Pîroz be..

Pîroz be..

(Bu yazıyı sonuna kadar tarafsız bir gözle okuyunuz)..

görüşlerimi sunduğum yazılarımı ortaya döktüğüm makalelerime uzun bir ara verdim, bunu biliyorum. Fakat bu gecikmeyi sakın ola ki kişilere olan kırgınlığıma bağlamayın. Kişiler Kürt başkaldırısına yardım ettikleri sürece BANA ŞURADA VEYA BURADA KULAĞIMA GELECEK ŞEKİLDE KÜFÜR DAHİ ETSELER Sirac Kekuyon'u küstüremezler. Çünkü benim için esas olan Kürdistan'ın özgürlüğü veya bağmsızlığıdır. Bu hedefe kilitlenen her cana merheba diyorum.

Geçerken şunu da kaydedeyim; küfürcü ve itici insanlar, bu küfürleri ile pek çok insanı küstürmüş, en güçlü birliklere karşı tavır almalarına yol açmışlardır. Çünkü hedefteki bazı insanlar kendi özel itibarlarını, genelde Kürdistan meselesinin önüne koymaktadırlar. İtici insanların bir nevi alışkanlık haline gelen bu davranış şeklini değiştirmelerini beklemek safdillik olur. Ayrılanların soruna bir de bu yönden bakmalarını, Kürdistan'ı kaybetmenin yaratacağı felaketi bilince taşımalarını bekliyorum.

Bunu bu kadarla kapatalım ve asıl yazımıza geçelim..

Önce şunu kaydedeyim: Çözüm süreci denilen ve Çiller'i dolandıran "parsadan"ı akla getiren bir Türk Başbakanı'nın kurmayları olan MİT, kendi generali olan ne idüğü belirsiz bir asker buzuntusu ve danışmanları ile birlikte sahnelediği oyun açık bir şekilde ters tepme emareleri göstermeye başladı. Bu süreç baştan beri sahtekarca yürütülmüştür. Kürtler'in bir kesimi de sürecin akamete uğraması için ter dökerken Duçe Erdoğan tarafından sırtları sıvandı, açılışlara şeref misafiri olarak davet edildiler.. Davet edildikleri Kürtler'in şeref günü NEWROZ'A gelmeyen bu tipler Bir başka akrabalarını Türk Devleti'nin seçim kampanyasına omuz vermek için Van'a göndermekte bir beis görmediler.. Yazıklar olun! Geçmişte, .60'lı, 70'li, 80'li yıllarda bunlara verdiğim emek İyi niyetliydi.. Ama yeni nesilin son zamanlardaki tavırları ortada.

Şimdi çemberi daraltalım..

Türk Devleti, Perinçek'in partisi vasıtası ile eski bir senaryoyu tekrar sahneye koydu. Senaryoyu bilmeyen yok.. 'Baş ile gövdeyi ayırarak yutmak' olarak tarif edilebilecek olan bu senaryo 'Öcalan'ın MİT'e (mit bizim verdiğimiz kurumlarıdır) verdiği ifadelerin yer aldığı sözde bantlar çok akçakça bir şekilde bu siyasal o.....'nun TV ve gazetesine servis edildi. Bu bantlarla 'Öcalan işbirlikçidir, Kürtler'in kaatilidir' zehiri beyinlere zerk ediliyor, bu zehiri yutmaya hazır olanlar tarafından yorumlarla birlikte daha da karartılmış olarak insanları hareketten soğutucu politikalara katkıda bulunuyorlar..

Alernatif bir düşünce ise daha da vicdansızca ortalıkta dolaşmaktaydı. Bu düşüncenin mimarları sözde Kürtler'di.. Yıllarca hapis yatmanın insanları yüceltmediğinin işaretini bu düşünce sahiplerinde yakalamak ilginçti. Bunlara bakılırsa 'Öcalan iyidir, fakat çevresi kötüdür, değişmelidir'. Herkes bilir, herkes bilmeli ki Baş ve gövde ayrılamaz.. Ayrı yaşayamaz. Kürdistan özelinde ise bölünmenin nelere mal olduğunu biliriz. Al bu düşüncelerden birini vur ötekine..

ROJAVA.. Neredeyse sıkışan her Kürd'ün ekmeğini yediği, barındığı Rojava ise tam bir kahramanlık destanı yazıyor. Kısa bir süre içrisinde ordusunu kuran, kanton örgütleri oluşturan bu bölgemiz liderlerini çıkaran, fakat bütünden kopmadan, ne oldum delisi olmadan.. Kendim de sürgünde orada, Qamışlo'nun Pişeriyan mahallesinde tek gözlü bir evde doğdum.. Oranın ekmeğini yedim, 7 yaşına kadar orada yaşadım.. Orada iki yaşında iken Mahabad'ı selamlayan ilk mitingime katıldım.

