Türkiye; Generaller'in ABD'ye yumuşak resti..
Geçen hafta içinde iki önemli gelişmeyi siyasi gözlemciler çeşitli pencerelerden izleyip yorumladılar. Ben bu gün derli toplu olarak, Kürtler'in penceresinden bakarak esen sert rüzgarın yönünü saptamaya çalışacağım. Bu benim getirdiğim yorumdur. Geliştirdiğim yorum sonuç itibariyle suyun başını tutan Kürt siyasilerinin radikal bir durum değerlendirmesi yapmaları ve şimdikine benzemeyen bir yön saptamaları zorunluluğunu açıkça ortaya koyuyor. Öncü rolleri devam ettirmek istiyorlarsa bu bir zorunluluktur. BU YÖN KESİNLİKLE BELLİDİR. Bunun için DEHAP KONGRESİ SON FIRSATTIR. O zamana kadar bu siyasilerin tavırlarını dikkatle takip edeceğim. Bakacak ve göreceğim. Umarım bu mütevazi uyarı dikkate alınır.
Şimdi konuyu açalım:
Hafta içinde yapılan açıklamaları, birincisi; Amerikan Yönetim organlarından Pentagon'un ve giderek Beyaz Saray'ın Türkiye hakkında dolaylı ve dolaysız dile getirdikleri düşüncelerinden, ikincisi; KADEK'in yönetimindeki silahlı güçlerin, çıkarılması istenen bir af ile düze indirilmesi konusunda ABD tarafından iletilen istemden, üçüncüsü; bu örgütün ve daha radikal taleplerde bulunan Kuzeyli diğer Kürt organizasyonları ile bağımsız Kürt şahsiyetlerin sorunların çözümü için öne sürdükleri taleplerine duyulan sert tepkiden, dördüncüsü; Türk Generaller Devleti'ni dışlayan ABD'ye karşı, Türk Tarafı'nın AB kartını oynuyormuş gibi görünme kurnazlığından bağımsız olarak ele almak oldukça anlamsızdır.
Yine bu açıklamaları, bir beşinci önemli nokta olarak, Güney'de Kürtler'in kendi açıkladıkları (mesela Türk Ordusu'nun her ne şekilde olursa olsun Güney'e inmesini savaş sebebi saymaları gibi) kırmızı çizgilerinin arkasında durmalarına mukabil, Türk Generalleri'nin tüm çizgilerinin ihlal edilmesine rağmen hiç bir tepkide bulunamamanın verdiği kızgınlıkla, elleri altındaki bu yenilginin acısını Kuzeyli Kürtler'den çıkarma duygusundan da bağımsız olarak ele alamayız.
Türk Genelkurmay Başkanı ile "elit" basının brifing-basın toplantısı karışımı bir tarzda organize edilen karşılaşmada AB'ye ders vermeye kalkması ve demokrasi aşığı olduğunu ilan etmesinden sonra bu kez Genelkurmay İkinci Başkanı General Büyükanıt'ın çok iyi hazırlanmış konuşması geldi. Bu konuşma pekçok yönden derslerle doludur. İktidarı ellerinde tutan Türk Generalleri'nin sözcüsü, konuşmasında Atatürkçülük anlayışlarını da veciz ve günümüze uyarlayacak bir şekilde açtı (pek isim vermeden).. Tabii ki sözcü, generallerin asıl görüşlerini "globalizmin güvenlik boyutu" ilgili saptamalarında sundu. Sözcü General; "gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerin tehdit algılamaları farklıdır ve gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin tehdit anlayışlarını dikkate almamaktadırlar" demeye çalışıyor, ki bu iddianın içi bilimsel olarak doldurulursa bana öyle geliyor ki doğrudur. Buna göre, gelişmekte olan ülkelerin güvenlik politikaları daha ziyade ithal malı tehdit algılamalarına dayanır.. Bu tehdit algılaması çoğu kez onların ulusal çıkarları ile ters düşer, ama onlar bunu uygulamak zorunda kalırlar/bırakılırlar. Türk General, açıklamasının bu bölümünde açıkça ABD'nin tehdit dayatmasının baskısı altında, on yıl boyunca Güney Kürdistan'ı korumuş olan çekiç güce ev sahipliği etme zorunda bırakılmalarının kendi güvenlik anlayışlarına verdiği zararı telafuz etmeye çalışıyordu. Aynı bölümde, yine doğru okunursa, ABD'yi her türlü kitle imha silahlarına sahipken, "bu imkanlara sahip olamaya çalışanları", bizim misalimizde Iraklı Saddam'ı, "tehdit olmakla suçlarlar" demek suretiyle iki bölgesel güç, Türkiye ile Irak arasındaki zımni, en aşağısından duygu birliğini de ifade ediyor..
