Yol ayırımı; Türk Solu ile mi, Kürtler'le mi?...-III
Türk Solu'nun ana kolu, "yurtseverlik" kavramını sosyalist olmanın önüne çıkaran bir yürüyüş tutturduğu için, daha önce de kaydettiğim gibi, yurt diye tanımladığı ve Kürdistan'ı da kapsayan bir coğrafyanın elde tutulması düşüncesi, bu insanların bilinçaltına bir çivi gibi çakılmıştır. Onlar açısından yurdunun bağımsızlığını talep edebilecek olan Kürt tehlikelidir, yabancı güçlerin oyuncağıdır. Bu Kürt'ün izlenmesi ve her vasıta kullanılarak yıldırılması veya tecrit edilmesi hayati önem taşır. Kürt Ulusu'na self determinasyon hakkı verilmesinin lafta değil özde ve içe sindirilerek söz konusu edilmesi onların bilinçaltında gizli bir tabudur. "Kürt Ulusu kendi kaderini tayin hakkına sahiptir" diye kaydeden herhangi bir örgüt, ardından "fakat" diye ekleyerek, bağımsızlık yerine, Kürdistan işçi sınıfının Türkiye işçi sınıfı ile omuz omuza emperyalizme karşı mücadelesinin erdemlerini sıralar durur (Bkz bu konuda en ileri Marksist programı geliştiren TKP-ML'nin ulusal sorun ile ilgili broşürünün c, d, e bendlerine). Tıpkı TC Anayasası gibi. "Basın özgürdür.. fakat.." Örgütlenmek özgürdür.. fakat..". "Ayrılma özgürlüğü var.. fakat"..
Daha önce ve yazmadığım uzun bir süre boyunca Türk Solu kalemşörleri çok şeyler yazdılar, Irak Olayı'nda Kürtler'in kazanımlarını karalamak, bu karalama olayına Kürtler'i de ortak etmek için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar. Amaç sadece Güneyliler'i ve onları destekleyenleri karalamak değildir. Asıl olarak onlar, bilinç altımıza işleyerek, Kuzeyli ve Güneyli Kürtler'i kesin bir şekilde biribirlerinden ayırmanın, Kuzey'de ise marksist-leninist olduğunu söyleyen KADEK ile marksistler dahil, her fikirden ulusalcı diğer bağımsız veya örgütlü kitlelerin ayrılık noktalarını daha da belirginleştirmenin harcını dökmekle meşguller. Güney'i karalamaları, "ilkel milliyetçiliğe" saldırmaları, "özgüç" gibi kavramlara sofuca sarılmaları boşuna değildir, her vuruşları aradaki çatlağı uçuruma dönüştürmek içindir. Böl ve yönet!
Bu karalama olayına ortak olmayanları, giderek Kürt Ulusu'nu durmadan aşağıladılar. Bunu Kürt Medyası'nı kullanarak ve bu medyanın sonsuz desteği eşliğinde yapmaları da cabası. Gerek MEDYA-TV ve gerekse Özgür Politika söz konusu çizgiye verdikleri destek ile anılacaklardır. Gazeteyi yöneten en üst sorumlu bunu defalarca yaptı. Hele Sayın Ahmet Kahraman'ın, Mihri Belli'yi adını bile anmadan, Harman dergisinde çıkan ve bu genç olmayan Türk Solu insanının derin bir Kürt düşmanlığı işleyen cümlelerinden dolayı, hak ettiği sertlikte eleştirdiği yazısından dolayı bu gazetenin "özür" yazısı yayınlaması ibret vericidir. Oysa söz konusu demeçte bu "İhtiyar 'Milli Demokratik Devrim'ci", Kürt Ulusu'na, onun iradesine çok büyük bir saygısızlık göstererek şöyle diyordu:
'Kerkük bölgesinde yaşayan Türklerin kaderinin Türkiye'yi yakından ilgilendirmesi doğaldır. (....) ABD, Kuzey Irak'ta bir Kürt federe devleti kurulması doğrultusunda önemli adımlar atmaktadır. Feodallerin önderliğinde bir uydu devlet olacaktır bu, Kuveyt misali. Bu uydu devlet, politikasında sürekli olarak Kürt ilkel milliyetçiliğini yani Türk, Arap ve Fars düşmanlığı temasını işleyecektir.'
