Ahmet Kahraman’ın Bingöl (Çolig) ile derdi ne?

Sanırım, Bay Kahraman’ın 22.01.2011 tarihli Özgür Politika’da yayınlanan yazısını okuyan her Bingöl’lünün tepesi atmıştır. Hizbê Kontra dediği, Halk arasında Hüzb-ül Kontra olarak bilinen parti elemanlarının Çolig’de toplaştığı, Çoligliler’in de bunları kucakladığı gibi bir teze (kendisine bakılırsa gerçeğe) dayanarak söz konusu “yazı”yı ortaya çıkarmıştır. Çolig’e “kara yara” diyen bu sayın zat, hiç bir tereddüt göstermeden orada yaşayan insanlara hakaret üstüne hakaret yağdırıyor..

Zımni bir genellemeye giderek, “Kürdistan ihanetinin kanlı kaması, TC rejiminin ‘şerefli kaatiller’i Çolig’de doğmuşlardı” diyor. Çolig’in 1960’tan beri Türk Irkçılığı’na “bekçilik” ediyormuş. “Türkler’in Xulamı” olarak niteliyor Çoligliler’i. Bu hizmetlerine karşılık Türk Devleti’nin, “Dimilî Kürtleri’nin kirli kazançlarına göz yumuyor”muş. 1960’tan beri bu xulamlığın (hizmetkarlığın) ödülü olarak devlet kontrollu narkotik ticareti yaptıklarını bazan ima ediyor bazan da söylüyor.

Şimdi Bay Kahraman’ın yazısında buraya kadar yumurtladığı zırvalara şöyle bir bakalım.

Önce yazının özü: Bay Kahraman’ın bu yazısı, hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bölücü, Zaza’yı (Kird’ı) aşağılayıcı bir karalamadır. Cevap bile vermeye değmeyen bir zırvalıktır.. Ama Özgür Politika gibi, Kürt Emekçi ve işverenlerinin gönüllü kanuni finansmanı ile yayın hayatını sürdüren bir kurumda yazdığı için es geçemedik. Kürtler arasında bölücü kalem oynatış ve aşağılama, sırtını nereye dayarsa dayasın bu adamın haddi değildir. Bu kişilik haddini yeterinden fazla aşmış, ruhu Türkleşmiş, işsiz kaldığı için Kürt Hareketi’ne bulaşmış, sözün tam anlamı ile cahilin teki olduğunu defalarca ortaya koymuştur. Ondan bundan aşırarak 1925 Direnişi’ni yazmış olmasına rağmen okuyanlar ortaya çıkan laf salatasında bir ruh görememişlerdir.

Peki içeriğin lafzında ne var? Bu kişiliğe bakılırsa Çolig bir kara yaradır. Kürdistan ihanetinin kanlı kaması Çoligdir.. Yaşadığım o güzelim topraklar Türk ırkçılığının kalesidir. Xulamdırlar. Türk Devleti bunları, Türklüğe yaptıkları hizmetlerinden dolayı narkotik ticaretini bunlara zımnen serbest kılarak ödüllendirmiştir..

Büyük laflar! Bunları teker teker sana geri yutturacağım, bekle..

“Çolig ne durumdadır ve niçin o durumdadır” sorusuna bilimsel bir cevap verirsek bazı şeyler daha açık bir şekilde ortaya çıkar..