Bu saptaların doğrudan doğruya Kürt Sorunu ile ilgili olduğunu, bölge çapında kurulan anti-Kürt cephenin ortak sesi olduğunu satır aralarını biraz da olsa okumasını bilenler için bir sır değildir. Bakınız ne diyor General; "Küresel ekonomik manipulasyonlar, ekonomik hassasiyetlerin istismarı, ÜLKE İÇİ ETNİK HASSASİYETLERİN İSTİSMARI VE BU KONULARIN SİYASİ DAYATMALARA DÖNÜŞMESİ, bu ülkeler için (yani az gelişmiş ülkeler için, daha açık deyimi ile Türkiye, İran Ve Suriye için-NB) en önemli tehdit algılamalarını oluşturmaktadır".. Bu açıkça şu demektir: "Siz AB Ülkeleri ve Sen ABD, Kürt Sorunu'nu çöz gibi bir dayatmada bulunmakla bgenim güvenliğimi tehdit ediyorsun. Durumu, ekonomik alan dahil, sosyal ve siyasi alanlarda önerileriniz birer dayatmaya dönüşmüştür.. Bu açık bir tehdittir!"
Aynı general ertesi gün daha açık bir şekilde Kürt Sorunu'nu bir asimilasyon sorunu olarak sunmakla baklayı tümüyle ağzından çıkarmış, AB'ye ise, "beni jeostratejik konumumdan dolayı üye olarak almak zorundasın" demeye getirmeleri, ikili oynamayı politik manevra sanan generallerin, bu kez kıtaya göz kırptıklarını gösteriyor. Ama AB'nin ABD karşısındaki çaresizliğini bildiklerinden dolayı, bir nevi, kendilerini bu birliğe oldukları gibi dayatıyorlar.. Konuşmanın gerisi bunu anlamayan köşeli kafalara jetonu sokma gayretidir.
Türk Generaller Devleti bu arada basit bir kart oynamamış, ABD'yi kendisine son bir hizmet(çilik)te bulunmak için kelimenin tam anlamıyla köşeye sıkıştırmıştır.. Bu Osmanlı Paşaları, kafalarına koydukları KADEK'in askeri tedbirlerle tasfiyesi olayını çok kurnaz bir manevra ile ABD'ye ihale etmeye çalışıyorlar..
Nasıl? Aslında çok basit. Generaller, "madem ABD Irak'ı işgal etmiş bulunuyor, o halde Irak'ın tümüne eninde sonunda hakim olmak, orada, bu okyanus ötesi gücün 'terörist' olarak kabul ettiği bir silahlı gücün varlığına son vermek zorundadır" gibi basit bir gerçeği hareket noktası olarak alıyorlar.. Türk Tarafı hiç yorulmadan, ABD, mecbur olduğu veçhiyle, Güney'den saldırı başlattığında sadece sınırları iyi tutarak ve içeri sızanları da süratli bir vuruşla etkisiz kılarak kısa bir sürede Kuzey'i dikensiz bir gül bahçesi haline getirmek gibi bir hesap yapıyorlar. Çünkü nasıl olsa Coniler onların yerine asıl gücü yok edecekler.. Düşündükleri budur. Oysa ABD, Türk Tarafı'nın bir af kanunu çıkarmasını, Kürt Sorunu'nu demokratik metodlarla, en aşağısından Kopenhag Kriterleri çerçevesinde çözmesini istemişti gibi bazı güçlü iddialar var, ki saldırı yerine bekleme durumunda olmalarına bakıldığında mantıki olanı da budur. Ama Türk Generalleri açık bir şekilde af kanunun çıkarılmasına direniyorlar. Bunun gerçekleşmemesi için hır çıkarmaya hazır olduklarını da açıkça göstermiş bulunuyorlar. Kürt Sorunu'nun çözümünün bir asimilasyon sorunu olduğu şeklinde açık bir beyanları da var ortada.. Şimdi top doğrudan doğruya ABD'de. Çok kurnazca bir manevra ile bu dünya devini açmaza sokmaları harika bir kurnazlık imiş gibi görünüyor.. Ama eğer ABD zokayı yutarsa.. Bunu süreç içinde göreceğiz.
Kürt Tarafı ne yapacak?
Türk Generalleri kartlarını bir restle açtıklarına göre artık yeniden düşünmenin zamanıdır. Kürt Tarafı'nın üç buçuk Türk Solu Tayfası ile varacağı bir hedef kalmamıştır. İş tamamen ciddiye binmiştir. Gençlik Kongrelerinde Che'nin ve Gezmiş'in resimlerini asmak nostaljik gelebilir. Ama Kürt Ulusu'nun durumu nostaljik duygu tatminine olanak vermiyor.. Hele gençlere "ilkel milliyetçilik" ile mücadeleyi hedefleyen bir program sunulursa bu sadece Kürtler'i daha keskin bir şekilde böler. Hepsi bu.. Kürt Milliyetçiliği çağdaştır ve yok edilemez gerçeği artık görülmelidir. Çıtanın bir af kanununa kadar indirilmesi kabul edilemez. KÜRT MİLLETİ SİLKELENMEK ÜZERE GERİLMİŞTİR.. Bunu generaller devleti dahil herkes görmelidir. Hesapları doğru yapınız.. Suyun başındakiler, iyi duyunuz, Kürt Milleti en çaresiz anında bile çare bulacak güçtedir.. O halde bölünmeden hep birlikte düşünmek için son bir gayret!
Gorusunuz