Yukarıdaki alıntıda yer alan düşünceler, sözlerimi mazur görünüz, tam anlamı ile bu sözleri sarf eden insanın milliyetçi paranoyasını yansıtır. Bu paragraf esas alınarak bir kitap yazılabilir. Kürtler'in atayurdu olan Kerkük'te yaşayan Türkler'in kaderinin Türkiye'yi "yakından ilgilendirmesi" doğal oluyor da, Kürtler bir "Federe Devlet" bile kurduklarında bu Türkler, Araplar ve Farslar için tehlike oluyor.. Kendi topraklarına egemen olmak, kendi kendini yönetmek.. İşte buna itiraz ediyor adam. Çünkü bu devlet federe de olsa "İlkel Kürt Milliyetçiliği"ni işleyecekmiş, bölge için tehlike olacakmış. O halde engellenmeli. Bu ilkelliğe hak ettiği cevabı veren Sayın Ahmet Kahraman'ın yazısı ise Kürt gazetesinin yöneticisi için "özür" konusu oluyor... Bu yetmiyor gibi seyahatten dönen Mustafa Kahta, gazetenin yayınladığı özürü bile az bularak "Çınar" olarak kabul ettiği "Yoldaş"ı Belli'yi adeta kaleminden gözyaşı akıtarak, tıpkı Filiz Koçali adlı Özgür Politika yazarı gibi, bir kez daha savunmaya alıyor. Mustafa Kahta hızını alamıyor, önümüzdeki süreçte bir "ayrışma" olarak nitelenebilecek "çizgi saflarının belirginleşmesi"nden bahsediyor. Yazının gidişinden Sayın Ahmet Kahraman'ı nereye koyduğu daha da belirginlik kazanmakta. VELHASIL IRAK OLAYI TAM BİR TURNUSOL KAĞIDI ROLU OYNAMIŞ BULUNUYOR.
Ankara'da oturduğunu sandığım Mustafa Kahta'nın (ki yazısında bunu anıştırıyor) kimi ve neyi temsil ettiğini bilmiyorum. Yazısı onun SDP'li olduğunu işaret ediyor, ama onun lafları bunu aşıyor. Kürt legal ve illegal örgütleri adına konuşuyormuş gibi bir hava veriyor. Eğer gerçekten böyleyse, durum sandığımızdan daha vahim demektir. Evin içine kurulmuş, evin sakinlerini kovmakla tehdit eden bu adama güç verenler iyi düşünsün. "Eğer iyi yapıyor" diyorlarsa, O zaman hiç kimsenin 'DEHAP, yani legal siyaset yapan bir barışçı çözüm partisi, neden genişlemiyor veya aksine neden daralıyor' gibi bir soru sormaması gerekir. DEHAP, düşünce ve eylem alanında bloku tümden sindirecek bir ideolojik yöneliş tutturduğuna göre bu, Türk Solu'nun deyimiyle "nitel bir genişleme" oluyor herhalde. "Nicel büyüklük"ün sihirli çözümleyici etkisi artık aşılmış, hatta, belki, lüzumsuz hale gelmiştir.. Yani destekçi sayısı az, ama destekleyenlerde "kalite" "yüksek" olmaya başlamıştır.. Bu "başarı" son bir yılda yaratıldı. Oylar düşerse düşsün, yeter ki lafazanlar artsın, bu, bazılarına yeter gibi görünüyor. Sebep? Basit bir gerekçe ile anlatıldı; "karşı taraftan siyaset konuşacak bir muhatap bulamadık!" Bu mantığa göre, muhatap olsun da marjinal olsun fark etmez. Çünkü ÖP başyazarı da Sayın Belli gibilerin temsil ettiği çizginin her zaman marjinalizm olduğunu biliyor. Onunla oturup kalkan marjinalleşme riskini peşinen kabullenmiş demektir.