1925’teki kıvılcımından sonra oluşan gelen direnişleri sınıflandıran Türk Devleti, üç önemli direniş odağını önemle ele alma gereğini duymuştur. Birincisi; Çolig, İkincisi; Dersim ve üçüncüsü Agirî.. Çolig Direnişi pek çoğunun sandığının aksine 1925’te bitmemiş, Gür bir şekilde 1932-33’e kadar sürmüştür. Kelaxsi’dan başlayan, beş büyük savaşın da yaşandığı ve Fransız işgal bölgesinde (Suriye-Binê Xetê) son bulan Büyük Yürüyüş oldukça önemlidir. Bu durum Türk Devleti’ni oldukça korkutmuş, Çolig’e özel bir “mim” koymalarını birlikte getirmiştir. İkinci önemli merkez Dersim’di. Çolig’den bile daha dağlık olan ve Kızılbaşlığı yaşatan bu yöremize Türk Devleti bütün gücü ile yüklenmiş, bir etnik temizlik, bir katliam gerçekleştirmişti. Paleolithic Çağ boyunca Neolithic Çağ dahil, günümüze kadar orada yaşayan Dersimli insanlardan onbinlercesi kan emici Kemalistler tarafından öldürülmüş geride kalanlar toplu olarak Anadolu’ya sürgün edilmişlerdi ('İskân Kanunu' Kanun No: 2510, 13 Haziran 1934’te kabul edilen kanuna göre). Orada sıkı bir türkleştirme eğitiminden geçirildikten sonra 1947’de geri dönüşün serbest olduğu yolunda bir yönerge kabul edilince geri dönmüşlerdi. Üçüncü Yöre Agir’i Yöresi’dir. Hoybun’un ve Kor Huseyn Paşa’nın öncülük ettiği bu direniş yine onbinler’in ölümüne yol açmıştı. Agirî SSCB ve İran’a komşu olduğu için önemli idi.

Türk Devleti bu üç yöreyi sıkı bir şekilde elde tutmak için çok büyük askeri, istihbarat ve kontra yatırımları gerçekleştiriyordu. Özellikle Çolig.. Nasıl? Birincisi; bu Direniş Kalesi önce vilayet yapıldı (1936). İkincisi; ardından askeri açıdan çok önemli olan demiryolu yeni ili bir boydan diğer boya katetti. Üçüncüsü; Ormanlar bir plan dahilinde 1948-49’dan itibaren yokedildi. Bu demiryolu marşandisleri vasıtasıyla yakacak olarak nakledildi. Dördüncüsü; okumuşların çok azına Çolig’de kalma fırsatı verildi. Aydınlanma engellendi (1925-1970’li yıllar arası). Halk Aydınları sindirildi, 1925 Direnişi ve sonrasının sistemli bir şekilde konuşulması, nesilden nesile sağlıklı bir şekilde nakledilmesi engellendi. Büyük bir terör dalgası estiriliyordu. Ailemin 1950 “Af”fından istifade ederek dönmesi ile yeni bir kıpırdanma baaşlamış, insanlar aradıkları bir limana kavuşmuşlardı. Fakat Türk devleti mıntıka mıntıka sitemini kurmuş, olan bitenden anında haberdar oluyordu. Mahalli istihbaratı şêxler ve mellalar vasıtası ile sağlıyordu. Ben özellikle yılın karsız geçen sekiz ayında her ay evimize baskın yapıldığını hatırlıyorum. Bütün ev korku içinde yaşamaya zorlanıyordu. Türk Devleti çok esaslı bir kontra teşkilatı kurmuş, bunlar vasıtası ile dehşet saçıyordu.

Bay Kahraman’ın uyuşturucu “ticareti”nin bir ödül olarak verildiği tezine gelince..Tamamen işkembeden atılmış, maddi temelleri olmayan bir tezdir bu. Şöyle;

Birincisi; uyuşturucu ticareti 1950’li yılların ortalarından itibaren İran-İstanbul bağlantısının bir halkası olarak başladı. O Zamanlar bu ticaretle uğraşanları çok iyi tanırım. Bunların hiç biri, MHP’yi Çolig topraklarına getiren Zıktê aşiretinden değildi.Zaten MHP’de yoktu. İkincisi; Çolig bu ticarette sadece bir geçiş yolu idi, tıpkı Muş gibi.. Asıl patronlar İranlı, Vanlı ve son durakta Xarpêtli idiler. O sıralar Çolig’de sivrilmiş hiç bir “uyuşturucu baronu”na rastlamazsınız. Üçüncüsü; 1980’den sonraki Özal Politikaları’nın başarılı olması, Batı’nın da göz yumduğu bu uyuşturucu ticareti sayesinde oldu. Yani Batı’daki bazı ülkeler, para vereceklerine bu illegal, ticareti Türkler’e teslim etmişlerdi. Biz bunu yayınlanan raporlardan biliyoruz. Hatta önemli bir Türk Dergisi bu yüzden kapandı/kapatıldı. Dördüncüsü; bu yeni dönemde bazı Kürtler Avrupa’da sadece taşaron olarak kullanılmıştı. Hiç unutmam, “PKK uyuşturucu ticareti yapıyor” dedikodusunun ayyuka çıktığı sıralarda bir gün PKK’liler gelecek olan bir TIR’ı ve yükünü teslim edeceği yeri polise bildirdi. Ama ilgili Avrupa ülkesi’nin polisi bu TIR konusunda hiç bir işlem yapmadı. Bazı Çoligliler sadece baronların taşaronu olarak kullanılıyordu, ki bunların bir kısmı, geri gönderilme tehdidi altında tutulmakta idi. Beşincisi; bu ticaretin taşaronu olan Çoligliler’in hiç biri MHP’li değildi (bildiğim kadarı ile). Kontrol dışı çalıştıkları için de sık sık yakalanıyor, hapisleri dolduruyorlardı.

