Güney ve Kuzey'de son gelişmeler
Bugünden itibaren yeni bir dizi halinde son gelişmelerle ilgili görüşlerimi kaydedeceğim. Fakat önce şöyle bir liderlik analizi ile işe başlamayı düşünüyorum. Bu yazının amacı asla Kürt Liderleri'ni küçük düşürmek değildir. Tam tersine, barış şartlarında onları daha da güçlü bir şekilde uyarmak, yaşanan büyük değişime, onların getirdiği yorumun dışında yorumlar bulunduğunu, bu yorumların da dinlenmesi gerektiğini göstermektir. Tüm Kürt liderlerine mesafeli saygımı hep koruyacağımı okuyucularım bilmelidirler. Şimdi yazımın ilk etabına geçiyorum..
***
Durum biraz daha istikrara kavuştuğu için şimdi savaş şartlarındaki ihtiyatlı uyarılarımızı daha esaslı eleştirilere dönüştürebiliriz. Ama Kürdistan Ulusal Hareketi'ni yöneten liderliklerin özgünlüğünü unutmadan. Bu liderlikler Kuzeylisi ve Güneylisi ile az çok Ortadoğulu'durlar ve bu bölgede ortaya çıkan liderliklerin mantalitesine sahip bir görüntü arz ederler. Kürt Liderlikleri'ni diğerlerinden ayıran şey tamamıyla haklı bir davanın takipçileri ve öncüleri olmalarıdır. Hepsi bu.
Ortadoğulu Liderler "her şeyi bilen" birer sihirli lider kişiliğe sahip olduklarını sanırlar. Devir değişir, onlar da devre göre tavır alırlar. Ama hep aynı kadrolar orta yerde boy verir. Yakından bakanlar çok iyi bilir, tepeden tırnağa tüm kadrolar olduğu gibi korunmuştur. Filistin'de bu böyle, Suriye'de bu böyle, Mısır'da bu böyle, Saddam Rejimi böyle idi, sultanlıklar, emaretler, cumhuriyetler hep böyle. Hatta hızlı lider değiştirdiği söylenen Türk Generaller Devleti'nin derinliğini bilenler Mustafa Kemal'in hep onları Anıtkabir'den yönettiğini bilirler.. Kuralları o koymuştur. Gelen bu kurallara bağlılık yemini ederek bir müddet oturur, sonra yerini derinlere bağlılık yemini edecek bir başkasına terk ederek gider. Ülkeye sosyalizm gelecekse onlar getirir. "Kapitalist olmayan yol" onlardan sorulur. Pazar ekonomisini onlar kurarlar.. Bütün bunların sırrı "Atatürk İlkeleri"inde saklıdır..
İngilizler'e ait olduğunu sandığım "Ardevo" adını taşıyan bir şirket vardır. Bu şirket her alandaki yöneticiler için fikir üretir. Şirket "EDGE" denilen bir projesinde yöneticilerin, alanları ile ilgili (bizim konumuzda siyaset alanındaki) bilgilerin "%15'ine vakıf olduklarını BİLDİKLERİNİ", "%18'ine vakıf olmadıklarını da BİLDİKLERİNİ", ama "%67'sine vakıf olmadıklarını BİLMEDİKLERİNİ" saptamıştır. Bunu siyasi dile çevirirsek, ellerindeki istihbarat bilgilerine, aldıkları muhtelif sinyallere rağmen, siyasiler, tüm alternatifleri oluşturacak bilgilerin %67'sine sahip değiller. İşin daha da vahim tarafı, bunu bilmediklerini de bilmiyorlar. Bilgilerindeki oransal düşüklüğün hiç bir şekilde farkında değiller.
Batılı liderlere bu gerçek etraflarındaki kadrolar tarafından anlatılır. Bundan dolayı Modern Liderler her zaman gerçekten işlev sahibi olan bir danışmanlar ordusu ile çalışırlar. Bu danışmanlar oldukça etkilidirler. Bunlar bilhassa ABD'de başkanların konuşma metinlerini dahi hazırlarlar..
