Değişen dengelerin ışığında yeni değerlendirmeler
İtalya Başbakanı Berlusconi ve İspanya Başbakanı Anzar'ın öncülük ettiği sekiz AB Ülkesinin Irak Sorunu'nda İngiltere ile ABD'ye yandaş çıkması ile süper güç olma yolunda ilerleyen Avrupa büyük bir darbe yedi. Birliğin çekirdeğini oluşturan altılardan Almanya, Fransa ve Belçika bir dereceye kadar yalnız kaldılar. Sonuçta, bizi ilgilendiren yönü itibariyle, AB'nin geleceği ve giderek üstünde yükseldiği Kopenhag Kriterleri de görünmez bir darbe yemiş oldu. Artık kolay kolay, bir blok halinde Avrupa politikası, Avrupa demokrasisi ve Avrupa ekonomisinden kolay kolay behsedilemeyecek gibi. Başlıbaşına bir dizi yazının konusu olabilecek bu yıkım, Anglo-Saksonlar'ın o meşhur "böl ve yönet" politikasının en son ürünü olarak kabul ediliyor (bkz ayrıca Guardian weekly, february 13-19). Bu durumda bütün hesapların yeniden gözden geçirilmesi gerekecektir.
Türk Generaller Devleti, AB'de ortaya çıkan zayıflığı ve belki de dağılma eğilimini, kendi yapısı lehine, doğru ve zamanında, yani bizden çok önce okudu. Bu gidiş belki de kulağına MOSSAD veya CIA tarafından fısıldandı. AB'deki dağılma eğilimi veya zayıflama Türk Devleti'ni bazı hedeflerinde, ağır da gitse, bir düzeltme yapmaya sevk etti. Türk Devleti, fetihçi generallerinin yönetiminde, artık başında demoklesin kılıcı gibi sallanan Avrupa standardlarına uygun bir demokrasiye geçme mecburiyetini bir kenara itecek imiş gibi görünüyor. Şekillenecek yeni bir rejim yok diyebiliriz. Rejim, her yönü ile Eylülist karekterini (1980) sürdürmek isteyecektir. Bu durum tüm Kürtler, özellikle Kuzey Kürtleri için oldukça sıkıntılı günlerin habercisidir.
Türk Generaller Devleti daha şimdiden Kopenhag Kriterleri gereği, uyutmaca gibi bir görüntü veren ve bir gecede meclisten geçirip kabul ettiği o gülünç "anadil"de eğitim ve TV yayını gibi kanunları dahi yok saymaktadır. Onların artık Avrupa Birliği'nden gelen telkinlere kulak verme gibi bir mecburiyet his etmedikleri görülüyor. Çünkü o büyük alt üst oluşun kokusunu almış bulunuyorlar. Kısaca yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye bu yeni dünyada en avantajlı yeri kapmak için dört aydır mücadele halindedir. Biz ise belki de daha yeni yeni uyanıyoruz (o da şüpheli ya!).
Türk Devleti'nin şu anda ABD ile aşağıdaki noktalarda antlaşma yolunda olması oldukça düşündürücüdür:a) Güney Kürdistan Sorunu'nda ipleri elinde tutmak için pazarlık geliştiren Generaller Devleti hedefine epey yaklaşmış bulunuyor. Bunun için ABD'nin açmayı düşündüğü bir 'Kuzey Cephesi' içinde, kendi generallerinin komutasında bağımsız birlikler bulundurmak için diretmektedir. Böylece kendi zonlarını oluşturarak her taraftaki Kürt güçlerini sürekli bir tehdit altında tutmak istemektedirler. ABD ile arasındaki en büyük çatlak budur. Ama Newsweek'e göre bu sorun da hal yoluna girmek üzeredir. Bu ne demektir, Kürt Liderleri Irak'ın ilerdeki şekillenmesi açısından düşünsün ve bu şekillendirmeyi gerçekleştirecek güce sorsun..b) Maddi sorunlarını halletmek için ABD'den 5 milyar doları bağış ve 15-20 milyar doları borç olmak üzere 25 milyara kadar taze para ile ilgili antlaşmanın da eli kulağında. Bu, dünya ekonomisinin dibe vurduğu bir zaman kesitinde, kendisini satışa çıkaran bir düşkünler topluluğuna verilen inanılmaz bir rakamdır.c) Generaller devleti tüm bunları yazılı hale getirmekte direniyor. Böylece ABD'nin alışık olduğu 'Biz istiyoruz, ama kongreyi aşamıyoruz' şeklindeki muhtemel özrünü baştan kesmek istiyorlar.. Bu konuda da çözüme yakın bir noktadadırlar. Yani Kürtler'in hiç bir zaman aqlmaya muvaffak olamadıkları yazılı muvaffakat! Kürt Liderleri umarım güçleri oranında bunu da düşünürler..d) Bir diğer husus ise ABD'nin iki yıllık bir askeri yönetim oluşturma kararıdır. Bu kararda Türk Devleti'nin gölgesini görmemek mümkün değildir. Sonuçta ABD'nin oluşturacağı askeri yönetim Kürtler'i silahsızlandıracak ve Araplar'ın çoğunlukta olduğu yeni yönetimin insafına terk edecektir.
