Yazilarim / Yankilar
1 ) - Barzani
"Olsayd eğer bir ittifakmz bizim
Hep birlikte boyun ekseydik birbirimize,
Rumlar*, Araplar ve Acemler tümüyle
Hepsi uşaklk ederdi bize
0 zaman dini de, devleti de tamamlardk
Ve elde ederdik bilimi de, hikmeti de."
Ahmed-i Xani
*Rumlar: Osmanlilar anlamina kullanmiş.
Barzan aşireti, Amadiya yaknlarnda yaşayan ve Amadiya prenslerinin bir kolu tarafndan oluşturulmuş eski ve savaşçı bir aşirettir. Aşiretin merkezi, Büyük Zap ırmağının sol kyısında kurulmuş bulunan sarp dağlarla çevrili, alalede yoksul bir Kürt köyü olan Barzani liderlerinin Seyyid Taha (Nehri) den icazet almasından sonra dinsel bir nüfuz alanı haline gelen Barzan, bölgede sufiliğin yaycısı bir medreseye kavuşmuştu. Buradan icazet alan mollalar bu etkiyi gün be gün genişleteceklerdi.
Geçim kaynakları kıt olan Barzan'lılar, bunu sağlamak için sık sık çevre aşiretlerle kavgalara girmek zorunda kalıyor, her zafer onlara bir dahaki sefere kadar ek geçim imkanlar sağlıyordu. Onlar " erkek klçtan geçmek için doğmuştur" diyen eski Kürt atasözüne uygun olarak yaşamaktaydılar. Türkler'le, İranlılar'la, Araplar'la, komşu Kürt aşiretleriyle savaşmak, onlarn başlıca mesleğiydi.(1)
Mustafa Barzani'nin doğmundan önce dedesi 1. Abdusselam, Osmanlı'larn mecburi iskanna ve zorla askere almalarına karşı ayaklanmış, görüşmelere gittigi Musul'da asılmştı. Bu sömürgecilerin eski bir huyudur. Görüşme bahanesiyle ele geçirdikleri liderleri yoketmeleri yeni değildi ve maalesef Kürt liderleri çok defa bu tuzaga düşmüşlerdi. İşte Simko, işte Seyid Riza Dersimi ... Barzani'nin hayat çizgisi ise, onu daha henüz dokuz aylık bir bebekken hapishaneye sürüklemişti. Kendisinden diliyelim:
"Ben dokuz aylktm, yl herhalde 1903-1904 olsa gerek. 0 tarihlerde herkes kendi kaba kuvveti sayesinde ayakta durabiliyordu. İşte bir gün böyle bir karşklğn içinde sebebini hala ihtiyarlardan öğrenemedigim feci bir olay vukubuldu. Çoğu Kürtler'den müteşekkil olan Hamidiye Alaylarndan bir grup gelip bizim köyü basmş. İşte annenin hikayesi böyle bir günde başlar. Ben henüz 9 aylk iken bizim köye yaplan basknda ailenin birçok erkeği öldürülmüş, kadnlar süngülenmiş, yüzlerce çocuk yetim braklmiş, mallar yağma edilmiş, köy bir yangin yeri haline getirilmiş, geri kalanlar ise dağ bayr demeden atl askerler tarafndan ta Diyarbakr'a kadar sürülmüş. Diyarbakr'da bütün ailemizle birlikte bizi Diyarbakr hapishanesine atmşlar... işte iki yaşna kadar ben Diyarbakr hapishanesinde büyüdümç Elbette ki o günleri hiçbir şekilde hatrlamam ... Yalnz hapishane hayat annem için, babam için, kardeşlerim için oldukça ackl günlerle geçmiş, aç, susuz, perişan bir şekilde bütün ailemiz en ac günleri orada yaşamş. Bir buçuk yl sonra durum Bab-i Ali tarafndan öğreniliyor ve bizim masum oldugumuz anlaşlyor da sultan bizim tahliyemizi istiyor." (2)
Barzan aşireti serbest brakldktan sonra doğrudan eski topraklara değil de sürgüne gönderilmişti. Aşiret bin bir meşakkatten sonra yeni sürgün yeri olan Süleymaniye, Erbil ve Kerkük yöresine bir ylda varabildi. Üstelik dağlardaki her hadiseden sorumlu tutulup taciz edilerek. Bu sralarda Barzani'nin babasi Şeyh Muhmamed ölmüş onun yerine 11. Abdusselam geçmişti. Bu yeni devir Barzan aşiretinin adını duyurduğu bir dönem olacaktı. Abdusselam, tez elden hem bölgenin dini önderi, hem de ulusal meselede de bir lider durumuna geldi. O zamana kadar Barzan aşireti ile bağları olmayan Şerwani, Dolomeri, Mizuri, Beroji, Nizari, Kerdi ve Herkiyê Bineci aşiretleri de bu savaşç aşiretle kaderini birleştirdi. Zaten 750 aileden oluşurken bile düşmandan saygı gören Barzan aşireti bu katılmlarla bölgede belirleyici bir rol oynamaya başladi.