Ortadoğulu ve bilhassa Kürt Liderler danışmanlara itibar etmedikleri gibi, zaman zaman dışardan yapılan uyarıları da hakaret olarak kabul ederler. Ekseriyetle uyarıyı görmezden gelmek gibi bir taktiği uygulamaları da cabası.. Hele bu uyarı, bilhassa Kuzey için söylüyorum, bir Kürt'ten geliyorsa bazan hiç yoktan "değerlere hakaret olarak" bile değerlendirilir. Türk köşe yazarlarından bazılarının ufak, değeri çok düşük "olumlu" değerlendirmeleri çok daha fazla dikkate alınır, yaldızlanarak kitleye sunulur. Hele bu Türk yazarı bir büyük gezetede köşe kapmışsa.. Son zamanlarda dikkat ediyorum, Özgür Politika'da Haydar Işık, Serhat Bucak ve Ahmet Kahraman'ın, bazan da Selim Fırat'ın yerinde uyarıları hiç veya çok az dikkate alınıyor. Bazan da bilhassa Serhat Bucak ile Ahmet Kahraman'ın yazıları tepki ile karşılanabiliyor. Aynı şey TV tartışmalarında da görülüyor. Bu tartışmalarda Günay Arslan, Eyüp Burç, Faysal Dağlı gibi araştırmacı Kürt tartışmacıların görüşlerine anında "katılınmadığı" ilan edilirse nereye varılır? Sadece Türk Sol yazarlar gözde olacaksa o halde Kürt siyasi gözlemciler bunların figüranı mı? Kürt Meselesi'ni de bir lütufla bunlar mı çözecek? Sonra gemi karaya oturdu mu da, "haydi ne duruyorsunuz" diye feryat edilir ya, onu anlamıyorum..
Güneyli liderler için de aynı şey geçerli. Bu liderler de, hem de şu kritik günlerde, uyarılara kapalı hareket ediyorlar. Son zamanlarda bilhassa Genel Sekreter Talabani'nin yönelişleri bunun en açık delili. Bir yandan Türk petrol şirketleri ile tek taraflı antlaşma imzalıyor, Saddam ailesini saklıyor, öte yandan Irak Kürt'ü değil, Iraklı Kürt olduğunu söylüyor ve 'dış Kürtler'i bir çırpıda siliyor. "Irak Kürt'ü nitelemesi bizi kırıyor" demesini anlamak oldukça güç. Yani Kürt Milleti'nin bir parçası olacağına, Iraklılık ön plana çıkarılıyor. BU eğilimi diğer partide de görmek mümkün. Daha önceki yazılarımdan birinde belirttiğim "dış Kürtler" belirlemesi gecikmeden hayat geçti.. Öte yandan Saddam'ın eşi ve iki kızının gizli ve Sayın Talabani'nin koruması altında tutulması meselesi var. İlk bakışta oldukça yerinde bir tavır. Üç masum insanın tutuklanarak aşağılanmasına veya linçe terk edilmesine seirci kalınmaması elbette, kimin eş ve çocukları olduklarına bakılmaksızın, doğru bir tavırdır. Ama Saddam, onlarla ilgili bir endişe taşımadan yeraltı örgütlenmesini yapıyor, destabilzasyonu örgütlüyorken, bir daha düşünmek gerekmiyor mu? Saddam'ın ailesiyle ilgili problemleri çözmek suretiyle onun daha serbest bir şekilde örgütlenme işini yürütmesine meydan vermek ne derecede siyasi bir ileri görüşlülüktür, anlamak güç.. Elbette her şey düz giderse sorun olmayacak, ilerde olayı yazanlar bu harika insani davranışı unutmayacaklar. Ama başkalarına karşı insani davranmak hep Kürtler'in mi işi olacak? 20 Arap Devleti var. Kardeş Baas iktidarı var.. Bunlar sahip çıksalar ya?
Bu arada KTV'de Arapça yayın her nedense MEDYA-TV'deki Türkçe yayını sollayacak kadar arttı, asimilasyonu özendirir seviyeye çıktı. Acaba devlet başkanlığı konusunda bazı sinyaller mi buna yol açıyor, anlamak güç. Ama bu yolda Kürt TV'lerinin zerafetini bozmak yerine yeni ve Arapça ağırlıklı bir kanal açmak daha yararlı olmaz mıydı? Iraklılaşmak anlaşıldığı kadarıyla çok ciddiye alınıyor.. Bütün elde edilen kazanımların ve kazanılacakların Kürt kalınarak da kazanılabileceğini, bu yolun daha değerli ve ulusal birliği pekiştirici olduğu biliniyor olsa gerek. Sıkıntı anında sadece biz bize kalacağız, bu unutulmasın.
İşte Kürt liderlikleri şu anda böyle davranıyor, böyle düşünüyorlar. Çok az bir arkadaş çevresi içinde kararlar alıyorlar ve bu kararlara uymayanlara nerede ise hain gözüyle bile bakıyorlar. Danışmak yok.. Eleştiriye prim vermek yok. Başları kendi kardeşlerine karşı oldukça sert, başka uluslardan "dostlar"a veya dostlara karşı ise yumuşak. Ne yapsak da bununla yetineceğiz. Ama pes etmek yok. Kürt Milleti'nin tarih sahnesine çıkış mücadelesinde uyarı görevimizi onları rahatsız edecek kadar sıklıkla yerine getirmeliyiz. Sadece bir rezervle; her şeyi sadece biz politik gözlemcilerin bildiği iddiasında bulunmayarak..
Bundan sonraki yazım gelişmeleri kapsayacak. Mücadeleci lider kadrolarımızın hepsine saygılar..
Gorusunuz