Kuzeyi Yedirmeyiz!
Son zamanlarda yükselen iç ve dış sesler bir pazarlama olayı yaÅŸadığımıza iÅŸaret ediyor. Kürdistan’ın satışına teÅŸebbüs etmeler ciddi bir ÅŸekilde söz konusudur.. direkt olarak gerçekleÅŸtirilemeyen yutma eylemi kalleşçe oyunlarla, tehditlerle, ÅŸantajlarla yerine getirilmeye çalışılıyor.
İşte Örnekler:
Türkler, neredeyse kabinelerini bir gün Åžam’da, ertesi gün BaÄŸdad’da toplayacaklar. Tahran ile ABD’yi barıştırmak için yapılmayan nomara kalmadı. Ä°srail’i sözde dışlayıcı manevralar, Filistinliler’in hamiliÄŸine soyunmalar hep göz boyacılıktır ve Washington’daki Obama ile senkronize bir oyunun parçalarıdır.
7 Kasım’da ErdoÄŸan, Washington’a, Beyaz Saray’daki “neo-Müslim” Obama’ya rapor vermeye giderken, Ä°ranlı Ahmedinecad Ankara’ya uçacak. Aynı gün “Kürt” Talabani en azılı Kürt düşmanı neo-Ata Baykal’a uçak göndererek BaÄŸdad’a getirecek ve biat edecek! Öte yandan Türk dışiÅŸleri bakanı Güneyli “lider”leri kafeslemiÅŸ olmanın keyfini yaşıyor. O liderler ki ÅŸimdi MoÄŸollar’la birlikte Kuzeyli gerilla evlatlarımıza yönelik bir “sandviç harekatı”nın içinde yer almaya zorlanıyorlar. Umarım gerilla liderliÄŸi 1997’yi unutmaz da silah ve barınaklar ile ilgili sırlarını hiç kimse ile paylaÅŸmaz.
Güney’in çok yoÄŸun bir baskı altına alındığını biliyorum. Obama’nın, özellikle sözüne en fazla güvendiÄŸim Mesut Barzani’yi “ikna” olmaya zorladığını, türlü ÅŸantajlar uygulattığını tahmin etmem iÅŸten bile deÄŸil. Somut durumun tahlili bize bunları anlatıyor. Konu ile ilgili olarak Mahmud Osman’ın durumu açıkça ortaya koyan demecini okuyanlar için somutun tahlili çok daha kolaylaşır. Obama’nın neredeyse Türk Devleti’ni ABD ile, “Tek millet, iki devlet” ÅŸeklinde tarif ettiÄŸi bir sırada.
Bütün bunlara raÄŸmen 1993’ten beri bir Kürt konsensüsü’nün oluÅŸmamasının suçunu tümüyle baskılara dayındıramayız. Determinizmin yanında, hatta daha önde olacak ÅŸekilde, tüm sıcak geliÅŸmelerde insan iradesi her zaman karar alımında merkezi bir yerde oturur. Ulusal devrimci bir yürüyüşte determinizmin yerini çoÄŸu kez ve zorunlu olarak volontarizmin alır. Passif determinizm kaynakların tüketilmesi, kitlelerin içinde varolan ufak tefek çeliÅŸkilerin asıl ezen ile ezilen arasındaki çeliÅŸkinin yerini alacak ÅŸekilde baÅŸatlaÅŸması mümkündür. Bizim misalimizde böylesi bir determinist bekleyiÅŸ, Güney-Kuzey çeliÅŸkisinin baÅŸa oturması ile sonuçlanır. Böylesine bir tuzaÄŸa düşmek, sonuç olarak sen-ben kavgasının da dürtmesi ile “zıtlar arası” sıcak çatışmaya dönüşme eÄŸilimi taşır. Tarih bize bunu da mı öğretmedi? .