Bunun için Rojava'nın benim hayatımda sarsılmaz bir yeri vardır. Bu büyük ve sonuç alıncaya kadar sürecek olan devrimi bütün benliğimle selamlıyorum.

Türk siyasi hayatında yaşanan büyük hırsızlık dalgası ile birlikte girilen yeni dönemde fırsat bulunursa daha açık bir faşist aşamaya girilecektir. Yargının tamamen çökmesi, bütün erklerin tek adama bağlanması faşist bir rejimin temel taşlarının yerine oturtulması önemlidir. Benim iki yılı aşkın bir süredir çerçevesini çizdiğim faşizm tablosu, bir eksiği ile, tamamen gerçekleşmiş durumdadır. O eksik veya yanlış, Gülen'in bir cemaat lideri olarak AKP'ye 'ideolojik lider' olarak kalacağı öngörüsünde bulunmamdır. Oysa Gülen'in ideolojik liderlik pozisyonu İslami kesimde bir iç savaşa yol açmış, Recep'in imajının dünya çapında tartışılmasını birlikte getirmiştir. En son olarak Saudi Kralı'nın Türk savunma bakanını görmeyi red etmesi, Türk Devleti'nin dünya çapında düşmekte olduğu durumu gösterir.

Öte yandan içte çok sıkışan AKP'nin kaptanı, eski düşmanları olan kişilerle temas kuruyor. Erdoğan'ın gözüne kestirdiği kişiler arasında eski askerler, Perinçek denilen siyasi o...., hapisten çıkardığı gazeteci ve televizyoncular var. Oysa hapisten çıkarılması gereken BDP'liler 'dağa çıkarlar' gerekçesi ile red edildi.. İşte size Türk Usulu çözüm süreci.. Haydi, 'buradan yak!'

Türk Hükümeti süreci tıkamak için bununla da yetinmedi. Sayın Öcalan'ın kitle ile tek köprüsü olan mektupları da artık engellenmek veya ilgisiz bir zamanda BDP'ye teslim edilmek üzere bloke ediliyor.. Hala çözüm sürecinden bahseden, Receb'i öven çevreler değişimi anlamakta güçlük çekiyorlarsa oturup bir daha derinlemesine düşünsünler. Bilsinler ki bu şartlarda AKP tümüyle sertlik yanlısı çevrelerin ardına düşmüştür. Şu anda Erdoğan için tek önemli olan kurduğu diktatörlüğün temellerinin sarsılmamasıdır. Ergenekoncularla dirsek teması bundan dolayı önemlidir.

İşte tam da bu sırada bütün haşmeti ile Newroz kutlamaları ortalığı sarsmaya başladı. Kürtler bu diriliş ve direniş gününde alanları doldurdu, düşmanın gözlerinin faltaşı gibi açılmasına yol açtı. Kutlamalarda geçen sene ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir kitle ve coşku hakimdir. İşte özlediğim Kürt budur. Kutlu olsun... Kutlu olsun... Kutlu olsun!

Newroz coşkusu devam ederken Türk Devleti'ne bir darbe de AİHM'den geldi. Şok üstüne şok.. Sayın Öcalan'ın avukatları vasıtası ile yaptığı başvuru pek çok yönden kabul gördü. Türk ceza kanunu enine boyuna masaya yatırıldı ve hukuk dışı olan bölümleri gösterildi. Yalnız şunu da kaydedelim ki, Sayın Öcalan'ın zehirlenmesi ile ilgili paragraf, ulaşabildiğim Türk basınının tümü tarafından tahrif edildi, zehirlenme tümü ile inkar edildi, pişkince ve utanmazca..

Şimdi bu paragrafa bakalım (İngilizce):

Moreover, in March 2007 his representatives indicated to the European Court of Human Rights that tests carried out on a sample of hair purportedly belonging to Mr Öcalan had revealed the abnormal presence of chrome and sodium..

Bu paragrafta AİHM temsilcilerinin Sayın Öcalan'ın (bir perçem) saç örneği alıp tahlil ettirdi ve normalde orada bulunmaması geren iki maddeden bol miktarda bulunduğunu saptadı. Bu maddeler Chrome ve Sodiumdu. Bu maddelerin birincisi (KROM) karaciğer üzerinde tahrip edici bir etkisi vardır. Yani uzun vadede, benim çok iyi tanıdığım Siroz'a, ikincisi kalb bozukluğuna yol açar. İşte size açık bir şekilde görülen bir zehirlenme (ziyaretçiler Sayın Öcalan'ın tuzu sofrasından yok etmesi gerektiğini anlatsınlar).

Benim gördüğüm son durum budur.

Saygılarımla..

19.03.2014

A. Sirac Kekuyon