Şeyh Abdusselam, aşiretini içten yeni bir düzenlemeye tabi tutmuş, bölgeyi mamur hale getirmişti. Aşirette mülkiyeti yasaklanan topraklar bütün çiftçilere dağıtılmış, başlık ve zorla evlilik tarihe karıştrlmıştı. Yeni düzen İslam adaleti ve eşitlik prensipleri üzerinde inşa edildi. Bu işleri yürütmek için her köyde komiteler oluşturuldu. Köy genel kurullarının toplanması ve ibadet için her köyde bir cami inşa edildi.(3) Şeyh Abdusselam devri bunun dışında ulusal ihtilalcı önderlık çallşmalarının da yürütüldügü bir dönemdi. Bunun için kendi aşiretinin tek başına yetersiz olduğu ortadaydı. Diğer aşiretlerle uzlaşma gereği vardı. Abdulhamit'n Hamidiye Alayları'nın aşiretlere nefes aldırmadığı 1906 sonrası, çeşitli kaynaşmalara, huzursuzluklara ve bireysel başkaldırlara yolaçıyordu. Abdusselam bu huzursuzluğun kaynağını Osmanlı zorbalığından ve ümetçiliği terkedip milli devlete dönüşme sürecindeki İmparatorluk yöneticisi Türkçüler'in asimilasyoncu eğiliminden aldıgının farkındaydı. Önlemleri müzakere etmek için aşiret reisleri ve şeyhlerle sıkı görüşmeler yörüttü.(4) Kara bulutlar dolaşmaya başlamışt bile.
1907 baharında durum daha da kötüleşti. Baskılar, Kürtler'in tahammül snrlarını aşmştı. Aşiret liderleri, köklü ailelerin reisleri ve şeyhler toplanıp görüşme lüzumunu hissettiler. Toplantı için yer olarak Şeyh Nur Muhammed Brifkani'nin evi seçilmişti. Bu toplantıya Ab-dusselam Barzani de katıldı. Kürdistan'daki durum enine boyuna tartışılıyordu. Sonuçta, Bab-ı Ali denilen Osmanl yönetim merkezine bir telgraf çekilmesi kararlaştırldı. Telgrafta;
Kürt dilinin bütün Kürt bölgelerinde resmi dil olması;
Öğrenim dilinin kürtçe olması;
Kürdistan'daki Yönetici ve memurlarn Kürt olması;
Devletin resmi dini İslam olduğundan slam hukukunun uygulanması;
Vergi sisteminin olduğu gibi muhafazas, ancak toplanan paranın Kürdistan'da okul ve yol yapımı için kullanmasi (5) isteniyordu.
Butün bunlar olurken cad kazan da artk kaynamak taydı. Osmanlı ordusu ve Hamidiye Alaylar müştereken köyleri basmaya, harmanları yakmaya, kabileleri yağmalamaya ve katliamlara başlamlştı bile. Resmi makamlarda dedikodunun bini bir paraydı. Onlar da üst üste telgraflar çekiyor ve yönetimi Kürtlerin"niyetleri" konusunda "uyarıyorlardı." Kürtler'in taleplerini içeren telgrafn da stanbul Hakimlerinin eline geçmesi, bunların "ikna" olmasina yetmişti. telgraf bir "başkaldr ilanı" olarak kabul gördü ve genel seferberlik ilan edildi.
