Millet Olarak Varlığımızı Koruyacak Güç Ve Bilinçteyiz!
"Biz kimseye saldırmıyoruz, Kürtler'in namus
ve özgürlüklerini korumak için mücadele ediyoruz.."
Mustafa Barzani
Türk Generaller Devleti tarih sahnesine çıkmak için bunca kurban vermiş olan mazlum ulusumuza savaş ilan etmek, böylece Kürdistan Sorunu'nu Irak Sorunu'nun gölgesinde "yok ederek" hal etmek için çırpınıp duruyor. Eğer Türk Hükümeti'ne bir ikinci hamle ile sınırdışına asker çıkarma yetkisi verilirse, böylece asırları bulan gizli savaş şimdi açık bir şekilde cereyan edebilecektir. Hatta bu yetki çıkmazsa bile harekete geçmek için hazır bekliyorlar. Türk Generalleri, Mazlum Kürt Milleti'ne restini çekmiştir. Kürt Milleti, şu anda büyük bir bütünlük arz eden bir ulus olarak, en ön saflarda çarpışan siyasi yoğunluklarımızın arkasında duruyor, bu resti görüyor.
Bundan sonra teori yok! Barışı arayan pasif bir kalem yok! Savaşın ufukta göründüğü an, savaşın dili ile konuşulan andır. Başka arayışlar zayıflık olarak kabul edilecektir. İnanç düzeyinde, kim zayıftır, Kürt Milleti mi, Türk Generaller Devleti mi, bunu ilerde görecekler. Mücadele düzeyinde bir kararlıdır, bu da sıcağın arttığı günlerde görülecektir.
Coğrafyamız şu anda psikolojik savaşın en büyük ciddiyetle yürütüldüğü bir dönemeçten geçiyor. Burada sözüm başta üç büyük parti ve siyasi yoğunluğadır; Kürdistan Ulusal Direnişi'nin önderleri olarak kendiniz hariç hiç kimseye inanmayacağınız bir tarih kesitindesiniz. Tarihimizi siz yazacaksınız. Propaganda, desinformasyon, dedikodu yayma, havuç ve sopa politikalarının en revaçta olduğu bu kesiti çok dikkatli geçeceğiz. Bilhassa Türk Generaller Devleti, TV'leri, Radyoları, İnterneti, Üniversiteleri, Camileri, spor teşkilatları ile massif bir saldırı halindedir. 'Kürtler'e gözdağı veriyoruz' gibi açık demeçler veren bir Irkçı devşirmeler hükümeti işbaşındadır. Turkey gibi şişinen bu unsurları dikkatle takip ediyoruz.
Tarih sahnesine çıkmamamız için düşman, yani Türk Generaller Devleti sizi biribirinizle çatıştırmak için elinden geleni yapıyor, yapacaktır da. Buna, eğer ABD'de aynı satışın içindeyse, Beyaz Saray'ın en büyük dayanağı olan CIA da sahte belgelerle iştirak edecektir. Biz bu ihtimale inanmak istemiyoruz. Ama her zamankinden fazla uyanık olacağız. Bu aşamada önünüze konan her belgeye şüphe ile bakmanız için çok sebep bulunduğunu anlayacak düzeydesiniz.
Unutmayınız, direnişimiz işgalci güce, yani generaller devletine karşıdır. Tüm Türkler'i, Arapları ve Farsları düşman ilan etmek gibi bir niyet ve lüksünüzün olmadığını biliyorum. Zaten siz de böyle davranıyor, dost ile düşmanı titizlikle ayırıyorsunuz. Elbette en ön saflarında yürüdüğünüz, yönlendirdiğiniz direnişimizi destekleyen insani eğilim sahibi islamcı, sosyalist, komünist, sosyal demokrat ve liberal Türkler, Araplar ve Farslar olacaktır. Siz bunlarla çok iyi bir diyalog geliştirmişsinizdir. Bu ilerde oluşacak demokrasiler için bir taban oluşturacaktır. "Bunların hepsi sahtekardır" gibi bir eğilim, Generaller Devleti'nin dayanak yaptığı Türk ırkçılığı kadar tehlikelidir. İnsani eğilim sahibi Türkler, Araplar ve Farslar elbette sadece insanca yaşamak, kendi kimliğimizle tarih sahnesine çıkmak için çırpındığımızı biliyorlar. Bizi ideallerimizi bilerek destekleyen ve bir şeyler yapmak için çırpınanlarda, yazılarında ve sözlerinde, belki de bilgisizlikten ileri gelen, bazan hatalı saptamalarda bulunsalar da, onları haksız kelimelerle eleştirmek, moral bozukluğu yaratmak olacak iş değil. Mazlum Kürt Milleti'nin eleştiri ile hakareti ayıran yazarlara ve politikacılara büyük bir ihtiyacı vardır.
