Yazilarim / Yankilar
Zerdüst Ögretisi Öncesi ve Zerdüst Ögretisinin Alevilige Etkisi
gönderen: Zinar Welat Tuesday, Oct. 18, 2005 at 6:57 AM
Medyali'nin Antik Kürdistan'da Dinsel yapilanma, Zerdüst ve Ögretisi adli çalismasinda yer verdigi Zerdüst ögretisinin derlendigi ve kutsal kabul edilen kitabi olan Avesta'dan yaptigi yukaridaki aktarma Alevi inançlarinin özü ile bir benzerlik göstermekte ve "eline, beline,diline sahip olma" anlayisi yani sira oruç konusunda Alevilerin tutumlarini da aydinlatmaktadir.
Asagidaki yazinin sahibi olan Hasan Kaya Dersimli olup uzun süredir Isviçre'de yasamaktadir
Erzincan il sinirlari içinde bulunan Agir Göl, bu bölgedeki Aleviler Kizilbaslar için kutsal kabul edilir. Yilin beli bir zamaninda bu gölü ziyaret eden bölge Alevileri göle adaklar adar kurbanlar keser, hastalar suyunda yikanarak iyilesmeyi umut ederler. Agir Gölün güzel de bir öyküsü vardir. Söylenceye göre yoksul bir köylü yasli ve ise yaramaz atiyla gölün oradan geçerken dinlenmek amaciyla mola verir. Atini bir agaca bagliyan köylü agaç gölgesinde uyumaya çekilir. Tam bu sirada gölden beyaz bir aygir çikip atiyla çiftlesir ve tekrar gölün sularina dalarak kaybolur. Köylü hayretler içinde oradan ayrilir. Ardindan köylünün ati bir zaman sonra çok güzel bir tay dünyaya getirir. Tayin güzelligi herkesi sasirtir ve dillere destan olur. Bu tayin sirini ögrenmek isteyenler bir türlü bunu ögrenemezler. Köylü ertesi yil tekrar ayni gün gölle gider ve bir önceki yil oldugu gibi atini bir agaca bagliyarak dinlenmeye çekilir. Az sonra gölden ayni yagiz aygir çikar gelir. Ancak bu sefer köylünün atiyla çiftlesmek yerine atin yaninda duran tayi da beraberinde alir ve gölün sularinda kaybolup gider.
Bu söylence yöre halki tarafindan hala anlatilir. Yöre halki bu söylenceyi anlatirken süslemekten de geri durmaz. Vurgu yapilan noktalardan en önemlisi köylünün taya sahip olmadan önce mütevazi, kendi hallinde ve iyi bir insan olmasidir. Ancak köylü dillere destan olan taya sahip olduktan sonra degisir, kendisine verilenle yetinmeyen hirsli ve açgözlü bir insan olur. Bundan dolayi da ikinci sene tekrar ayni yere gider ve yeni bir tay sahibi olmayi ister. Köylü bu degisiminin bir sonucu olarak cezalandirilir.
Bu söylencenin tek basina bir anlami olmadigini ve bilinen Alevilikle bir iliskisi olmadigini görmek zor degil. Ancak bu söylencenin benzerlik gösterdigi bir baska söylence var. Bu yaniyla ilginç olan söylence diger yandan da Kizilbas Alevilerin inançlarinin ögelerini göstermesi bakimindan anlamlidir. Islamiyet'le yakindan uzaktan bir bag kurulmasi olanaksiz böyle onlarca olgu siralamak mümkün.
Biz simdi bir baska mitolojik söylenceyi aktararak iki söylence arasindaki benzerligi gözler önüne sererek devam edelim.