Olay ulusaldı ve baz asgari hak taleplerinden başka anlama gelmiyordu. Bunun için ulusal mücadelede yer alan Kürt aydınlarna da ulaştırlması gerekiyordu. Şeyh Abusselam bu teklifi getirdiğinde itirazlarla karşılaştı. Kürtler başlarna gelecek belalarn arifesinde bile iç çelişkileri ön plana çıkarmaktan geri durmayacaklar kesindi. Ilk defa olmak üzere stambul'daki aydnlar, mahalli medrese aydınları ile birleşme fırsatı elde edeceklerdi, ama buna itiraz ediliyordu. Şeyh Abdusselam herşeye rağmen ikisi de kendi imzasyla çekilen telgraflardan birini Bab-ı Ali' ye diğerini Kürt aydınlarından Seyyid Abdulkadir, Emin Ali Bedirxan ve Süleymaniyeli Şerif Paşa'ya gönderdi. Telgraf bu çevrelerde saygıyla karşık heyecan uyandıracaktı. (6-7)
Osmalı yönetimi, Kürtler'in Rusya'dan yardım istediği iddiasındaydı. Rusların böyle bir yardımı vermeyi kabul ettikleri şayiası da döne dolaşa İstanbul'a gitmiş ve doğrusu yöneticileri büyük bir telaş sarmıştı. Ama Kürdistan'a Osmanlı genel saldırs başlayıp bitinceye kadar Ruslar'dan bir tabanca dahi uluşmayacaktı. Öte yandan Osmanlılar ordularının başna Dağıstan'lı Muhammed Fazıl Paşa'yı getirmişlerdi. Paşa vakit geçirmeden saldırdı. Ordusunun ilk hedefi Barzan'dı. Wgram'n kaydetiğine göre, savaşın asıl müsebbibi S. Paşa ve Musul vilayetinin yönetimini elinde tutan çete idi. Bu çete Abdusselam Barzani'nin nüfuz alanında bulunan bazı köyleri kendi soygun mekanizmalarna katmaya çalışırken, Şeyh buna karşı duruyordu. Rusya'dan yardm uydurmasınn da bu çetenin işi olduğu, bunun Bab-i Ali'yi teşvike yettiği görüşündeydi yazar.(8) Seferberlik ilanı, sevkedilen kuvvetin miktarina ragmen Rusya'dan hiçbir zaman ses çkmamas yazara hak verir cinstendi.
Telgrafa, Osmanlılar'ın genel bir taaruzla cevap vermesi anlamszdı ama olan olmuştu. Şeyh Abdusselam direnme karar aldı. İki ay süren savaş boyunca Barzani'ler düşmana agr kayıplar verdiriyordu. Bırifkan toplantısna katlanlar, telgrafın sorumluluğunu taşıyacaklarına dair ettikleri namus yeminini unutmuş; kimisi susarken, kimisi düşmanla işbirliğini seçmişti. Barzani'ler yalnız kalmış ve direnişleri kırılma noktasına gelmişti. Sonunda Şeyh Abdusselam kuvvetlerini Tiyani'ye, Asuri lideri Mar Şemun'un yanına çekme kararı aldı.(9) Fazil Paşa'nın ordusu savunmasız kalan Kürt köylerine girmiş, her yeri yakıp yıkyordu. Mustafa Barzani bu defa üç yaşında iken yine annesiyle birlikte Musul hapishanesini boyladı. Bu ikinci hapishane çilesi 1909'daki İttihat ve Terakki iktidarna kadar sürdü. Aynı yl, Abdusselam Barzani ile yönetim arasnda varlan anlaşma ve çkarılan af sonucu hapisten kurtuldular. Bundan sonra Esat Paşa, 12. Alay komutan sıfatıyla Musul valisini görevden aldı, mıntika ile ilgili yetkileri kendisi kullanmaya başladı.
