Mr Bush, ABD Devlet Başkanı,
Bu satırların yazarı Kürdistan ulusal hareketi içerisinde, siyasi anlamda, direkt bir sorumluluğa sahip değildir. Bundan dolayı mektuplarını diplomatik cümle kurma zorunluluğunu his etmeden kaleme almaktadır. Umarım imparatorluğunuzun herhangi bir birimi tarafından dikkate alınır.
Mr Bush,
Siz, Kürdistan Sorunu söz konusu olduğunda, çözümsüzlüğün baş sorumlularından biri olan Anglo-Sakson imparatorluklar dizisinin ikinci halkasını teşkil eden büyük bir gücün başında bulunuyorsunuz. Britanya İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak, bir dereceye kadar, onların da günahlarının sorumluluğunu taşıyorsunuz. 1806'dan beri bir avuç özgür vatan toprağı için çırpınan Kürt Halkı önünde en büyük engel olarak hep bu gücü gördü. Nedeni elbette Kürtler'le ilgili duyguları değildi. Bazan Rusya'nın genişlemesini engellemek, bazan da yeni bulunan siyah elmas, yani petrol çıkan bölgelere hakim olmak butavırlarına bir veya diğer sebepti. Bu satrançsal sebepler hep onların Osmanlı'dan yana devreye girmelerine yol açacaktı. Bu çıkar çatışması 20. Yüzyıl'ın başında kızıştı, devreye giren Almanya'nın inşa ettiği Bağdat-İstanbul tren hattı belki de I. Dünya Savaşı'nın kopmasına yol açtı. İşte bu savaş ile birlikte Kürtler "Wilson Prensipleri" dolayısıyla ülkenizle tanıştılar. Bu prensipler, Kürt Milleti'ne özgür bir vatan parçası sağlıyacak şekilde formüle edilmişti ve kalplerini umutla dolduruyordu. Bu prensiplerin ışında hazırlanan Sevr Antlaşması'nda, Kürtler'e küçük bir toprak parçasında özgürce yaşayabilecekleri garantisi verilmesi, umutları, tunelin öbür ucunda görünen bir ışığa kilitledi. Ama bu da uzun sürmedi. Gerek Kürtler'in İslam Halifesi'nin namusunu koruma çabalarını kendi istikballerinden daha öne koyma ahmaklıkları, gerekse Anglo-Saksonlar'ın o ezeli böl ve yönet politikası sayesinde Kürtler, Lozan Antlaşması ile bir kenara bırakıldılar. Bu antlaşma ile Kürtler sadece bir avuç özgür vatanla sınırlı umutlarını kaybetmediler, görece birliklerini de aralarına çizilen yeni yapay sınırlarla bir kez daha kaybettiler..
Lozan'la birlikte kurulan ve adının başında 'cumhuriyet' kelimesini de taşıyan yeni Türk Devleti, insan hakları ve Kürtler'in Milli Hakları konusunda mutlakiyetçi Osmanlı'yı aratan bir saldırı başlattı. Kürt Dili'ni sokakta konuşmak dahi yasaklandı. Kürdistan kelimesi sözlüklerden çıkarıldı. Yer adları değişti, kıyafet değişti.. Kürtler'in dilleri ile eğitim yaptıkları tek müessese olan medrese eğitimi yasaklandı. Bunaltıcı bir asimilasyon saldırısı idi başlatılan. Bununla da yetinmeyen Kemalist Türk Generaller Devleti, belli bir plan dahilinde fiili yoketme harekatını da başlatmıştı. Boynunu ipe uzatmayanları isyancı" olarak niteledi. Direnenleri "sürek avı"na tabi tutarak topladı, darağacına çekti, sürgünlere yolladı. Nasturi, Uludere Olayı, Piran-Şeyh Said Olayı, Raçkotan, Bicar, Sason I-V, Eminê Perixanê, Cemil'e Çeto, Agir'i I-II ve en nihayet Dersim-1938 ile katliam planı kemale erdirildi. Derin bir suskunluk hakim oldu Kürdistan'a. Aynı senaryo Güney'de, bu kez İngilizler'in eliyle tekrarlandı. Şêx Mehmud Berzencî 12 yıl siyasi ve askeri olmak üzere her alanda mücadele etti, ama boşuna.. Majestelerinin RAF uçakları her direnişi anında bastırıyor, Arap egemenliğini esas alan bir Irak yaratıyordu. 1932'de bayrağı devralan Mustafa Barzani de şansını denedi, ama sonuç yandaşları ile birlikte hapis hayatı ve sürgün oldu. 1946'da Güney perdesi kapatıldı bu kez Mahabat Olayı ile Doğu devreye girdi. Ne yazık ki orada da petrol vardı ve Kürtler, yani dünyanın lanetlileri, bu kez orada Stalin ile Truman ve Churchill'in kurbanı oldular. Güney Batı Kürdistan tüm demokratik metodları kullanarak yürüttükleri demokratik haklar mücadelesinde başarısız kaldılar.