Vata «Harahvati Aredvi Sure» ; yani sulara hükmeden bir tanriyi ifade eder. Vata'nin Sanskrit karsiligi Saavatidir. Harahvati, dünyayi çevreleyen Virukusa denizinden çikip, dünyanin merkezindeki yüce bir dagdan vadilere fiskiran mitsel bir nehirdir. Bu denizden her ülkeye su tasiyan baska nehirler de kaynaklarini alirlardi. Bulutlarin her yil denizden yagmur bulutlari almasi, Aryanlar'in Istrya adini verdigi Sirrus yildizinin isiydi. Mitolojiye göre gökyüzünün bu en parlak yildizi, her yil beyaz ve çok güzel bir aygir kiligina girerek Vourukasa'nin kiyisina iner. Fakat burada onu, kilsiz siyah ve çok çirkin baska bir aygirin kiligina girmis olan yer ifriti Apasa karsilardi. Ikisi, yani iyi ve kötü burada kiyasiya bir mücadeleye tutusurlardi. Eger geçmis bir yil boyunca insanlar Tistrya'ya yeteri kadar tapinmis, ona kurbanlar sunmuslarsa o güçlenir ve kötü ifriti; Apaosa'yi yenerdi. Ama aksine bu tapinmalar ve kurbanlar savsaklanmissa iyi ruh yenilir, kuraklik olurdu. Tistrya'nin galip geldigi zamanlar dünyanin yedi iklim bölgesinde bereketli yagmurlar yagardi.[1]
Uzun olan bu aktarmalari okuru sikmasi pahasina buraya almak zorunda kaldik. Çünkü biri bu gün hala sürdürülen ve Kizilbaslarin inançlari içinde kabul gören bir söylence, digeri ise binlerce yil gerilerden gelen bir inancin söylencesi.
Her iki söylence arasindaki benzerlik ilk bakista hemen görülmekte. Aradaki farkliliklarda zaman içinde olusmus farkliliktir. Geçmis inançlarin ve söylencelerin günümüze kadar hiç degismeden ulasabilmesi zaten olanaksiz bir olgudur. Insanlar geçmis inançlarini günün kosularina ve o an inandiklari ve güne damgasini vuran inançlari içine aktarirken ve onun içinde eritip harmanlarken onu bire bir yasatmak gibi bir kaygilari olamaz. O inançlar geçmiste sahip olduklari güçleri oraninda bir degisiklige ugrarlar ve böylece yeni inançlar içinde yasamaya devam ederler. Bu bir anlamda geçmisin yasama direnci olarak da tanimlanabilir.
M. Sirac Bilgin'den aktardigimiz söylencenin bir baska Alevi Kizilbas inanciyla da benzerlikler gösterdigini aktarmadan geçemeyecegiz. Bu da ; 5 Mayisi 6 Mayisa baglayan Hizir - Ilyas günü ile olan benzerligidir. Bu gece denizlerin ermisi Ilyas'la karalarin ermisi Hizir bulusacaklar. Hizirla Ilyasin bulustugu an, biri magruptan, biri masriktan iki yildiz dogar, yildizlar Hizir'la Ilyas'in bulustugu yerin üstüne kayarak gelirler, tam Hizir'la Ilyas birbirlerinin elini tutarken onlarda birlesirler, tek bir yildiz olurlar. Hizirla Ilyas'in üzerine isik olup sagrilirlar. Hizir'la Ilyas'in el ele tutustugu, yildizlarin gökte birlestigi an dünyada her sey durur, akar sular kirp diye olduklari yerde donmusçasina durur kalirlar, yeller esmez, denizler dalgalanmaz, yapraklar kipirdamaz, damarlardaki kan akmaz, kuslar uçmaz, arilarin kanatlari titremez. Her sey durur, hiç, hiç bir sey kipirdamaz. Yildizlar akmaz, isiklar yürümez. Dünya bir an için ölür. Sonra her sey birden uyanir, dehset bir yasam patlar.[2]
Hizir'la Ilyas'in bulusacagi bu gece öncesinden Kizilbaslarin adina Hizir Orucu dedikleri üç günlük bir oruç tutarlar. Kizilbas inançlari içinde oldukça ayricalikli bir yeri olan Hizir'la Ilyas'in bulusmasi inancin temellerinden sayilir. Yine yaygin inanisa göre insanlar inanislarinda samimi kalmislar ve yeteri kadar dualar ve andaçlar sunmuslarsa tanriya bunun karsiliginda Hizir tarafinda ödüllendirilirler. Bu gece su baslarina gidilir dualarla Hizir'dan bolluk ve bereket dilenir. Evlerdeki tüm yiyeceklerin üzeri açilir. Hizir'in gelip elini degecegi yiyecekler ve gelip ugrayacagi hanelere bolluk bereket gelecegine inanilir. Genç kizlar ve oglanlar bu gece sevdiklerini rüyalarinda görürlerse her seyin gönüllerince olacagina inanilir. Kimin ne istegi varsa bu gece dile getirilir ve Hizir'dan bu dilegin gerçeklesmesi için yardim istenir. Çocuklugumuzdan kalan anilar içinde hatirladigimiz kadariyla ev isteyenler çakil taslarindan bir ev sekli yapip dileklerini Hizir'a bildirirler.
