bila'nın "açıklamaları" bu konuda çok dikkatle, zamanlama açısından harika ve gerçeklerle yüklü bir senaryodur. Aynı gün Son zamanlarda kongrelerini yapan Kürt ağırlıklı iki "sol" ve "daha sol" partinin lideri de tutuklanıyor. Tam bir rest.

Buna karşın Kürt Tarafı ne yapıyor? Tabii ki yüksek akademik marksist belirlemelerde bulunmak üzere Türk Solu'nu TV panellerine tıkıştırıyor, demokrasiyi "Paris Komünü"nden mi başlatmak iyidir, yoksa "Ekim Devrimi"nden mi tartışmasını yaptırıyor! "Marksist Kürt". Bununla da yetinmiyor, Türkiye'de demokrasiye geçiş konusunda TÜSİAD'ın çabaları da saptırılıyor, bu Türk Sermaye örgütünün tartışanlar tarafından hiç bir yönüyle tanınmadığının da en derin örnekleri veriliyor..  "Halkçı Kürt". Varsa yoksa 3.5 kişilik solcu Türk! "Türkiyeli Kürt". Bunların "şıldım-bıldım"ları uğruna harcanmadık Kürt bırakılmadı. Sonuç? Tam bir dibe vuruş. Ama artık yapacak hiç bir şeyleri yok gibi. Ellerini vermişler Türk Solu'na, artık kollarını bile kurtarmaları zor. Zaten kurtarmak istediklerine dair hiç bir emare de bulunmuyor. İnanıyorlar hala. Bu derecedeki büyük bir psikolojik ve giderek fiili saldırıya böyle karşı konulamaz. Topyekun saldırıya, ulus olarak, topyekun karşı konulur. Bu topyekun saldırıya topyekun karşı koymak için kaybolan birlik zeminini yeniden yakalamak lazım. Bu zemini yakalamanın yolu ise bellidir. Bugünkü dünya dengelerinin kurulmasına müsaade etmeyeceği bir Marksist-Leninist demokrasi için toplaşmanın bu zemini yakalamanın yolu olmadığı ise açıktır.. Kürdistan çapında ve giderek Kuzey özelinde bu yanlışta ısrar, elbette yeni ve daha elim bir yenilginin yolunu sonuna kadar açmaktadır. Hala bunun farkına varılamıyorsa, ne diyeyim..

Peki bu psikolojik saldırıya karşı pratikte ne yapılmalı, biraz da bu konudaki düşünce ve bilgilerimi açayım, arz edeyim.

Psikolojik savunma, bir savunma olamaz, bir karşı ataktır. Karşı atak için ise bu atağı yapacak olan güçlerin inanç bazında, moral bazında, bilgi bazında donanımları önemlidir. Psikolojik savunmada bazı önemli noktalar var ki asla ihmal edilemezler, şöyle;

Birincisi; Kürt İnsanı, savunduğu davanın haklı bir dava olduğuna inanmalıdır. Ama "dava" söz konusu olduğunda durum oldukça karışık gibi görünüyor.. Sahi Kürtler'in davası nedir? Kulübede, gardiyan gözetiminde eğitim hakkı mı? Cızırtılı radyolarda kalitesi bozulmuş bir müzik dinleme hakkı mı? Bağımsızlık mı? Federasyon mu? Demokratik bir Türkiye'de eşitlerin şerefli ve eşitlikçi bir barış kurarak yan yana yaşaması mı? Ne? Dava eskiden, yani silahların konuştuğu günlerde netti; bağımsızlık. O hareketi yürüten partinin yayın organının adı hala "serxwebûn". Çıta oldukça yüksekti. Şimdi ise çıtanın yeri bile belli değil. Ama son zamanlarda ortalıkta dolaşan bazı formüllerle bile sağlam bir duruş sergilemek kaydıyla pek çok şey yapılabilir. Davanın çözümüne giden yolu açacak benzer formülleri pek çok Kürt kaynağı dile getiriyor. "Çözüme giden yolu açacak yol haritaları" diyorum bunlara.. Çözümü getirecek mi belli değil. Bu, tabii ki şartlara bağlıdır. Hiç unutmayalım, en asgariyi bile elde etmek, bazan bir devrim sayılabilir. Evet, ilan edilmiş bazı yol haritaları var. Bunlar bazıları için nihai çözüm, bazıları için çözüme giden yol olarak algılanıyor. Bu durumda belli bir yolu birlikte aşındırmanın zemini vardır. Ama bu haritaları hazırlayanlar, onları hayata geçirecek vasıtaları doğru seçmişler mi? Mesela, Türk Solu ile KADEK'in yanyana yürüyüşü mü bu sonucu sağlayacak? Sayın Öcalan bunlara eskiden "bir Köroğlu, bir Ayvaz" diyordu.. Demokratik Türkiye'yi yaratacak olan müttefikler bunlar mı oluyor? "Başka var mı" diye sorulacak olursa, cevap elbette hazırdır. Yeter ki önce özgüç toparlansın. Yeter ki özgücün toplanmasını özendirici kafa değişikliği, niyet değişikliği yaratılsın. Yeter ki ULUSAL ÇIKAR, İDEOLOJİK ÇIKARIN ÖNÜNE GEÇSİN. İşte özgüç o zaman toparlanır. Bu özgüç toparlandı mı, herşeyin yolu açılmıştır demektir.. Eski defterleri karıştırmanın hiç gereği yoktur.. Her yurtsever, milliyetçi, demokrat dinci veya liberal Kürt, geçmişte kim kime ne demişse desin, bir araya gelmeli, bunun zemini hazırlanmalıdır. Düşman, solcusu ile sağcısı ile topyekun saldırıya kalkmış! Dört parçaya birden yükleniyor. Sen hala "şu ideoloji, bu ideoloji" diye çağı yakalamaya direnirsen, elbette yerinde sayarsın. Uyanın.. Yeni bir ruh, yeni bir karşı koyuş heyecanı ancak birlik sözcükleri kulaktan kulağa ulaştıktan sonra doğar. Bu ruh doğmalı. Hiç kimsenin dışarda kalması için, hiç bir gerekçesi yoktur, kalmamalı. Hiç kimseyi dışarda bırakacak bir gerekçesi de olmamalı..
Kürt'ün davası haklıdır. Kürt kendisi olmak istiyor. Kürt kendisini yönetmek istiyor. Kürt kendi kültürü ile dünya insanlık ailesinin karşısına çıkmak istiyor. Kürt itilmekten kakılmaktan kurtulmak istiyor. Kürt, ülkesine her bahar sefer yapılmasına son verilmesini istiyor. Kürt sürek avındaki tavşan olmaktan çıkmak istiyor.. Bu sapına kadar haklı bir dava değil mi? Bu demokratlık değil mi? Bu adam olmak değil mi? Bir insan eğer kendisi olmak için mücadele etmiyorsa, o insan ottur. Kölelik onun ruhuna işlemiştir. Dava haklıdır ve davaya inanç, en büyük psikolojik saldırıları bile tersine çevirecek potansiyli yaratır. (devam edecek)




Gorusunuz