Ama Kürt Milleti'nin direnişini yönlendirecek olan siyasi öncü yoğunluklar esas olarak kendi gücümüze dayanmak zorunda olduğumuzu biliyorlar. Türk Generaller Devleti'nin şu kısa cumhuriyet tarihinde, yani Lozan'dan beri, hiç bir zaman Kuzey ve Güney Kürtleri'nin kaderi bu kadar açıkça, gözümüzün içine soka soka birleşmedi. Bu kaderin birleştiğini herkes artık görüyor. Sonuçta bir parçaya yapılan saldırı tüm parçalara yapılmış olarak kabul ediliyor. Bu açıdan KADEK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Osman Öcalan'ın son TV konuşmasına yüksek değer biçiyorum. Bu konuşma birliğimizi bozmak isteyen düşmana en net bir cevaptır. Çok doğru okunmalıdır. Şu ağır psikolojik savaş şartlarında bu tür ve arkasında durulan konuşmalara, halkın moralini yüksek tutmak açısından çok ihtiyaç vardır. Umarım, günlük, haftalık basın ve internette gazetecilik yapan Kürt Yazarlarına da örnek olur. Unutmayınız, yazar olmak, teori üretmek, hatta araştırmacı olmak AYDIN olmaya yetmiyor. Aydın olmak için her sabah, 'ben bu gün ulusum için ne yaptım' sorusuna doğru ve içten bir cevap vermeyi gerektiriyor. Şu içinden geçmekte olduğumuz zaman kesitinde bu tip insanlara çok büyük bir ihtiyaç vardır. Kürt Milleti'nin kendisini dolduruşa getiren ajitatör kalemlere değil, birliği savunan ve yol gösteren beyinlere ihtiyacı vardır. Bunların çoğunlukta olduğunu görmek umut vericidir.
Orduların harekete geçmekte olduğu şu en dar günümüzde bile, KADEK düşmanlığını daha üst düzeye çıkarmaya çalışanları anlamak mümkün değil. Bir kaç ay içinde belki de her şey olup bitecektir. Ama bazıları "Kuzey'in tek silahlı gücünü nasıl zayıflatırım" gibi hesap içindedir. KADEK'i ve onun desteklediği bazı legal oluşumları ben de eleştirdim. Seçim politikalarının yanlışlığını sektirmeden dile getirdim. Blok politikalarındaki bağlayıcılıkta ısrarın zararlarını gözler önüne serdim. Daha bazı konuları da satır aralarında kaydettim.. Bu siyasi yoğunluğu başka konularda da eleştirebilirsiniz. Ama iş KADEK'i dağıtma çabasına gelince, işte orada dur derim.. Böylesi görüşlere asla geçit verilmemeli. Bilakis, düşmanın azgınlığının had safhaya çıktığı bu günlerde KADEK'in en üst düzeyde güçlendirilmesi için her şey yapılmalıdır, yapılacaktır. Bunu başta Türk Generaller Devleti olmak üzere herkes bilsin!
Aynı şey başta PDK olmak üzere diğer iki örgütümüz için de geçerlidir. PDK'yi eski solcu dille, "feodal aşiretçi yapı" olarak nitelemek de neyin nesi oluyor? Kongresini her zaman ve zamanında yapan iki partimizden (diğeri PKK) biri olan bu partinin ilk liderinin Mustafa Barzani gibi efsanevi bir insan olması, ardından görevi Mesut Barzani'nin devralması, feodal bir "babanın yerine oğulun alması" işlemine örnek olarak almak, gerçekleri görmezlikten gelmektir. Her şeyi bir yana bırakalım ve solcu bir dille kaleme alınmış bu görüşlere soldan bir cevap verelim; Kore devlet başkanı öldükten sonra yerine oğlu başkanlığı devralmadı mı? Şimdi bu mantıkla hareket edersek Kore Komünist Partisi "feodal" olmuş olmuyor mu? Ailesinden 33 kişiyi şehit veren ve ihtilal içinde pişerek gelen Başkan Mesut Barzai'nin geçmişteki bazı politikalarını eleştirebilirsiniz, hatta dozajını biraz yüksek tutarak. Ama hiç bir şekilde liderliği hak etmedi diyemezsiniz.. Aynı şekilde bir realitemiz olan Genel Sekreter Talabani'yi ele alabilirsiniz.. Türk Generaller Devleti'nin ellerini ovuşturarak Güneyi işgale hazırlandığı bu sıralarda bu iki liderde temsilini bulan liderlikleri güçlendirmek için her şey yapılmalıdır, yapılacaktır.
Bu gerçeklerin ışığında Türk Meclisi'ne yeni bir karar sureti gönderilip göderilmeyeceğini, göderilirse sonucun nasıl olacağını bekliyoruz..
Gorusunuz