1947'den sonra ipleri fiilen sizin ülkeniz, Amerika Birleşik Devletleri ele aldı. Bu tarihten sonra, Britanyalılar'ın tarihi deneyimlerini de göz önünde tutarak, bölgedeki varlığınızı güçlendirdiniz. Bu konuda iki yardımcınız oluştu; Türk Generaller Devleti ve Siyonistler'in hakim olduğu İsrail. Bu iki devlet, sizin sayenizde uluslalarası hukuğu istedikleri gibi ayaklar altına alıyor, komşu halkları ve ülkelerini işgal altında tuttukları, topraklarını ilhak ettikleri millete mensup insanları istedikleri anda "dövüyor"lar. Bunlardan biri olan İsrail'e atom bombasına sahip olması için gerekli olan tüm yardımı yaptınız. Bölgesel bir süper güç haline getirdiniz. Türk Devleti'nin Kıbrıs'ı işgal altında tutması ise tamamen sizin kol kanat germeniz sayesinde cereyan ediyor.
1961'de yeniden silaha sarılmak mecburiyetinde bırakılan Güney Kürtler'inin, Efsanevi Lider Mustafa Barzani öncülüğündeki direnişine de hep uluslararası satranç açısından baktınız. Rusya'nın, Irak ve giderek Arap Dünyası üzerindeki nüfuzunu kırmak için, kontrol altına alamadığınız bu yeni Kürt Direnişi'nin bir Arap Devleti'ne karşı yürütülüyor olmasını sömürmek için Barzani'yi "Sovyetler'in piyonu" olarak göstermek için elinizden geleni yaptınız. Başkan Barzani'ye "Kızıl Molla" adının takılması da bu zaman dilimine rastlar. Kürtler'in yarım zafer kazandığı 11 Mart Belgesi'nin yayınlanmasından itibaren uluslararası "destek" satrancı değişti. Sovyetler Birliği bu kez Bağdat'a iyice yerleşmiş, Irak Ordusu'nu, tıpkı Kızıl Ordu'yu eğitir gibi eğitmeye başlamıştı. İşte bu aşamada sizin partinize mensup Nixon'un başrolunu oynadığı ve planlayıcılığını Yahudi dışişleri bakanınız Kissinger'in yaptığı ve belkide dünya tarihinin en çirkin komplosu gerçekleşti. Sonuçta Cezayir Antlaşması ile Kürtler değersiz bir kart gibi bir kenara itildiler. Yenilmişlerdi. Boyunları bükük, onlara bu oyunu oynayan düşman Şah'a sığınmak mecburiyetinde bırakılmışlardı. Ama ne o büyüttüğünüz Saddam sonuna kadar sizinle birlikte yürüdü ne de Şah kaldı... Düşünün, eğer tam tersine, Kürtler'in başarması için sonuna kadar desteklese idiniz, belki de bugünkü Irak'ı hiç görmeyecektiniz. Çünkü o zaman motorluğunu size minnettar olan Kürtler'in yaptığı demokratik bir Irak oluşacak, diktatörler, tarihin çöplüğüne atılmış olacaklardı. Bu hatayı, ileriye doğru 50 yıllık doğru planlama yaptığını sanan sizin ülkeniz yaptı. Bundan dolayı yeni planlamalarınızı bu gerçeği de göz önünde tutarak yapacağınızı umarım.