Burada altini çizemeden geçemeyecegimiz nokta: Ne Hizir'la, Ilyas'in bulusmasi ne de insanlarin Hizir'dan beklentilerini Islâm içinde kalarak açiklamanin olanaginin olmadigidir. Hizir'la Ilyas olayinin kendisi ve insanlarin beklentilerinin Islâm içinde kalarak açiklayacagimizi saglayacak her hangi bir kanit bulmak olanaksizdir. Ancak bütün bu uygulamalar ve anlatilanlar bölge insanlarinin yukarida andigimiz Zerdüst öncesi inançlari ve söylenceleriyle büyük benzerlik içermektedir.
Aleviligin temel felsefesini yansittigi söylenen " Eline, beline, diline sahip olma" anlayisi asagida gösterecegimiz gibi Zerdüst inancinin da temel anlayislarindan biridir.
"Bizim dinimizde yemeden bir gün geçirmek günahtir. Bizim için oruç; gözle, dille, kulakla, elle, ayakla islenen günahlardan uzak durmaktir."[3] Dr. M Medyali'nin Antik Kürdistan'da Dinsel yapilanma, Zerdüst ve Ögretisi adli çalismasinda yer verdigi Zerdüst ögretisinin derlendigi ve kutsal kabul edilen kitabi olan Avesta'dan yaptigi yukaridaki aktarma Alevi inançlarinin özü ile bir benzerlik göstermekte ve "eline, beline,diline sahip olma" anlayisi yani sira oruç konusunda Alevilerin tutumlarini da aydinlatmaktadir.
Aleviligin özelliklede Alevi Kizilbas inancinin kaynaklari arasida olan Zerdüst inanci elbette tek ve öncelikli kaynak degildir. Bu konuda farkli düsünceler ileri sürülmüstür. Yazar ve arastirmacilarin politik tercihleri ve savunduklari ideolojiler itibariyla farkli kaynaklari öne çikardiklarini belirtip devam edelim.
Yapilan çalismalara yol gösteren kaygilar ne olursa olsun ileri sürülen tüm savlarin beli oranlarda dogru olduklarini teslim etmek gerekir. Alevilige kaynak olan eski inanç ve kültürlerin hangileri olup olmadiklari Yasayan Alevilik açisindan pek bir deger tasimaz. Önemli olan Aleviligin özgün oldugunu kavramak ve bu inanca mensup insanlari bir yerlere mal etmeden anlamaya çalismaktir.
Beli bir düsünceye sahip insanlarin objektif olmalari oldukça zordur. Aleviligin kaynaklari konusunda olanda budur. Alevi düsünce ve inançlari da her düsünce ve inanç gibi kendisinden önce var edilmis düsünce, inanç ve kültürlerden etkilenmistir. Degisik zamanlarda degisik düsüncelerin etkisi altinda kaldigi da söz konusudur. Aleviligi etkileyen kaynagi bire indirmek digerlerini yadsimak sanirim Alevilige yapilacak bir haksizliktir. Onun zenginligini gözlerden uzak tutmak anlamina da gelebilecek bu yaklasim hiç bir nedenle kabul edilemez. Aleviligi bir kaynaktan etkilendi göstermek, onu bir bütünmüs gibi sunmak Alevilige hizmet etmekten uzak bir anlayistir. Bu tür yaklasimlar Alevilige sadece zarar vermekten baska bir ise yaramazlar.
Bizim yasadigimiz ve gözlemledigim bazi noktalar Alevilige özellikle Kizilbaslara Zerdüst öncesi bölgenin inançlarindan olan bir çok inanis biçimi biraz degiserek geçmistir. Kizilbaslarin günese olan yaklasimlari bu alandaki en güzel örneklerden biridir. Hâlâ Dersim bölgesi insanlari sabah günesine dualar eder ve günesin ilk isiklarinin vurdugu duvari öperler. Dolunayin Fatma Ananin yüzüne benzetilmesi de bir baska ilginç yandir. Zerdüst ögretisi öncesi bölge inanislarina göre günesin yer yüzündeki temsilcisi olan ates de beli bir kutsallik içermektedir. Ocaktaki atesin söndürülmemesine dikkat edilir. Atese su dökülmez, ates ile ilgili dua ve bet-dualar Kizilbaslar arasindaki en agir dua ve beddualari olusturur.