Barış Kürdistan'da her zaman geçici bir nefes alma dönemidir. Ya İmparatorlukta iktidar degişmiştir; yerleşmek için zamana ihtiyaç vardır, ya ordular bitkin düşmüştür ya da bir dış macera için ortalkta kara bulutlar dolaşmaktadır. Böyle anlarda merkezi hükümet nefes almaya muhtaçtr ve Kürt insanna iyi davranacaktr. İttihatçilar da bu genel kuralın dışında değillerdi. Önce iktidarlarını sağlamlaştrdılar, sonra da zaten çoraklaşmş olan topraklarında aç ve sefil bir hayat süren Barzan bölgesine, giderek bütün Kürdistan'a yüklenmeye başladılar. Yıllarca itilip kaklmış olan bu insanlar sıtma, tifo, ve ishal krp geçiriyordu. Ne yiyecekleri vardı, ne paraları, ne giyecekleri vardi, ne de çarklar... Yazın glüneşinde, kışn soğuğunda açlıktan kvranan insanlar Barzan köyünü dolduruyordu. (10) Osmanllar, Traplusgarp'ta, Balkanlar'da savaşlara tutuşmuşken, bu aç insanlar asker olarak kullanmak için adeta avlyor ve Minorski'nin dediği gibi onları cepheden bir daha geri dönmeyecekleri mevzilere yerleştiriyorlardı.
Hastalığı ve açlğı kovalayan savaşlard bunlar. Durmadan Kürt köylerinden, kasabalarndan asker ve para istiyorlard. Bir insan var olan bir şeyini verebilir, olmayanı elbette veremezdi. şte durmadan harap olan Barzan köyü ona Osmalı mparatorluğunun istediği paray, istediği askeri veremez hale geldi.(11) Bu srada zorba bir Kürt olan Süleyman Nazif, İttihatçılar tarafndan Musul valiliğine getirilmişti. Bu zorba, 1913 yılnda mntkaya çok sayıda asker sevkederek Şeyh Abdusselam'ı yakalamak istedi. Şeyh Abdusselam direnmedi, ama teslim, de olmadı. Mntıkay terkederek ran denetim alanna çekildi. Orada Seyyid Taha Nehri'nin misafiri oldu. Seyyid Taha'nn evi Urmiye Gölü yaknndaki Racan köyündeydi. Şayanı hayrettir ki, bu olaydan 70 yl sonra aynı yerde KDP (1979) polit bürosunu kurdu. (12-13)
Şeyh Abdusselam bu esnada Sımko'yu (İsmail Aga'yê Şıkakan) ziyaret etti. Baz kaynaklara göre oradan Tiflis'e giderek Çarin temsilcileri ile görüştüler. Onlardan Osmanl'lara karşı mücadelelerinde yardmın kendisini değilde "vaadın" aldlar. Şeyh dönüşte Sımko'dan ayrılarak Genegecin köyü sahibi Sofu İbrahim'in misafiri oldu. Bu sofu Şeyh Abdusselam'n başna konan ödülü biliyordu. Onu uyuttuktan sonra, düzenbazca bir oyunla gece yakalayarak Süleyman Nazif'e teslim etti.(14) Şeyh Abdusselam şeklen yarglad ve idama mahkum edildi. Hiç bir itiraza meydan vermemek için derhal daragaçları kurulmuştu. Olay çocuk yaşta seyreden Mustafa Barzani anlatyor:
"O günü gayet iyi hatirlyorum. Oldukça yakc bir scak vard. Musul alev alev yanyordu adeta. Büyük bir kalabalk ağabeyimle birlikte aslanlarn bulunduğu yere akn ediyordu. Biz önceleri kaçmştk. Dağa bayra doğru kaçmştk. Ancak o gün ben birkaç arkadaşmla gizli giz1i kalabalğa karştim ve ağabeyimin asl cesedini görmeye gittik. O tarihlerde Süleyman Nazif'in böyle bir şey yapacağna kimse ihtimal vermiyordu. Bab-i Ali'nin tastik etmediği bir idam kararn vali nasl infaz edebilirdi? Böyle bir adaletsizlik karşsnda halk ne yapard? Hatta bizzat padişah acaba Süleyman Nazifi asmaz myd?
Kaynak:
hhttp://www.pdk-xoybun.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=128