Ülkeniz bununla da yetinmedi. 1984'te silaha sarılmak zorunda bırakılan Kuzey Kürtleri'nin sizinle dialog geliştirmek için yaptığı tüm teşebbüsleri elinizin tersi ile ittiniz. Türkiye'de demokratik bir federasyonla Kürt Sorunu'nu ebediyen hal etmeye çalışan ve bunun için elini samimi bir şekilde size uzatan Başkan Öcalan'ı değil dinlemek, tarihimizin ikinci büyük komplosu ile Türk Generaller Devleti'ne hediye ettiniz. Tarihin ironisine bakın ki bu yeni komplonun da mimarı bir yahudi olan dışişleri bakanınız Albrihgt idi.. Hem de İsrail'in fiili iştiraki ile..
Mr Bush,
Babanız Bush'un 1991'de Kürtler'i nasıl yüzüstü bıraktığı, onun yüzünden bu çilekeş milletin çektikleri herkesin malumudur. Şu anda bir başka tarihi müdahale momentinin eşiğindesiniz. Kürtler bütün dikkatleri ile sizleri izliyor, bilhassa Türk Generaller Devleti ile temaslarınızı yorumlamaya çalışıyorlar. Bu kez artık gerçekten bir millet olarak yaşayıp yaşamayacakları konusunda önce Kürt Milleti'nin Liderleri karar vereceklerdir. Bu liderler, Türk Devleti'nin meclisinden sınırdışına asker sevkiyatı konusunda hükümetlerine yetki verme gibi bir karar çıkarsa, verilecek tüm perde arkası teminatlara rağmen bu kararı kendilerine karşı bir savaş ilanı olarak algılayacaklardır. Böylesi bir karardan sonra, ki ben kişi olarak bunu bir yoketme kararı olarak algılıyorum, direniş pozisyonuna geçmeleri beklenmelidir. Burada seçim, tamamen ABD Devlet Başkanı olarak size kalmaktadır. Ya tarih sahnesine çıkmayı herkesten çok hak etmiş olan Kürt Milleti'ni tarihin en vahşi yok etme harekatına karşı koruma sorumluluğunu yerine getirecek ve geçmişinizin pek çok hatasını bize unutturacaksınız, ya da biraz da kolay bir şekilde yutmaya çalıştığınız Irak lokmasının, bizim direnişimizle, belki de boğazınıza takıldığını göreceksiniz. Biz sonuçta ölüme yaklaşabiliriz, ama direnişimiz sizin de yürüyüşünüzü mutlaka etkileyecektir.
Mr Bush,
Siz de takdir edersiniz ki, nizami orduları kontrol altında tutmak, kurulu devletleri frenlemek kolaydır. Ama her şeylerini kaybetme tehlikesi karşısında, can havli ile silaha sarılan bir gerilla ordusunu tasfiye etmek oldukça zordur. Yani Türk Devleti'ni, Kürtler'i yok etme heveslerinden vaz geçirmek, Kürtler'i can havliyle mücadele ederken durdurmaktan çok daha kolaydır. Kürtler bu kez size dost olmak istiyorlar ve onların dostluğu stabil bir Irak'ın inşasında paha biçilmez bir değere sahiptir. Kürtler, eğer kendilerine demokrasinin kuruluşu için fırsat verilirse, Kuzey'de de stabilizasyon için önemli oynayabilirler. Bunun için Türkiye'nin yok etme heveslerine gem vurmak ve sonuna kadar samimi bir diyalog kapısı açmak yeterlidir.
Bu çerçeve dahilinde gelişecek bir Amerikan müdahalesinde gönüllü olarak yer almaya hazır olduğumu beyan ve ilan ediyor, saygılarımı sunuyorum.
White House tan gelen automatik cevap
Thank you for emailing President Bush. Your ideas and comments are very
important to him.
For up-to-date information about the President and his policies, please check
the White House web site at www.whitehouse.gov.
Unfortunately, because of the large volume of email received, the President
cannot personally respond to each message. However, the White House staff
considers and reports citizen ideas and concerns.
Again, thank you for your email. Your interest in the work of President Bush
and his administration is appreciated.
Sincerely,
The White House Office of E-Correspondence
_________________________
Please Note:
If the subject of your email was a request for a Presidential greeting, please
note that all greeting requests must be submitted in writing to the following
address:
The White House
Attn: Greetings Office
Room 39
Washington, D.C. 20502-0039
Please review the guidelines carefully before mailing your request to the White
House. The guidelines are accessible at:
http://www.whitehouse.gov/greeting/
Gorusunuz