Buradan da açıkça anladığımız gibi, Kürtler arası çatışmayı “ben bir daha Kürtler arası savaÅŸa sebep olmam ve Kürt kanı dökülmesine müsaade etmem” mealindeki afaki, ayakları pratikte yere basmayan sözler sarfetmekle önleyemeyiz. Dua etmek baÅŸkadır, süreci yönetmek baÅŸkadır. Lider ulusunu felakete sürüklemekte olan bir gerçeÄŸi saptamışsa, onun tahripkar etkilerini görmüş olarak nefes kesici bir çaba ile önlemini alır. Passifizm, hiç bir derde deva deÄŸildir. Hele kaygan zeminli bir bölge olan OrtadoÄŸu’da, zamanın hızla ve Kürtler’in aleyhine akıp gittiÄŸi bir zeminde, bizi bir varil petrole satmaya hazır bir super gücün insafına terk edecek bir iradeyi kendi benliÄŸimizde yok etmeliyiz. Söylenen sözlerin altı doldurulmadıkça Düşman, iÄŸne ile kuyu kazar durumda da olsa, Kürt Milleti’nin liderler düzeyinde cereyan eden uzlaşır çeliÅŸkilerini derinleÅŸtirmek ÅŸansına sahiptir. Sözlerin altını doldurmak ancak ve ancak pratik alandaki çabalarla mümkündür. Zira pratik kiÅŸinin aynasıdır. Bu çabalar görüldüğü kadarıyla ciddiyetle sürdürülmedi ve sonuçta Düşman ile destekçileri tarafından insiyatif ele alındı. Åžu anda yaÅŸananlar, Kürt Liderleri’nin tarihin hiç bir dersini kavrayamamalarından, bilimsel düşünmemelerinen, Kürt Milleti’nin birliÄŸini bir nevi rafa kaldırıp onun yerine parçanın birliÄŸini koyma çabasının ardındaki sermayeyi koruma güdüsünden ileri geliyor. Bu çok hazin bir yürüyüş tarzıdır. Åžimdiye kadar hiç bir millet, bilerek ve isteyerek maddi varlığını, kaderini ve hatta kapital olarak sermayesinin varlığını düşmanının eline terk etmemiÅŸtir.
Kuzey’in bu alandaki hatalarını daha önce ortaya koymuÅŸtuk. Bunu bizim yazılarımızı takip edenler gayet iyi bilirler. Fakat ÅŸu anda, yine de Güneyli liderlerin ÅŸu son zamanlardaki duruÅŸunu “hata yapılıyor” diyerek izah etme noktasının ötesine geçmiÅŸtir. Onlar hata yapmamış olmak için hiç bir çaba harcamadılar ki, yapılanı rastgele bir hata olarak kabul edelim.
Bilim ÅŸunun altını özellikle çizer: Derin çeliÅŸkileri olan kutuplar, ki burada inkarcı, ilhakçı devletler ile dörde bölünmüş Kürt Milleti söz konusudur, yeterli bir birikim volonter müdahaleler sonucu çatışma noktasına gelmiÅŸlerse, her iki kutup da durumunu güçlendirmek için türlü çabalara giriÅŸir. Haksız bir savaşı yürüten müstevliler de, onurunu, milli varlığını veya sınıfsal çıkarlarını elde etmeye çalışan mazlumlar da durumlarını güçlendirmenin yollarını ararlar. Kürt Milleti en az iki yüz yıldır belli bir birikimin, yani Osmanlılar’la varılan antlaÅŸmanın yok sayılmasının yarattığı çatışma ortamında büyük dış güçler ve nötralize edilememiÅŸ, ben merkezci iç odaklar ile mücadele ediyor. Kürt Milleti bu savaşım ve savaÅŸta doÄŸru liderlikten yoksunluk, doÄŸru devrimci yürüyüşü saptayamama, psikolojik savaÅŸ ve savaşıma kolay teslim olma gibi düşünsel badireleri aÅŸamamıştır. Devir deÄŸiÅŸtikçe Düşman’ın senaryoları deÄŸiÅŸtiÄŸi halde, Kürtler ancak 1900’lü yıllarda bilimsel tavrı, yani örgütlenmeyi, o da asgari düzeyde kavrayabilmiÅŸ ve hayata geçirebilmiÅŸlerdir. Fakat bu hayati birlik tablosu, Bedirxaniler ile Nehriler’in öncülük kavgası yüzünden gerekli zamanda, gerekli kararları alarak toptan kazanmak yerine, uzlaşır iç çeliÅŸkileri sivrilterek toptan zayıflama ve giderek dağılma süreci ile sonuçlanmıştır. Åžu anda yaÅŸananların 1900’lü yılların ilk 40-50 yılında yaÅŸananlar ile farkı çok azdır. “Modernim” diyenler ile “ABD dostumdur” diyenlerin başı çektiÄŸi bir ortamda böylesine bir hataya katkısı açıkça sırıtıyor.