"Atesin kararsin" seklinde tercüme edilebilecek "Adiri du sahe biyo" bet duasi edilebilecek en agir beddualardan biridir. Kizilbas Alevilerde ates hala kutsalligini korur. Bu baglamda ocaklarda kullanilan, üzerine kazan, ekmek yapmak için sac konan sacayagi üç ayaklidir. Bu sacayaginin ortalikta birakilmasi gelisi güzel bir yere konmasi hele hele ayaklari havada olacak sekilde yere birakilmasi ugursuzluk kabul edilir ve bundan özenle kaçinilir. Bu sacayaginin neden üç ayakli oldugu (bunun dört ve daha fazla ayaklisina biz hiç rastlamadik) düsünülmeye deger. Bu sacayaginin kutsala yakin degerinin üç sayisiyla bir iliskisi oldugunu düsünmek sanirim yanlis olamaz. Alevilerdeki Allah, Muhammet, Ali üçlemesinin kaynagi hakkinda da bize bir düsünce vermektedir bu.
Üçle ilgili inanislar bölgede oldukça yaygindir. Eski Aryanlar urvanin, yani ruhun ölmezligine inanirlardi. Ölümden sonra yeni bir hayat baslardi. Fakat urvan ayrildigi cesedi üç gün terk etmezdi, ki bu üç gün, onlarin ahretle ilgili inançlarina bakilirsa çok önemli bir süredir."[4]
Yine üçlü inanisa bir örnek olabilecek bir baska olayda Zerdüst'ün dogumunu anlatan söylencedir. Zerathustracilar'un inançlarina göre peygamberlerinin dogumu da üç mucize gerçeklesmistir. Bunlardan birincisi dünyanin kurulusu daha henüz tamamlanmadan, yani iyi ile kötü birbirinden ayri olarak yasarken ve Ahura Mazda sadece parlak isiklarin bulundugu makamindayken oradan çikan seref dolu ilahi isiltidir. Bu isiltinin halesi, daha sonra büyük insani doguracak olan Dughdova'ya ulasmisti. Bu isilti doguma kadar Dughdova'nin basinda bir hale gibi duracakti. Ikinci mucize element, koruyucu ruh idi, ki Vohu Menah tarafindan gökyüzünden tasinarak yere indirilmis ve bir adam boyundaki bir Homa çalisinin içine konmustu. Bu bitki yavrulari daima yilan tarafindan yenmekte olan bir kusun yuvasinin içinde boy vermis ve bundan böyle kusun yavrularini yilandan korumustu. Homanin içindeki koruyucu ruh Pouyusasapa, Dughdova ile evlendikten sonra bas melek tarafindan bu çalidan geri alindi. Bu kutsanmis çali, daha sonra Pourusasapa'ya malum olan iki melek tarafindan Dughdova'ya iletilmesi amaciyla bir asa seklinde verildi. Dughdova bu asayi doguma kadar yanindan ayirmayacakti. Bu koruyucu ruh, Dughdova'nin Kutsal Bebek'ini seytani güçlerin saldirisindan koruyacakti. Üçüncü mucizevi element, büyük insanin Maddi Özü idi. Sütün elementlerinden olusan bu Öz, su ve bitkiler vasitasiyla veya bas melekler Xurdar ve Murdat vasitasiyla peygamberlerin ebeveynlerine intikal etti. Tüm bu mucizevi üçlü, yani: ilahi seref, koruyucu ruh ve Maddi Öz bir bütünlük olusturdu ve Peygamberleri Seytani güçlerden koruyarak dünyayi gelememesini sagladi.[5]
Bu uzun aktarmalarin üçlü inançlara örnek olmasindan baska, simdi sözünü edeceklerimiz olgular için de gerekiyordu. Yoksa okuru sikmak gibi bir niyetimiz elbette ki yoktu. Bizim yasadigimiz ve gözlemledigimiz bazi gerçeklere geçmeden Dersim de çok yaygin olarak kullanilan bir öz degisi buraya aktarmak istiyoruz. Dersimliler "Uçan kus dahi korunmak için varip bir çaliya siginir !" derler. Bu özdeyisin kendisi yukariya aldigimiz alintida ki olayin özlü anlatimindan baska bir sey degildir.