Doğrudur; MHP’li Hikmet Tekin Devlet destekli olarak Çolig’de belediye başkanı seçilmişti.Bu MHP’linin Ağabeysi kendisi başkanlığa seçildiğinde MİT’te idi ve Türk Ordusu’nda yüzbaşı idi. Bu adamın seçilmesi için bütün kontra teşkilatı (özel harp dairesi) harekete geçirilmişti. Nihayetinde diğer adayların oyları bölmesi üzerine Kontra’nın adayı Hikmet 34 oy farkla seçimi kazandı.. Türk Devleti istediğini almıştı. Fakat bu uzun sürmedi. Hikmet 1979’da vurularak öldürüldü. Bu defa devreye ulusal güçler ile Bazencir ailesinin Rıza’sı girdi. Ulusal güçler adaylarının seçim için yatırılması gereken parayı yatırmayınca Rıza yalnız kaldı. Seçim boykot edildi ve bu kez de Hilmi Elçi (Bu Hilmi Elçi, Sadık Elçi’nin oğlu Hilmi Elçi değildir) MHP adayı olarak seçimi kazandı (aslında galibiyeti kucağında buldu).. Çolig’de MHP’nin bu son zaferi oldu.

Evet, Çolig’de veya Kürdistan’ın herhangi bir noktasında, herhangi bir Türk partisinin seçim kazanması utanç vericidir. Ama bu lafı ederken sosyolojik gelişim çizgisi ihmal edilmemelidir. Cahil, iğrenç ve köşeden bucaktan Kürtlük Dünyası’na bulaşmış Kemalist eskisi biri bilimsel yolu tutamaz. Bilmez. Yapacağı en kestirme hareket, beyninin derinliklerinde yer etmiş olan Akşam Gazetesi lafazanlıklarını Kürd’ün tepesinden boca etmektir. Peki şuna dikkat çekelim; Ahmet denilen kişilik Kürdistan’ı çok mu iyi biliyor? Kürdistan’ın başka yerlerinde uyuşturucu ticareti yapılmıyor mu? Hele bu merkezlerden Wan, Kürdistani Direniş’in bir kalesi değil mi? Licê ve Gewer’in bu yurtseverlikten geri kalır yanı var mı? Haaa.. Şu söylenebilir; Ama Çolîg’de belediyeyi hiç kazanmadık.. Bu da bir yarım yalandı. Çünkü Yurtseverler’in desteklediği ve Bay Kahraman’ın arkadaşı olan Selahattin Kaya 1989-1994 yılları arasında SHP’li olarak belediye başkanlığı yaptı. O seçimde SHP ile Kürt Yurtseverler’in seçim ittifakı yaptıklarını dönemi yaşayan herkes bilir. Eğer yurtseverler desteklemeseydi bu adam rüyasında bile belediye başkanı olmazdı (şimdi oturup kalkıp PKK’ye küfür ediyor). Türk Devleti bu hatayı tekrarlamamak için tedbirini sıkı sıkıya almış, aslında bir iyilik yaparak Kürtler ile Türkler’i siyasi mücadele açısından da karşı karşıya getirmişti. Oysa şunu da hatırlayalım; 1989-1999 Yılları arasında dinci bir profesör Ahmet Bilgin iki dönem üst üste gönüllerimizin başkentinde Belediye başkanlığı yapmıştı. Yine MHP ve Kürdistan’ı ele alırsak, Muş’ta ve Iğdır’da da MHP belediye başkanlıkları ele geçirmişti.. Böyle oldu diye bu iki güzide ilimize çamur mu atacağız?