Åžunu hemen kaydedeyim ki ABD ile 1993’te karşılıklı yardımlaÅŸma esasına göre çok mesafe alındı, kazanımlar elde edildi. Fakat bu karşılıklı yardımlaÅŸma Condoleesa Rice’nin Kerkük’e inmesi ile verdiÄŸi demeçlerle açığa çıkan çeliÅŸkide Kürtler basılara dayanamadı ve süreçteki duruÅŸ tek taraflı köleliÄŸe dönüşme eÄŸilimine girdi. ABD artık Türk Tezi’ne, Türkler’in isteklerine daha sıcak bakmaya baÅŸlamışlardı. 2007 Kasımı’nda artık herÅŸey bitmiÅŸti.. Bunlar olup biterken Güneyli Kürt Liderler ÅŸu veya bu liderle görüşmenin verdiÄŸi onuru taşıyor, Kürdistani özelliklerinden giderek uzaklaşıyorlardı. Talabani Zaten başından beri Kerkük konusunda BaÄŸdad ile senkronize düşündüğünü Süleymaniye’deki bir aydınlar toplantısında sert bir ÅŸekilde dile getirmiÅŸti (bkz Şêrko Bêkes’e verdiÄŸi cevap). Kerkük konusunda çırpınıp duranlar sadece partisiz ve dolayısı ile etkisiz entellektüeller oldu. Hepsi bu.
Åžimdi ise ErdoÄŸan, DavutoÄŸlu ve bilmem kimlerin ziyareti ile ÅŸimdilik Kürdistan’ın Kuzeyi’ni yutulması süreci hızlandırılmış bulunuyor. YoÄŸun bir güç gösterisi ve propagandanın eÅŸliÄŸinde “beyinlerin esir alınma” süreci baÅŸlatılmıştır. “Ne Türk Kanı dökülsün, ne de Kürt kanı dökülsün” safsatası ÅŸu günlerde en gözde “tavıt özürü” olarak beliriyor. Sadece Ekim ayı boyunca Düşman’ın yönelttiÄŸi saldırılarda tamamen hareketsiz bulunan gerillalardan 13’ü ve sivil halkımızdan 2’si ÅŸehadete erdirilmiÅŸtir. Bu kabul edilebilir mi? Türk Devleti’nin ve Güney’in Kuzeylilerden beklediÄŸi ÅŸey sadece kayıtsız ÅŸartsız teslimiyet mi? Bunu hangi akıl yoksunu isteyebilir? 70 bin cıvarında kaybımızı görmemezlikten gelip; “silahlı mücadele zamanını doldurmuÅŸtur” diyenler, neden GünEy’deki 100.Bin’i aÅŸkın bir güç besliyorlar? Ben bu gücün tankı, topu, zırhlı aracı, helikopteri ve uçağı ile 500.Bin’i aÅŸmasını bir rüya da olsa görmek isterim. Ama sen kalk sadece savunma amaçlı olarak daÄŸlarda bulunan bir gerilla gücünün dağılmasını dayat! Bu olacak iÅŸ mi?
Açılım denilen safsatanın lafta kaldığını, en tamel hakların, ilkokuldan üniversitenin bitimine kadar öğrenim hakkının asla tanınmayacağını, mahalli Kürt Yönetimleri’nin özerkliÄŸinin önünde durulacağı ayan beyan ortada iken, bize pansuman tedbirleri, ki bir günde yok sayılabilirler, “hak” diye yutturmaya çalışanları desteklemek, ÅŸehitlerle alay etmektir!
Biz ÅŸehitlerimizle asla alay ettirmeyeceÄŸiz!
Biz onurlu bir millet olduk. Onurumuzu bir daha asla çiğnetmeyeceğiz!
Biz ölü toprağını üstümüzden attık. Bir daha “AÄŸrı’nın tepesinde betonlanmayacağız!
Bu savaÅŸ ne PKK’nin ne de Abdullah Öcalan’ın savaşıdır. Bu savaÅŸ ve savaşım bir milletin malıdır! Onu bölemezler!
Determiniz veya volontarizm... Sıcak bir alandayız.. Bu alanı özgürlüğümüzü alıncaya kadar soğutmayacağız!
2009-11-02
A Sirac Kekuyon