Buradan hemen Alevi Kizilbas Dedelerinin elinde tasidiklari Asanin, Pourusasapa'ya malum olan iki melek tarafindan Dughdova'ya iletilmesi amaciyla kutsanmis çali Homa'nin asa seklinde verilmesinden baska bir sey olmadigini düsünüyoruz.
Eskiden tanik oldugumuz bir olayda Kizilbas Dedelerinin Silan ( Kizilcik) çaliligindan yaptiklari bir çember içinden çocuklari geçirmeleridir. Böylece onlari baslarina gelebilecek kötülüklerden hastalik ve kazalardan korumaya çalisilirdi. Mitolojik Homa çaliliginin bu çalilik olup olmayacagi konusunda elimizde hiç bir veri yok ama bu benzerliklerin yinede sasirtici oldugunu hemen söylemek gerekir.
Her Kizilbas köyünde kutsal olan bir çaliligin oldugu bununda genelde Silan oldugunu da biliyoruz. Kizilbaslar bu çaliliklara isenmesini, pislik atilmasini iyi karsilamazlar. Rahatsiz olan çocuklar için ip baglayan Dedelerin çocuklarin rahatsizliklarini çogu zaman çaliliga isedigine yorduklarina tanik olduk.
Homa hala Dersim Kizilbaslari arasinda bir tanri olarak anlam farkliligi geçirmiste olsa yasamakta. Kürtçe'nin Zazaki lehçesinde Allah yerine kullaniliyor. Halk hala Homa seni korusun (Homa twi pawu) Homa bilir ( Homa zono) Homa büyüktür (Homa pilo), Homa seni alsin (Homa twi bigyor) gibi[6] söylemlerle yasatmaya devam ediyor.
Havayi temsil eden rüzgar tanrisi Vayu olarak adlandirilirdi ki bugün Zazaca ayni sekilliye hala mevcuttur. Tanrisalligi pek kalmamakla birlikte Kizilbaslar arasinda hala saygin bir yeri vardir. Harmanda samanla taneleri ayirmak içinde olsa onun gücüne gereksinim duyarlar. Ancak geçmiste ki gücü saniriz bununla sinirli degildi.
Sularin tanrisi Tistry. Bati ve Bilim dünyasi bu yildiza Sirius olarak tanir. O Grekler'in Köpek Yildizi, Misirlilar'in Isis'in Ruhu dedikleri yildizdir. Zaza Kürtleri Astaré Payizi[7] der ve çok saygi gösterirler Sularin Alevi Kizilbas inançlarinda etkin bir önemi oldugunu söylemeye dahi gerek yok. Bunu zaten çalismamizin içinde verdik. (5 mayisi 6 mayisa baglayan gece Hizir ila Ilyasin bulusmasini animsayin )
Bütün bu ve buna benzer bir çok benzerlik bize Kizilbaslarin Zerdüsttan daha çok Zerdüst öncesi bölgenin hakim inanislarindan etkilendigini ve bu etkiyi bir sekilde bugünkü inançlari içinde erittiklerini göstermekte.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Zarathustra (Zerdus) Hayati ve Mazdaizim, M. Siraç Bilgin, sf. 28-29
[2] Yasar Kemal Binbogalar Efsanesi. Sf. 15-16
[3] Antik Kürdistanda Dinsel Yapilanma Zerdust ve Ögretisi, Dr.A Medyali sf 30 (Sed Dar, 1xxxiii)
[4] Zarathustra (Zerdus) Hayati ve Mazdaizim, M. Siraç Bilgin, sf. 33
[5] Zarathustra (Zerdus) Hayati ve Mazdaizim, M. Siraç Bilgin, sf. 46
[6] Proto-Kürt Bir Peygamber Zerdust, M. Siraç Bilgin sf. 26
[7] Proto-Kürt Bir Peygamber Zerdust, M. Siraç Bilgin sf. 26
Kaynak:
http://istanbul.indymedia.org/news/2005/10/72835.php