Güney'deki Kürt Liderliği'nin bu konularda uyanık olduğunu görmek rahatlatıcıdır, ama çözümleyici değil. Çözümleyicilik, tüm komplekslerden arınmış bir birlik gerektiriyor. Birlik olmak, kollektif bir düşünce oluşturmayla sonuçlanır. Böylece kötü ihtimallere hazırlıklı olunur. Başta Talabani olmak üzere bu değerli liderler unutmasınlar, başka Kürdistan ve belki de başka fırsat yoktur.. Ben yine teklif ediyorum, Kürt Liderli/ği/kleri GÜÇLERİNİ GERİLKLA SAVAŞI NİZAMINA UYGUN OLARAK MOBİLİZE ETSİNLER. Bu her ihtimale hazırlıklı olunduğunu DOSTA DÜŞMANA gösterir..
Türk Devleti'nin bu kargaşada asıl odaklandığı nokta Güney'de ve Kuzey'de şekillenecek her Kürt birimini boğmaktır. Bilhassa Kuzey'de oldukça rahatlamış durumdalar. AB gölgesi ortadan 'kalktığına' göre, generallerin yeni stratejisi, demokrasiyi bu muazzam birliğin üyelik koşulu olduğu için candan isteyen güçlerin bir kısmını bu istemlerinde geriletecektir. Bunların arasında TUSİAD'ı görmek hiç de şaşırtıcı olmaz. Yani artık generalleri demokratikleşme konusunda sıkıştıran ciddi bir güç kalmayacak gibi. Bu varsayımların ışığında bakıldığında Generaller Devleti'nin, Irak'ta savaş olsun veya olmasın, önümüzdeki yaz boş durmayacağına ciddiye alınmayacak bir ihtimal gözü ile bakılmalıdır. Geliştirilen provokasyonlara bakıldığında bu daha iyi anlaşılır. Generaller Devleti'nin artık Avrupalı kurumları fazla ciddiye almamaya başlamasını doğru okumak, başta KADEK olmak üzere tüm Kuzeyli Kürtler'in görevidir. Bunun için kahramanlık taslayan marjinal Türk Solu'nun 'siz arslansınız, kaplansınız' şeklinde tercüme edilebilecek tahriklerine kapılmamaları önemlidir. Ama duruşlarındaki ciddiyeti de Türk Devleti'ne his ettirmeleri gerekir. Aradaki denge bu hareketin tepe noktalarını tutanların ustalığına bağlıdır. Ayrıca Türk Devleti'nin istediği zaman ve zeminde kapışmayı kabullenmek, her biri değerli bir savaş stratejisti olan Kuzeyli gerillalar için yeniden ve yeniden değerlendirilmesi gereken bir husustur.
Kısacası şu anda dört ay öncesinin çok uzağındaki bir noktada bulunuyoruz. Artık tahlillerde bazı faktörleri en aşağı seviyeye indirmek gerekiyor. Yeni durumda düşmanla sıkı bir bilek güreşi, bunaltıcı bir satranç söz konusudur. Kürtler her tarafta çok ciddi bir şekilde ulusal varlıklarını koruma gibi bir görevle karşı karşıyadırlar. Artık "sen yanlış yaptın, ben doğru yaptım" içsel satrancı gülünçtür. Dikkatler dışarı verilsin! HEPİMİZİN ÖLÜM FERMANI BOYUNUMUZDA İKEN, geçmişte doğruyu söylemişsiniz veya yanlışı yapmışsınız... Söyleyin be güzelim insanlarım, bunu bilmek ve ıspatlamak kabirde neye yarar?
Kürdistan Ulusal Hareketi, "dost komşu hareketler"in omuzlarına bindirdiği yükten kurtulmalı, öz kaynaklarına dönmelidir. Kürdistan Ulusal Hareketi, katı ideolojik kavramlar yerine ulusun tümünü kucaklayan bir söylem geliştirmelidir. Kürtler artık başkalarının namusunun bekçiliğinden vazgeçmeli, sadece kendi namusundan sorumlu olmalıdır. Kürtler dünyayı kurtarma aslanlığı yerine, bin yıllardır bir yerlerine batan çöple ilgilenmelidirler. Kürtler'in bir kesimi Hapisteki Lidere küfür etmenin yanlışlığını bilince çıkarmalı, o liderin milyonları harekete geçirici bir motor olduğunu unutmamalıdırlar. Geçmişin tümü bizimdir. Orada karalanacak her şey, kendimizi karalamaktır. Eleştiri ile daha iyi bir yola girmek iyi, karşıdakini karalama ile elindekini parlatma teşebbüsü ise oldukça ilkeldir. İkiyüz yıllık geçmişte yanlışlar elbette vardır, hala da var... Ama o geçmişi karalama.. Asla.
İşte bayanlar ve baylar buna biraz da ulusal bilinç denir. Bugün buna her zamankinden daha fazla muhtacız.
Gorusunuz