Dilini kontrol etmekten oldukça uzak, tartışmalı Türk Sayın Belli, geçenlerde Kürt TV'sinde mahalle ağzıyla; "Mustafa Barzani 1968'de, Kürtler'e para yollayarak Türk Solu'ndan uzak durmalarını sağlamaya çalıştı" deyiverdi! (20 bin dolar mıydı gönderdiği?). Ben şimdi bu gerçek dışı beyanın neresini düzelteyim?. Sayın Belli bu para yollama "olayı"nı, kendisinin, Kürtler'in bile cesaret etmediği bir şekilde ve kahramanca; "Doğu"da "Kürtler vardır" yollu bir makale yazmasıyla Türk Sosyalistleri'in Kürtler arasında kazandığı prestije bağlıyor. Adamcağıza göre Barzani gibi bir efsane lider, Mihri Belli'nin bu müthiş hamlesinden korktu, paniğe kapıldı ve böylece Türk Sosyalistleri'nden uzak durmalarını sağlamak için Kürtler'e para yolladı.. Belli ayrıca, "Kürtler hiç bir zaman Kürt vardır" yollu bir yazı yazmadılar demeye de getiriyor (oysa Kürtler Kürtlüğü yaşadıkları için idam sehpalarına gitmişlerdi..). Varsayalım ki, Ölmez Kürt Lideri Mustafa Barzani gerçekten, Sayın Belli'nin yazısı dolayısıyla Türk sosyalistlerinin kazandığı "yüksek prestij"den korkmuş ve bu korkusunu yenmek için para yollamak gibi bir fikre kapılmış olsun (olmayan parayı). Para yollayacak, Kürt sosyalistlerini satın alacak ve böylece Türk sosyalistlerinden uzak tutacak. Peki parayı göndereceği bir merci var mıydı? Eğer TKDP diyorsa yanılıyor. Çünkü tam da o sırada Türk zaptiye kuvvetleri bu partinin mensuplarını "Barzani'ye bir çift lastik ayakkabı gönderdi" diye yakalayıp zindana atıyorlardı. Yani bu merci, Barzani'den para alan değil, ona para göndermeye çalışan TKDP olamazdı. Bunu Türk Devleti bile peşinen red ediyordu. O zaman para gönderilebilecek ve Kürtler'in içinde yuvalandığı ikinci bir örgüt kalıyordu, Türkiye İşçi Partisi, TİP. Eh oranın da tepelerini Türk kesimi tuttuğuna göre durum daha da umutsuzlaşıyor.. Peki neden şahıslara göndermesin ki? Bin TİP'li Kürt'e 20'şer dolardan toplam 20 bin dolara ne dersiniz? Çok ucuza gitti namus.. Buna kimse yanaşamazdı. O zaman Sayın Belli'nin biraz hayalini işlettiği ihtimalinden başka bir şey kalmıyor.. El alem Kürt liderleri'ni karalamak için nelere başvuruyor, ibretle izleyin.. Küçülmek mi bu, siz takdir ediniz..
Öte yandan Sayın Belli, KADEK'i dışardan yönettiği izlenimini vermekten de büyük bir zevk duyuyor. Sayın Kaya ile giriştiği bir tartışmada geçen bir konu dolayısıyla TV'den seyircilerin gözlerinin içine baka baka "o avukatlar varya, onları buldum ve hemen 'şöyle şöyle dedim'. Onlar ertesi gün İmralı'dan döndükten sonra hemen demeç patladı.." Türkler için Eski Tüfek olan bu adam yukarıdaki cümlelerle Kürtler'e hakaret ettiğinin farkında elbette. Bizim, herkesin bu vahim durumun farkına varmasını, Belli'nin artık Kürtler adına İslamcılar'a veya şuraya buraya gidip, Kürt Sorunu'nu "Türkiye'nin lehine" çözme hevesinden vazgeçirilmesini dilemek hakkımızdır. (Devam edecek)
Gorusunuz