Çolig’de elle tutulur büyüklükte bir “uyuşturucu baronu” hiç yetişmedi. En büyüğü Mercedes alacak düzeydeydi. Mesela 2010’da Çolig’de 10 Mercedes binek araba satılmıştı. Dersim’de de aynı dönemde 10 Mercedes satılmıştı. Aynı dönemde Amed’de 122, Batman’da 101 Mercedes yeni sahiplerini bulacaktı.

Avrupa’daki “Dimilî Kürtler” dediği dilime bir daha bakalım; Çoligliler bir yandan taşaron uyuşturucu ticareti yaparken, öte yandan da yurtseverliklerini hiç bir şeye değişmiyorlardı. İçlerinde bol muhbir vardı ve hapishaneleri 3000 kişi doldurmuştu, hala da yatanlar cabası.. Buna rağmen Avrupa’daki Kürt insanı hiç bir yurtsever etkinliği kaçırmaz, Sadece Bremen’den 30’un üstünde otobüsü doldurarak Newroz’lara, Kültür “mihricanları”na giderler. Yurtsever kurumları hiç bir fedaklarlıktan kaçınmayacak şekilde destekler, legal yollarla finanse ederlerdi. Ey Yaşar Kaya karekterli Ahmet denilen kişilik senin konuştuğun TV’nin, yazdığın gazetenin masraflarını kimler karşılıyor? Senin de masraflarını karşılayan o kemalist solcu eskileri mi?

Bay Ahmet, Hizbullah’ı da küçülterek bir kaç Çolig köyünde ortaya çıktıklarını ballandıra ballandıra anlatır. Oysa bu kişiliğin yazdıkları sağdan soldan duyma uyduruk yöresel şeylerdi. Çünkü 1979’da ortaya çıkan Hizbullah-î Kurdî, hemen iki yıl sonra Hikmet Fidan’ın ana islami kitapevi Vahdet’en ayrılarak Menzil kitabevini kurdu. 1982’de ise bu kez Hüseyin Velioğlu İlim kitabevini kurmak üzere Vahdet’ten ayrıldı. İlimciler Kürt Kan’ı dökme esasına göre örgütlenmişlerdi. Oysa menzilciler bu eğilimi mahkum ediyor, asıl düşmanın Kemalist Devlet olduğunu söylüyorlardı. 1987’de ilimciler Batman’a geçtiler. İlimciler, Batman dışında Silvan’da da güç kazandılar ve “Yolaç Köyü”nü üs olarak seçtiler. Velioğlu kısa bir süre içerisinde Özel Harp dairesi (Kontralar, Gladio) ile iç içe geçtiler. Bu örgütü artık devlet silahlandırıyor, hedefteki bazı insanları ise devlet yok ediyordu. Bunların en tipik örneği, Mehmet Ağar’ın emri uygulanarak domuz bağı ile öldürülen Med Zehra Cemaati’nin lideri İzettin yıldırımdır. Sahne tümü ile Xarpêt-Amed-Silvan-Batman ekseni idi. Oluk gibi Kürt Kanı akıyordu.

Görüldüğü gibi bu tarihi gelişim içinde Çolig’in adı bir parantezin içi kadar bile geçmiyor. Ama Ahmet denilen kişilik, Çolîgic’e hakaret etmeyi aklına koymuş bir kere. Arkasına aldığı güce güvenerek hakaretin daniskasını yapıyor. Zaza’yı aklı kafasında değil, dizinde bir yaratık olarak nitelemesi de cabası.. Zazalar hakkındaki düşüncesini şöyle dile getiriyor: “Aklı ve vicdanı diz kapağında”..

Bana dava aç Ahmet.. İşte açıkça yazıyorum. Bu yazıyı İsveç’in Uppsala kentinden yazıyorum. Sen bir alçaksın!

2011-01-24

Ashavan Sirac Kekuyon